Fulden Ufacık

Tasavvuf türünde yazılan eserlerde dikkatimi çeken durumlardan biri, sadece Doğudaki düşünürlerin fikirlerinin aktarılmasıydı. Fakat bu kitapta, Batıdaki ve Doğudaki düşünürlerin düşünceleri iç içe harmanlanarak yazılmış olması dikkatimi çeken unsur oldu. Çünkü nerede yaşarsak yaşayalım önemli olan düşüncedir. 

Bu kitap bana insanın hayata karşı olan bakış açısının önemi bir kere daha hatırlattı. 

"Esasında hayatın uzunluğu süresinde değil, hissedilişindedir. Uzun süre yaşamak, çok yaşamış olmak anlamına gelmez. Kelebekler hayatı çok uzun hissettikleri için, bu hayat niye bitmiyor diye sıkıntıdan, bıkkınlıktan ölüyorlardır belki de kim bilir? İnsan ömrünün kelebeğin hayatından uzun olduğu fikri doğru değildir. Çünkü iki farklı zaman ölçüsü birbiri ile kıyaslanamaz. Bizim günlerle, saatlerle ölçtüğümüz zaman, onların hayatında kim bilir hangi ölçüyle hissediliyordur. Montaigne'den bir tespit: "Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı ortadan kaldırır.""

Yaşadığımız musibetlere olumsuz yönlerinden ziyade olumlu yönleriyle bakmamız gerektiğini, aslında olumsuzluların insanın öğrendiği bir durum olduğunu, onun olumsuz bir durum olduğunu bilmeseydik belki de o durumu olumlu yönüyle görecektik, kim bilir?

"İnsan, başına gelecek mukadder hadiseleri değiştiremese bile o hadiselere vereceği tepkiyi, onlardan etkileniş biçimini yorumlarıyla değiştirebilir. Montaigne der ki: "İnsan etrafında olup bitenlerden daha çok, olup bitenlerle ilgili kendi görüşlerinden etkilenir."

Şair Milton'un ifadesiyle: "Biz yaşarken akıl, cenneti cehennem, cehennemi de cennet yapar.""

Yaşadığımız musibetleri yaşamasaydık şu anki kişi olabilir miydik?

Tasavvuf edebiyatının özelliklerini de içine alan 99 teselli ile karşılaşacaksınız bu kitapta. Acı çekmek belki de Yaradan'a sığınmaktır. Ya da acı çekerek aslında hayatın ne olduğunu bir kere daha anlayacaksınız. Eğer üzüntü olmasaydı mutluluğun ne olduğunu bilir miydik?

Kendinizi dışarıdan başka bir göz olarak izlediniz mi hiç? Belki de sizi eser alan duygular sandığınız kadar sizi yormayacaktır.

"İşte, yaşadığımız kederlerin bize hükmedişinden kurtulabilmenin ilk adımı duygu ve düşüncelerimizi dışarıdan seyretmeyi öğrenmektir. İkinci adım ise, 'ben, içinde bulunduğum düşüncenin esiri değilim, o benim esirim' diyebilmektir."

Başucunuzda bulunması gereken, altını çizdiğiniz cümlelerden kendinize pay çıkarak tekrardan okumanız gereken bir kitap. Ben kendi hayatımı düşünerek okudum bu kitabı. Eğer bu tarz kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitaba bakabilirsiniz.

"Önümüzdeki yolda daima taşlar olacak. Bunları tökezlenecek engeller olarak mı, yoksa üzerlerine basılacak merdivenler olarak mı göreceğiz?" Nietzsche

"Bir şeyden onu görmezden gelerek değil ancak onu yaşayarak kurtulabiliriz." Cesare Pavese

"İnsanlar bir kurt tarafından ısırılmakla başa çıkabilirler; ancak, onları esas kızdıracak olan bir koyunun ısırığı olacaktır." James Joyce

Hayatın içinde yaşanılan duyguların bir kişiyi ve çevresinde olan kişilere etkisini buram buram hissedeceğiniz bir öykü Bir Yufka Yürekli..

Yüreği her şeyi mutlulukla kabul eden biri Vasya Şumkof. Mutluluğun paylaşılınca çoğaldığını düşünen dostuna önem veren biri. Mutluluk ne güzel bir kelime. Düşününce bile yüzümüzde gülümseme oluyor. Peki ya bu mutluluk, aşırıya kaçarsa ne olur? Hani, 'Her şeyin fazlası zararlıdır.' diye bir söz vardır. İşte ben bu kitabı okurken bu sözü düşündüm. Vasya'nın mutluluğunu düşündüm. Aşırıya kaçan ve sonrasında onu etkisi altına alan bu mutluluğu..

Hayat akıp giderken zamanı durduramadan yaşanan olaylar, belki de geriye dönme telaşı veya gelecekte yaşanacakların endişesi...

İşte bu üç zamanı Vasya'nın psikolojisi ile işlemiş. Dostu Arkadi İvanoviç, Vasya için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışırken birisine duyulan sevgiyi hissedeceksiniz bu öyküde.

Duyguların yaşanılması gereken o ince çizginin ayarı kaçtığında, yaşanılan duygular da aşırılığını belli ediyor. İşte Vasya belki de hayatının en güzel olacak zamanlarını bilemeden kendi duygularının esiri oldu.

Bu kitabın içinde iki tane öykü bulunmaktadır. Diğer öykü Soytarı. Ava giderken avlanan bir soytarının hikayesini okuyacaksınız. Hani bir işi yapacaksan olacaklarını da tartmak gerektiğini Soytarı karakteri üzerinden irdelemiş.

Şu dikkatimi çekti. Yazar karakterlerin ruhsal psikolojilerini işlerken aynı zamanda dönemine bir eleştiri yapıyor. Zenginlik ve fakirlik çatışmasını buram buram hissediyorsunuz.

Dostoyevski insan psikolojini eserlerindeki karakterlere serperek sanki onlar üzerinden sesleniyor. İşte o seslenişi duymak okuyucuya düşüyor.

Dil olarak beni yormadı. Eğer Dostoyevski'nin kitaplarını okumak istiyorsanız bu kitabı ile başlayabilirsiniz.

"İnsanın aptallığı sonsuzdur."

"Yalanı beceremediğim için yalnızca gerçeği söylerim."

"Hayalinde felaketler yaratmaktan vazgeç."

Rengarenk çiçeklerin güzel kokusu ile sizi kendine çekecek bir çiçekçi dükkanına konuk oluyoruz bu kitapta. Bu sefer bir çocuğun bakış açısı ve çiçekçi dükkanının sahibinin bakış açısının farklılığı gözler önüne sermiş yazar. 

Anladığım kadarıyla Meraklı Çakıl'ın başka maceraları da mevcut. Arka Kapak yazında şu yazıyor: "Meraklı mı meraklı, sevimli mi sevimli Çakıl'ın her macerasında bir duygu gizli."

Bu kitapta da üzülmek duygusunu işlemiş yazar. Ancak üzülmek de kişinin bakış açısı ile harmanlayarak anlatmış. Okurken her yaştan kişinin kendinden izler bulacağı bir öykü. Üzülmek nedir? Üzüldüğünüz onca olayı başka bir bakış açısı ile düşünün. Aslında üzülmek yerine düşünülürse belki de sizin hayatınızı etkileyecek bir olay olabilir.

Bardağın dolu tarafından bakmak, diye bir tabir vardır. İşte bu sımsıcak öyküyü okurken aklıma bu deyim geldi. Bakış açısı hayatımızı o kadar çok etkiliyor ki belki de bu durumu değiştirmeye çalışırsak daha mutlu oluruz.

Kitabın içinde renkli çizimlerin olması çocukların dikkatini çekiyor ve kitabı daha net anlıyorlar. Burcu Yılmaz tarafından resimlenmiş. 

Ben yazarın dilini beğendim. Çocuklar için farklı bakış açıların bir olay zerinden anlatılması onların zihninde oturacaktır ve düşüneceklerdir.

Kitap +5 yaş için uygun.

Çocuk kitapları okumaktan hoşlanıyorsanız bakmanızı öneririm.

Editör yardımcılığını yaptığım kitabın yorumu ile karşınızdayım. Polisiye türünde kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı severek okuyacağınızı düşünüyorum. Ben düzenlemesini yaparken; 'Acaba katil kim?' sorusunu sorarak merakla yaptım. Ve katilin kim olduğunu tahmin edemedim. Yazar olayları birbirileri ile hem içe içe yerleştirmiş hem de gizemi çözmek sanıldığı kadar kolay değil. İşte benim için polisiye kitaplardan beklediğim husus, beni şaşırtması. Bu kitap beni gerçekten şaşırttı.

Sizleri Komiser Hızma ve ekibinin yanına götüreceğim. Eskişehir'de işlenen seri cinayetlerin izini araştıran bu ekibin başına neler gelecektir?

Katil maktullerini zehirleyerek; -kanlarında pestisit maddesi bulunuyor- onları sanki sahneye çıkacaklarmış gibi giydirerek; (mavi etek, sarı kazak, kırmızı ayakkabı) bu güzel kombine ek olarak, her maktulde rengi değişen çantalar ve anlamsız notlar bırakıyordu. Belki de en acımazsız olanı, her maktule yedi tane heykel yutturuyordu. Evet maktullere heykel yutturan bir seri katil. Peki katil kim ve neden bu cinayetleri işlemiş?

Kitabın Eskişehir'de geçmesi hoşuma gitti. Yeni yerler keşfetmeyi sevenler, kitabın içinde yer alan yerleri merak ederek araştırabilir. 

Kitapta katili araştırırken yaşanılanları okurken geçmiş-günümüz arasında yolculuk yapacaksınız ve bazı olayların sanıldığı gibi gerçekleşmediğini fark edeceksiniz.

Bazı olaylarda gülerken, bazılarında şaşırıp üzüleceksiniz. Hayat sanıldığı kadar açık değil, bazı karmaşalar ise sanıldığı kadar karmaşık değil. Elinize aldığınız gibi bir çırpıda okuyacağınız ve sizi etkileyecek bir kitap.

Sevilen bir masala bir de farklı bir bakış açısı ile bakacağınız bir kitap. Eğer polisiye türünde kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız ve sizi şaşırtacak bir kitap arıyorsanız bu kitaba mutlaka bakmanızı öneririm. 

"Ne aradığınızı bilmeden bir şey aramak dünyanın en zor işidir."

Kitabın içinde yer alan öyküler bağırıyor ama sessizce. Bu sesleri duymak isteyen kişilerin duyacağı bir şekilde kaleme almış öykülerini. Sanki öykülerin içindeki derinlikleri okuyucu elleri ile çıkaracak ve hayatına yeni bir tohum olarak ekmesini istemiş. Hayatın anlamını, sözcüklerin -belki sesli bir şekilde söylenen belki de sessiz bir şekilde dile getirilen- önemini, mesafelerin önemsizliğini (uzaklık ve yakınlık durumunu), rüyaların ve bu rüyadan nasıl uyanıldığını aktararak bir kişinin yaşamını irdelemiş. Yalnızlığın ne olduğunu, istenerek veya istenmeyen şekilde oluşan yalnızlığı, insan ilişkileri bakımından değerlendirerek kaybedilenlerin hatıraları ile bütünleştirmiş.

Öykülerde yer verdiği konular; yaşanılan bir olay veya durumdan etkilenen insanların yaşantısını anlatıyor. 

Öykülerin içinde bulunan yaşamın izlerini okuyucunun anlayarak, yaşadığı hayatı öyküler yoluyla sorgulamasını istemiş. Benim tavsiyem bu kitabı bir anda değil de sindirerek okumanız. Okuduğunuz her öyküden sonra kendinizi sorgulayarak hayatınıza bakmanızı ve hayatın derinliklerinin aslında gözümüzün önünde yaşananlar veya yaşanamayan rüyalar olduğunu anlamanızı istiyorum.

Kitabın içinde on tane öykü bulunmaktadır. Bazı öyküler bölümlere ayrılarak okuyucuya sunulmuş. Öykülerin sonunu tahmin edemedim. Bu durum benim çok hoşuma gitti. Sanki yaşamın kendisini yeniden gözlerimin önüne getirdi. 

Yazarın kendine has bir dili var. Kelime dağarcığının zengin olduğunu yazdığı cümlelerden anlaşılıyor. Farklı tarzlarda yazılmış  ve sizi sorgulatacak öyküler okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitaba bakmanızı öneririm.

Kitabın içinde bulunan on öyküden bahsetmek istiyorum.

İlk öykü Y u m r u. Kahramanın gözünden hayatın onun için ne anlama geldiğini, yaşadıklarını okuyoruz. Çoğu kişiden farklı düşüncelere sahip olan bu kişinin düşünceleri sizi etkileyeyim boğazınızda bir yumru oluşacak mı?

"Karşılaşmalar da kurgulanabilir."

"İtiraf edemedikçe bir başka sıkıntı yaratır, bir başka kulp bulur onun peşi sıra giderdim eskiden. Karanlık iyi, kendine itiraf et."

"İnsan, aklına yetmeyince düşüyor."

İkinci öykü O Koku. Okuldan atılan Kemalettin'in berber çıraklığı yapmasını ve annesi ile olan ilişkisini okuyoruz.

"Anaların kokusunda bir şey vardı, hafızanın ayrı bir yerinde dururdu, unutulmayan bir şey. O koku taşınmazdı da sanki analarla yaşar analarla ölür giderdi."

Üçüncü öykü Prefabrikler. Prefabrikte yaşayan bir çocuğun ağzı ile yaşadıklarını okuyoruz.

"İnsan kurulu bir yalnızlıkla mutlu edilebilir, itilmiş bir yalnızlıkla elsiz ayaksız bırakılabilir."

Dördüncü öykü Eve Dönmeyen Hayvan.lar. Ailesi hayvancılık ile geçinen onun da kazancılık yaptığı hayatında, bir gece çıkan seslerle uyanması ile hikaye başlıyor.

"Bütün hikayelerde insanlar olmak zorunda değil. Konuşabildikleri için, anlatabildikleri için, bütün hikayeleri insanlar yaşamıyor."

"Bazı anlara dahil değilim de yaşıyorum, bazı anların kayıtçısıyım, o kadar."

Beşinci öykü "Hergün Rüya Görüp Dağların Karına Bakmaya Giderdim". Yazıhanede ayak işlerine bakan bunun bir rüya olup bir gün biteceğini uman kahramanın yaşadıklarını okuyoruz.

Altıncı öykü Fotoğrafhane ve Geçimsiz Tarih Hakkında. Hikayenin içinde yer alan fotografların yazarda yarattığı etkiyi okuyoruz. Bu öykünün bir kısmında noktalama işaretleri hiç kullanılmamış.

"Yol görünce çaresi gitmektir."

Yedinci öykü Kadir, Mevla ve Ayten. Ayten'e olan duygularını söylemekte geç kalan kişinin öyküsünü okuyoruz.

Sekizinci öykü Küçük Şehrin Kusuru. Öğretmen Kendal'ın yaşadıklarını okuyoruz.

Dokuzuncu öykü Mavi Gül Çiçek, Nişli Çiçek. İkili ilişkide yaşanan ilk buluşmayı, ikinci buluşmada yaşananları okuyoruz.

"Bazı kelimeler kulağına erişmeden rüzgara kapılıp uzaklaşıyor, bazı kelimeler seslendirilmiyor. Görüntü olabilen kelimelerin seslere ihtiyacı yok."

"Yaşanmış an, kurgulanmış anın önüne geçiyor."

"Hem uzağı görmek her zaman gözlerle mümkün değil, uzağı da yakınsar insan, mesafeler alt üst edilmişse bile, yakınsar."

Onuncu öykü Ölü Kelebekler Evi. Kelebekler sanki ölmek için bu eve geliyorlar. Onların ölüsünü saklayan kişinin düşüncelerini okuyoruz.

"Giden durumun ve kalan durumun güç aralığı açık. Aynı kişinin hem gitmesi hem kalması hakkında."

2020 yılını düşündüğümde aklıma gelecek ilk olay Covid19 yani Corona. Onun gelmesi ile yaşadığımız değişiklikleri düşündüğümde hayatın ne olduğunu, nelerin önemli olduğunu bir kere daha anladım.

Aslında Çin Kültürü'nde güzel yemekler var ancak şu dönemde Çin Kültürü'nde bulunan yemekleri bize tanıt, diye soracağınız çoğu kişi buna cevap olarak "Yarasa" diye cevap verecektir. Çünkü bazı Çinliler yarasa yedi diye bütün Çinlilerin yarasa yediğini düşünmeyi severiz. O kadar güzel yemek varken neden yarasa yenir ki? 

Yenen yarasanın mükemmel etkisi ile Corona gelip kapımızı çaldı. Ve istenemeyen misafir olarak Dünya'nın gündemine tahtına oturdu. Peki Corona'dan önceki hayatımızın farklı bir versiyonunu okumaya hazır mısınız?

Metin Uca, Corona'nın gelişi ile Türkiye'de yaşanan absürt olayları kaleme alarak güzelim ülkemin zekasını kendi çıkarlarına göre kullanmayı seven insanlarını anlatarak Dünya'da bu dönemde yaşanan olayları da kitabında serpiştirmiş.

Bu kitabı okurken yaşanılan bütün absürt olayları yeniden hatırlayarak ağlanacak halimize gülerek düşündüm. Çünkü mizah ve ironi yoluyla anlatılan bu kitap bize bir şeylerin farkında olmamız gerektiğini hatırlatıyor.

"Hayatı daha iyi anlamak ve kötüye karşı durmanın hali olan mizah, baş etmek istediği gerçekten kopmadan onu alay ederek farklı biçimlerde görme becerisiydi.

Ama yaşanılan büyük toplumsal sorunlar nedeniyle gülmece duygusunu yitirmiş olan kesimler, korkunun egemenliğine giriyor, eleştiren mizahla karşı durmak baskılarla birleşince gerçeği algılama ve buna dayanmada mizah kullanılamaz hale geliyordu."

Bir de şöyle düşünün bu hastalık sadece yoksul kesimi etkileseydi bu kadar tantana olur muydu? Ancak bu hastalık herkesi etkilediği için alınacak tedbirler de -ya da inanınlan ve yanlış bilinenler de dahil- herkes için önem taşıdı. 

Tedavisi bilinmeyen, aşısı olmayan bir virüs herkesi nasıl etkileyebilir?

Kitabın içinde aynı zamanda kitap önerileri, geçmişte yaşanan salgınlardan bahsediliyor.Bu sayede yeni bilgiler de öğreneceksiniz. Ve çok sevdiğim birkaç şiirin kitapta yer alması da ayrıca güzeldi. Bu bölümleri okurken çok keyif aldım.

Eğer Corona Günleri'nde Türkiye'de yaşanılanları okumak isterseniz bu kitaba bakabilirsiniz. Sizi etkileyecektir. Bu arada lütfen yarasa yemeyin.

"Yeni şeyler yazmalı, yeni şeyler yapmalı, yeni şeyler düşünmeli, nefesin karşılığını vermeli.

Hayat tek düze ve birbirinin tekrarı olmamalı."

Benim için güzel geçen Ağustos ayının sonuna geldik. Editör Yardımcılığını yaptığım üç kitap birkaç gün önce elime ulaştı bu yüzden çok mutluyum. Hatta Eylül ayında ikisinin yoruma gireceğim. Konularını biliyorum ama bir okuyucu gözüyle okuyacağım kitapları. Ağustos ayında on bir kitap okudum. İki kitabın editini ve bir tane de ön okuma yapınca ister istemez kitap okuma  süremi azalttım. ama verimli ve güzel kitaplar okuduğumu düşünüyorum. Ancak geçen ay seçtiklerimden sadece ikisini okumuşum. Bu ay buna biraz daha dikkat ederek okuyacağım kitapları.

Gelelim okuduğum kitaplara:

• Sarah Andersen Herding Cats