Fulden Ufacık

Rupi Kaur bana göre derin anlamlar taşıyan şiirler yazıyor. Kısa ama okurken sizi sorgulatan ve yaşanmışlığın iliklerine kadar hissedildiği satırlar... Kendisinden okuduğum ikinci kitap. Bu eserinde de duygunların yoğunluğu kendisini belli ediyor.

Çocuk kitapları beni mutlu ediyor nedense. Okurken kendimi yeniden çocuk gibi hissediyorum. Bu eserde de ana karakterlerimizin Büyükada'da yaşadıklarını okurken sanki onlarla birlikteydim.

Kitap 10 yaş ve üzeri çocuklar için uygun. Çocuk kitabı olduğu için dil olarak gayet akıcıydı. Eser okulların kapanmasının üzerinden iki gün geçtiğini söyleyerek başlıyor. 

İlk konuklarımız, Burak ve Berke. Tek yumurta ikizleri olduğu için birbirlerinin kopyası, bundan dolayı da insanlar bazen Burak'ı Berke; Berke'yi de Burak sanabiliyor. İkisi de afacan olduğu için bu durum onlar için yeni bir şaka ve eğlence demek. Ancak Burak'ın düşüp alnına iki dikiş atılması ile bu eğlenceleri de son buldu.

Bir sonraki konuğumuz Çağdaş. Babası Büyükada'da bir otel işletmektedir. Burak ve Berke ile aynı okulda okumaktadır. 

Bir diğer karakterimiz ise Yiğit'tir. Yiğit Heybeli Ada'da yaşamaktadır ancak arkadaşları ile daha sık vakit geçirebilmek için bu yaz dayısının yanında kalacaktır. 

Ceren'nin ise anne babası ayrılmış, o da annesi ile yaşamaktadır. Ceren'in annesinin Çağdaş'ın babasının karşısında bir takı dükkanı vardır. İşler umduğu gibi gitmezse İstanbul'a taşınmak zorunda kalacaktır Ceren ile. Bu gruba Ceren'in kuzeni İnci ve arkadaşları Arda da katılacaktır.

Bu yaz tatili diğerleri gibi geçmeyeceği kendisini belli etmiştir. Cerenlerin takı dükkanı ve otele yardım ederek günler geçerken bir gün adada hiç görmedikleri bir çocuğun tam takı dükkanının orada seyyar satıcı olarak kolye satması dikkatlerini çeker. Bu çocuk akşamlar da midye dolma satmaktadır. Aynı zamanda Ada'nın zenginlerinin evlerine hırsız girip kıymetli eşyalarını çalmıştır. Afacanlar şüphelendikleri kişiyi takip ettiklerinde bu maceranın içerisinde kendilerini bulacaklardır. 

Yazar aslında çocuklara bir kişiye önyargı ile yaklaşılmaması gerektiğini olay örgüsü ile harmanlayarak anlatmış. Bu kısımlar benim hoşuma gitti. Bir kişiyi tanımadan, onun neler yaşadığını bilmeden onu yargılamanın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda yardımlaşmanın da önemine dem vurulmuş kitapta. 

Çocuklarınız için arkadaşlığın da ne olduğunu hatırlacak güzel bir eserdi.

Hayat sadece nefes alıp vermekten ibaret midir, yoksa içerisinde başka gerçekleri de saklar mı? Gerçekler ile karşılaştığınızda ne hissedeceksiniz? Belki pişmanlık, belki de hayal kırıklığı, kim bilir? Ben bu kitabı okurken gerçekler ile karşılaştığım her olayda yüzüme bir kar topu gelerek beni afallatı. Şaşırarak sayfalar çevirdim. Her sayfada insanlığın başka duyguları ile karşılaştım. 

"Hakikatın iki yüzünü göresin. Soğuk varsa sıcağı bildiğin için. Tatlı, acıdan; güzel, çirkinden; beyaz, siyahtan anlam bulduğundandır düzen."

Bana göre derin bir roman. Eseri okumaya başlamadan önce kitabın bilinç akışı tekniği kullanılarak yazıldığını bilmenizi isterim. Zaman kavramı bazen kendisini yok ederken bazen de olması gerektiğini hissettiriyor okuyucuya. Olaylar sırasıyla yaşanmıyor. Yaşanacağı an, yaşanması gerektiğinde kendisini belli ediyor.

"Ben Ferko! Özgürlük demekmiş!"

Her şey özgürlük ile başlıyor. İnsanın bedeninin özellikle de ruhunun özgürlüğü.. Bazen bir olay bazen bir bakış bazen de bir kişi ile. Her şey birbirine zincirliyken nefes almak mümkün mü?

"Zamanın ve sonsuzluğun birbirine dokunduğu belirsizlikte yaşam yaşamı tüketiyor."

Tam olarak yaşamın bitmek bilmeyen tükenişi. Her bir kişinin yaşadıklarında ve hislerinde buldum kendimi. Derin ve içten bir anlatım. Özellikle şiirsel bir dili olduğunu söyleyebilirim yazarın. 

Ferko, Marie, Çaykovski, Roza, Meryem, Sophie, Güzel Ağa ve romanın içerisinde her bir karakter ustaca işlenerek bir bütünlüğü temsil etmişler. Hepsinin yaşadıklarını bir film şeridi gibi gözlerinizin önüne gelirken gerçekliğin ve yaşamın ne olduğunu düşüneceksiniz. Sevgi, aşk, ihanet, hırs, açlık, ölüm gibi birçok duygu romanın sayfalarında sizleri selamlayacak.

"Sevgi" demişti, ateşin başında dün akşam, "oylar anlaşılıp anlatılabilecek şey değildir. Fakat bakmayı bilirsen gözüne görünür. Dokunmayı bilirsen etine değer."

Kum tanesi rüzgarın peşinden giderken biz de 130 yıllık bir geçmişe sürükleneceğiz. Beş ülkeye seyahat ederken felsefik, dinsel, ekonomik ve kültürün doruklarında bulunurken yaşamın anlamını Nedret Kılıç'ın şiirsel kalemi ile yeniden göreceğiz.

Bazı kitaplar sizi içine çekip her şeyden uzaklaştırır. Sanki karakterler bir film şeridi gibi zihninizde canlanır. Siz de yaşanan olayların içerisinde, onlar ne hissederse onu hissedip, sayfaları çevirirsiniz. İşte benim için bu kitaplardan birisi de The Kiss Quotient, Türkçe çevirisi ile Aşkın Formülü.

Epsilon Yayınları kitabı Türkçe'ye çevirdiği için kitabı kolaylıkla temin edebilirsiniz. İngilizce seviyesi B2 olduğunu söyleyebilirim. Romantik türde yazıldığı için de dili anlaşılırdı. Kitapta +18 unsurların yer aldığını ve bu durumu bilerek kitabı okumanızı isterim. 

Her şey Stella'nın annesinin torun istemesi ile başlıyor. Stella için torun demek çocuk; çocuk demek evlilik; evlilik demek erkek; erkek demek randevu; randevu ise birisiyle tanışmak ve ilişki demek. Stella için bunlar karmaşık. Matematiğe aşık ve çok zeki olan Stella Asperger Sendromu'na sahip. Bu durum ise onun sosyal hayatını önemli bir ölçüde etkiliyor.

"I don't like it when people have to act differently for me."

Geçmişte yaşadığı kötü randevular ve cinsel ilişkilerden dolayı iyi bir kız arkadaş olabilmek için bir eskort tutmaya karar verir. Evet, bir eskort. Kendisine bütün detayları öğretebileceği eskortu bulmak için Google'dan arama yaptığında Stella, Micheal ile karşılacaktır.

Micheal ise faturalarını ödeyebilmek için güzel görünümünü kullanmaya karar vermiştir. Dikkat çeken albenisini gösterebileceği alanlardan biri ise eskortluktur. Kadınlara istediğini verip eline fazladan para geçecek, bu parayla da kanser olan annesinin hastane masraflarını ve biriken faturalarına kullanacaktır. Geçmişte yaşadığı olaydan dolayı müşterileri ile sadece bir defa birlikte olma kararı vermişti. Taa ki Stella'ya kadar.

Stella'nın, kendisine ilişki konusunda bilgi vermesi için işe aldığı Micheal ile yaşadıklarını okumak çok güzeldi. İkisinin duygularını ve düşüncelerini okurken aslında sevgiyi de hissettim. Micheal'ın Stella'yı anlamaya çalışması, Stella'nın bazı konulardaki çabasını kitaba ayrı bir nahiflik katmış bana göre. Karakterlerin birbirlerini düşünerek haraket ettikleri kitapları ayrı seviyorum. Bana göre Micheal ve Stella unutulmayacak karakterlerden sadece ikisi.

"People don't like honest. Except for when you're saying good things."

Romantik türde kitaplardan hoşlanıyorsanız bu kitaba mutlaka bir şans vermelisiniz.