Fulden Ufacık

Geçen sene Zeynep Turan'ın kaleme aldığı 2021 Var Olmak kitabını severek okumuştum. 2022 Sıfırdan kitabında da 2022 yılında yaşanabilecek ve hayatımızı etkileyebilecek olaylara astroloji yorumuyla tanık olacaksınız.

Burçlara ilginiz varsa, burcunuzun özelliğini taşıdığına inanıyorsanız, haftalık veya aylık burç yorumları okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı listenize ekleyebilirsiniz.

Kitap ikiye ayrılmış. İlk bölümde her burç için 2022'ın nasıl geçeceğini 12 aya göre anlatmış. İkinci bölümde Dünya ve Türkiye gündeminde 2022'ın nasıl olacağında bahsetmiş. Bu kısmı da 12 aya -her ay için- bölerek açıklamış.

Ben başak burcu olduğum için Burçlar bölümde sadece kendi burcumu okudum. Geçen sene okuduğumda da Zeynep Hanım'ın astroloji konusunda tecrübesinin iyi olduğuna karar verdiğimden sayfaları keyifle çevirdim.

"Şunu iyi biliyorsunuz ki zihninizin içi ayrıntılarla yolunu buluyor." Bu cümleyi okuduğumda kendimi -yaşadığım olaylara tepkimi,  olayları irdeleyişimi, çözüme ulaşırken yaptıklarımı- düşündüm. Her şeyin ayrıntılarını sevdiğimi yeniden fark ettim ve burcumu okurken kendimden bir şeyler bulmak ve o cümlelerin altını çizmek kitabı daha da keyifle okumamı sağladı.

Burcun bir özelliğinden ziyade bir durum hakkında bilgi vermesi -bu bilgileri gezegenlerin ve uzayda yaşanacak durumlara göre söylemesi- benim için etkileyiciydi. Gereklilik (-meli,-malı) kiplerini kullanarak bana göre okuyucuyu uyarmak, onu bilgilendirmek istemiş.Gezegenlerin etkisini kendi hayatınızda hissediyorsanız bence bu kitabı severek okuyacaksınız.

İkinci kısımda her ay için uzun uzun yaşanabilecek durumları nedenleri ile açıklamış. Dünya ve Türkiye'nin gündeminde ne olacağını, 2022'nın önemini Zeynep Turan'dan okumak isterseniz kitaba bakabilirsiniz.

Yazarın dili anlaşılırdı. Bu yüzden kitabı okurken sizi yoracağını sanmıyorum.

Bana göre bu kitabı bir anda okumaktan ziyade her ay, o ay ile ilgili bölümleri okuyarak ilerlemeniz. Bu sayede kitabı daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. Eğer burçlar ile haşır neşirseniz aradığınız kitap bana göre bu.

Astroloji ile ilgiliyseniz bu kitabı severek okuyacağınızı düşünüyorum. 

Sizleri 1950'lili yılların İstanbul'una doğru bir yolculuğa götüreceğim. Romanın asıl konusu Yusuf Kamil Şener'in 1950'lı -bazı kesimlerde 1970'ler de var.-  dönemlerdeki yaşadıkları. Ancak kitaba sadece ana karakterin yaşamı olarak bakmamanızı öneririm. O dönemin siyasi, toplumsal, ekonomik ve edebiyatını da nakış nakış işlemiş yazar.

Yusuf Kamil Şener aslında Türkoloji hocası. Divan Edebiyatı ile ilgili birçok bilgiye sahip biri. Divan Edebiyatı'ndaki şairleri ve şiirleri en ince ayrıntısına kadar biliyor ana karakterimiz. -Burada  yazarın da edebiyat bölümünde okuması sayesinde romandaki beyitleri ve bentleri en iyi biçimde romanın gidişatına göre sergilemesine yardımcı olmuş.- Edebiyat ile bu kadar içli dışlı olan ana karakterimiz gazetede Şener Büyüktürk mahlası ile yazılar yazıyor. Osmanlı Dönemi'nde geçen tarihsel bir roman üzerinde çalışmaktadır. Yazdığı romanın konusu ise evli bir müslüman kadının zina gerekçesi ile recm edilmesidir. 

"Evvela şunu iyi bil ki insanlar bütün hakikatlere değil sadece inanmak istedikleri hakikatlere inanırlar."

Birçok kişinin romanını eleştireceğini bile bile yazım hayatına doğru sancılı bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğun içerisinde kendi hayatındaki yaşadığı bazı olaylar da romanının şekillenmesine yardımcı oluyor. Bu olaylardan birisi de öğrencisi Aleko için hissettiği duygular.

Yazarın 1950'lerde yaşanılan siyasi olayları (6-7 Eylül olayı, Kıbrıs, ırkçılık...) romanın içerisinde işlemesi yaşanılanların daha da iyi anlaşılmasına yardımcı olmuş. Divan Edebiyatı ile ilgili birçok konu hakkında bilgim oldu kitap sayesinde. 

Yazar aynı zamanda karakterler vasıtasıyla toplumu da eleştiriyor. Yasak aşkların yaşanması ve herkesin kendi çıkarını düşünerek hareket etmesini romanın içerisine yerleştirerek okuyucuyu sorgulatıyor. Bazı yerlerde edebiyatın durumuyla ilgili eleştiriler de mevcuttu. 

"Lakin ne kadar hakikatlerin üstün, örtmeye ve yalanlarınızla karşınızdakileri kandırmaya çalışırsanız çalışın; insan düşünür, merak eder, muhakeme eder ve en nihayet hakikati bulur."

Kalemini baya beğendim yazarın. Kelime seçimlerini en ince ayrıntısına kadar düşünerek kalemine işlemiş.

Severek okuduğum bir roman oldu. Eğer bu türdeki eserlerden hoşlanıyorsanız kitaba bakabilirsiniz.

"İlim ve felsefe sadece hürriyet bahçesinde yetişen çiçeklerdir."

Bu kitabı roman olarak değil de topluma ve bireye yönelik eleştirileri düşünerek okumanızı isterim. Doğru veya yanlış, iyi veya kötü neye ve kime göre şekillenerek oluştuğunu tartarak karakterlerin hayatı hakkında yorum yapmak daha doğru olacaktır.

"... kimse ben şu değilim ya da şöyle yapmam asla dememeliydi kolay kolay, başına gelmeden bilinmezdi. Suçun, yanlışın inkar edilemez bireysel eğilimlerle olan ilişkisinin yanında, toplumsal ya da dışsal etkenlerle de yadsınamaz bir bağı vardı. Bazen zorunlu olarak, bazen de özgür irademizle yaptığımız seçimlerin bizi soktuğu ortamlar ya da olaylar, şu veya bu şekilde, bir şeylerin içine itiyordu bizi, herkes potansiyel bir suçluydu demek ki."

Etrafımızda bir sürü kişi var. Kimisi en önde yürürken kimisi de en arkada saklanıyor ve fark edilmiyor. Peki fark edilip en önde olmak mı yoksa arkada olup saklanmak mı önemli?

Roman ana hatları ile Atiye ve Diren'in yaşamı üzerinden ilerliyor. Farklı dünyaların insanları denilecek iki kişinin karşılaşması ile romanın akışı oluşuyor. Özellikle Atiye'nin hayat hikayesi sizleri etkileyecek. Türkiye'de Atiye'nin yaşadığını yaşayan birçok kadın mevcut malesef. 

Anne ve babası öldükten sonra üvey kardeşleri ile yaşamak zorunda. Atiye'den kurtulmak için bir imama kuma olarak veriyor ailesi. Seçme hakkı yok, onun söz hakkı olmadan bir anda kendisini kuma olarak buluyor. İmamın yaşattıklarını okurken de içim sızladı. Hayatın getirdikleri ve yaptığı seçimleri okurken "Kadınların mutlaka okuması ve kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor." dedim.

Namuslu olduğunu söyleyen, insanlara gösteren hatta kendi namus kavramının doğruluğunu savunan ancak namus hakkında bilgisi olmayan insanlar da eleştiriliyor bu kitapta. Bunu roman üzerinden yaşanan olaylarla anlatması benim hoşuma gitti. Bu sayede okuyucu belki çevresinde şahit olduğu bazı davranışların gerçek yüzünü de görebilmiş olacak.

"Kirlilik ya da temizlik bedende değil ruhtadır ve namus da babamın dediği gibi iki bacak arasında değil, şu sol kaburganın altındadır."

Romanın içerisinde iki tane de fabl var. Bu fabllarda birey ve toplum eleştirisi daha baskın. Namus, devrim, dürüstlük ve bencillik gibi temaları hayvan karakterler üzerinden işlemiş.

Yazarın dili romanın içerisine doğru sürüklüyor sizi. Acaba ne olacak diye merak ederek okudum ben. Sonu ise bir anda şaşırtıyor. Tıpkı ana karakterleri şaşırttığı gibi.

Roman okumayı seviyorsanız ve yeni kalemler ile tanışmaktan hoşlanıyorsanız kitaba bakabilirsiniz.

"Gerçek büyüme sevgiyle yaşanandı ve o başarının yollarını daha çabuk açıyordu insana."

Kamuran Şipal'in derleyip ve Türkçeleştirdiği Moğol Masalları eserinde o kültürün örf ve adetleri yeniden keşfedeceksiniz.

Yetişkinlerin severek okuyacağı aynı zamanda bu masallardan öğreneceği şeyler olduğunu düşünüyorum. Özellikle "Herhangi bir olay hakkında yarım bilgiler ile harekete geçme." mesajını çok iyi şekilde işlenmiş. Eğer bilmeden yanlış bir şey -geri dönüşü olmayan- yaptığında pişmanlığın fayda etmeyeceğini nakış gibi işlenmiş masalarda. Geri dönüşü olmayan kararlar için en ince ayrıntısına kadar düşünmek gerektiğine dem vuruyor. Eğer düşünmeden hareket ettiğinizde zamanı geri alamayacağınızın farkında olmanızı ve bu pişmanlıkla her zaman yaşacağınızı dile getiriyor. Bu durumu insan ve hayvan üzerinden anlatılan masallar mevcut. Hayvan derdini anlatamadığı için -Burada hayvanın aslında iyilik yaptığını insanın iş işten geçtikten sonra fark etmesini konu alıyor.- o anda insan kendi bildiğini okuyor. Düşünmeden hareket ettiği için de sonradan pişman oluyor. Bu konuyu anlatan hikayeleri içime işleyen duygular ile okudum. Zaten bu masalların da asıl amacının bu olduğunu düşünüyorum.

Moğol halkının yaşam tarzını ve sosyo-ekonomik durumunu da anlıyorsunuz bu masallarla. Bazı fantastik unsuru olan masallar okumak da hoşuma gitti. 

46 masaldan oluşuyor kitap. Dil olarak çok akıcı ve anlaşılır. Okurken sizi yorayacağını sanmıyorum. Sayfalar akıp gidiyor.

Bazı masallarda sevginin güzelliğini, hırsın kötü bir şey olduğunu da tadacaksınız. Kral ve kraliçenin olduğu masallarda hırs öne çıkan bir unsur.

Moğolluların coğrafi koşullarda yaşamlarını nasıl devam ettirdiklerine de tanık oluyorsunuz. Aynı zamanda aile yapısı hakkında da bilgi alıyorsunuz. 

Bu masalların günümüze kadar gelip okuyucuya sunulması da çok güzel olmuş. Bu sayede geçmişte anlatılan masallar günümüzde de tekrardan okunabilecek.

Eğer masal okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitaba bakabilirsiniz.

Kadınlar Ülkesi üçlemesinin ilk kitabı olan Dağı Yerinden Oynatmak eserinde bir toplumda kadının ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bir ütopya karşılıyor sizleri.

Yazarın sosyolog olması da eserin hazırlanışında toplumun en alt tabakasından en üst tabakasına kadar ayrıntıların incelikle esere eklenmesini sağlamış. Kitabı okurken kadınların toplum için ne kadar önemli olduğunu yeniden fark edeceksiniz. Yazarın kitapta kadınların sadece anne veya eş olmak dışında birer insan olduğunu da göstermesi benim çok hoşuma gitti. Kendi ayakları üzerinde duran güçlü kadınları okumak ve onları hem sosyal hem de toplumsal hayatın içerisinde bulunması yazarın anlatmak istediği konuyu en iyi şekilde anlatmasını kolaylaştırmış.

"Kadının bir erkeğin eşi olması, o erkeğin gerçek aşkı olduğunu ve evliliklerinin kanunen kanunen kayıt altına alındığını gösterir; ancak hayatı ve işi kocasına bağlı değildir. Kocasının artık ondan 'hizmet bekleme' gibi bir hakkı yoktur. Çalışan bir kadın -mesela Hallie gibi- ileride evlenince işini bırakmaz."

Kitap, John Robertson'un Himalayalar'da kız kardeşi tarafından 30 yıl sonra bulunması ile başlıyor. Keşif gezisi için gittiği Himalayalardaki kayalıklardan düşen ve hafızasını yitiren John otuz yıldır oradaki insanlarla yaşamıştır. Bu otuz yılda dünyada birçok değişiklik olmuş ancak John hiçbirisini bilmeden ve tanık olmadan yıllarını geçirmiştir. 

Kız kardeşi ve çevresindekiler de John'a yaşanan değişimleri anlatırken biz de o ütopyanın içerisinde kendimizi buluyoruz.

Hayatın içerisinden seslenen öyküler karşılıyor sizleri bu kitapta. Yoldan geçerken fark edilmeyen ancak hayatın içerisinde savaş veren karakterler mevcut.

Kimisinde bir çocuğun gözünden hayatın ne olduğunu, kimisinde yaşamın ruhen yorduğu kişilerin anıları, kimisinde daha iyi yaşamak için yapılan davranışları, kimisinde neden yaşadığını veya niçin var olduğunu bilmeyen kişilerin hayatın koşturmacası veya onlara sunulan tabağı sorgulamamasını okuyacaksınız.

"Gerçek çok gizlemez kendini, çok bekletmez, şak diye çıkıverir insanın önüne."

Bazı hayallerin büyüsüne kapılan karakterlerin gerçekler ile yüzleşmesine de tanık olacaksınız bu hikayelerde. Bu hayallerin büyüsüne takılarak yaşamak kimi zaman insanı mutlu eder fakat olmayacak bir hayal gerçekleri söylediğinde geriye sadece boşluk kalır.

Yazar öykülerin içerisinde topluma ve bireye eleştiri yaparak aslında insan olmanın ve hayattan beklentin ne olduğunu okuyucuya sorgulatmak istemiş. Körü körüne bir yalana mı inanmak yoksa gerçeği görmek mi?

Bazı öykülerdeki karakterler kendi kurtuluşunu kaçmaktan yana kullanmışlar. Kaçıp geride kalanı bırakmak istemişler. Peki geride bıraktıkları onca yaşanmışlık ne olacak?

"Her şeyi zamanında yapacaksın o an. Yoksa içinde, yaşanmamış anlarda haklı çıkmanın buruk gururuyla kalakalırsın."

Yazarın kalemini baya beğendim. Öykülerin içerisine doğru sürükleyen, öyküleri okurken sorgulatan bir dile sahip. Kitapta argo kelimeler de mevcut. Bunu bilerek kitabını okumanızı isterim.

Öykü türünde yazılmış bu kitap ile aslında bilenen fakat önemsenmeyen, görmezlikten gelinen ve tanıdığınızı düşündüğünüz ancak tanımadığınız karakterler mevcut. Yazar onların da hayattaki anılarını yazarak bir yandan okuyucuya, "Bunların da olduğunu bilmesin." demek istiyor.

"Asıl akıllı adam kime denir biliyor musun? Akıllı adam, en akıllı kendi olmadığını bilen adamdır."

Sizi düşündüren ve bildiğiniz hayatların peşinden götürecek on öyküden oluşan bir kitap. Eğer bu türde yazılmış eserler okumaktan hoşlanıyorsanız kitaba bakabilirsiniz 

"Bazen, mutluluk sosuna bulanmış hüzünlü anlar yaşanır. Gülsen mi ağlasan mı bilemezsin. Birine anlatsan tam olarak anlayamaz, yazsan kelimeler başka türlü yankılanır kağıdın üzerinde. İki kişi arasında yaşanır ve üçüncü bir kişi asla anlayamaz."

Frank Sinatra'nın kızı tarafından yazılmış bu kitap. Babasının özel hayatı, müziği, radyo programları, siyasi düşüncesi ve anıları hakkında bilgiler içeriyor. Bu kitabı kızının yazması sayesinde Frank Sinatra'yı daha da yakından tanıma fırsatım oldu.

Kitabı dinleyerek okudum. Bookmate uygulamasının ses kalitesini beğeniyorum ben. Kitabı dinlerken Frank Sinatra'nın radyo programlarından bazı kesitler verilmesi de hoşuma gitti.

Kitabı dinlerken şunu fark ettim: Şarkılarını severek dinlediğim Frank Sinatra hakkında çok az şey biliyormuşum. Hollywood filmlerinde oynadığından haberim yoktu mesela. Kitabı dinledikten sonra oynadığı filmlere de baktım.

Hayatta harika vakti geçiren, iyi arkadaşları olan, iyi ailesi olan bir adam olarak hatırlanmak istiyorum ve bundan daha fazlasını isteyebileceğimi sanmıyorum, gerçekten." Frank Sinatra

Nancy Sinatra da babasının bu istediğini bir nevi bu kitap ile gerçektirmiş. Onun yaşamını kaleme alarak anılarını, sözlerini ve davranışlarını okuyucuyla -hayranlarıyla- buluşturmuş. 

Frank Sinatra'nın karakteri hakkında da bilgim oldu. Hangi davranışları sergilediği, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını kızının yazdıkları ile keşfettim.

Frank Sinatra'nın radyo programlarına nasıl başladığını, Hollywood dönemlerini, siyasi düşünce gelişimini kızından dinlemek ayrı bir keyifti.

"Dünyanın diğer tarafındaki insanı tanımıyorsan onu sev çünkü o senin gibi. Aynı hayalleri, aynı umutları ve korkuları var. Bu tek bir dünya dostum. Hepimiz komşuyuz. "Frank Sinatra

Kitabın Türkçesi sanırım çevrilmedi. Dil olarak da B1 ile B2 arası diyebilirim. İngilizceniz başlangıç seviyesinde ise dinlerken zorlanabilirsiniz. 

Eğer biyografi türünde yazılmış kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitaba bakabilirsiniz. 

İnsanın ruhsal durumunu izleyerek onları eleştiren şiirler mevcut bu kitapta. Bu ruhsal durumu çeşitli hayvanlar -insanların onlara taktığı özellikler- ile aktarılıyor okuyucuya.

"Balık Öpücüğü

Aşkın, sonbahara ve ilkbahara  benzetildiği şiirler mevcut bu kitapta. Giden aşık geride sonbaharda dökülen yapraklar gibi kalan bir ağaç bırakırken, o aşık kaldığında ağaçtaki yapraklar çiçek açıyor. Tıpkı ilkbaharda olduğu gibi..

Düşman iki aile Montague ve Capulet'ın çocuklarının aşk hikayesi karşılıyor sizleri. Çoğu kişinin adının duyduğu Romeo ve Juliet, aşkın tomurcuğunu herkese göstererek yeşertebilselerdi bu kadar ünlü olur muydu bilemiyorum.

Shakespeare'in eserlerini okurken yaşadığı dönemi düşünerek hareket etmek gerekiyor. Yaşanılan olayları günümüzdekiler ile karşılaştırarak okursanız onun şiirsel dilini fark edemeyebilirsiniz.

Bu kitabı sevmemin en büyük nedeni, birisine karşı nefret duygusunu hissettiğimizde, bu duygunun sevginin güzelliğini yok ettiğini çarpıcı bir şekilde göstermesi. Doyasıya yaşanabilecek bir aşk, nefretin kılıcı ile parçalara bölünüyor. Bu parçalar etrafa saçılıyor ve herkes nasibini alıyor. Bazı şeyler için geç kalınıyor, telafi edilemiyor. 

Bazen bazı şeylerin daha net bir biçimde anlaşılabilmesi için trajedi olması lazım. Tıpkı Romeo ve Juliet eserinde yaşanılanlar gibi. Birbirini seven iki genç ailelerinin düşmanlığı yüzünden gizlice aşklarını yaşamaya çalışıyorlar. Her an kılıçların ortaya çıktığı, birbirlerinin adlarını duyduklarında nefret kusan iki aileye sevgi nasıl anlatılabilir ki?

Peki aşk nedir?

"Aşk dediğin, iç çekişlerin nefesiyle yaratılan bir duman. Dağıldı mı bu duman, sevenin gözlerinde ışıldayan bir ateş bırakır; incinirse ama sevenin gözyaşlarıyla beslenen bir denize dönüşür. Aşk dediğimiz şey nedir ki? Akıllıca bir delilikten, nefesini kesen bir kederden, seni koruyan bir mutluluktan başka ne olabilir ki aşk!"

Eser tiyatro metni olduğu için diyaloglar halinde kaleme alınmıştır. Ben Shakespeare'in eserlerini severek okuyorum ve kitabın sonunda bazı yaşanılanları düşünürken buluyorum kendimi. Romeo ve Juliet'te de nefretin birbirini seven iki kişinin aşklarına olan etkisini ve bazı şeylerin geç kalınmadan yapılması gerektiğini usta kalemiyle aktarmış. Geç kalındığında eski durumun olmayacağının güzel bir özetiydi. 

Tiyatro metinleri okumaktan hoşlanıyorsanız mutlaka bu kitaba bakmalısınız. 

"Bulunmak istemeyeni aramak boşuna."

"Hiç yaralanmamış olan, yaralananın halinden ne anlar?"

"Amacını aşıp yanlış kullanıldığında, doğruluk bile dönüşebilir gerçek bir kötülüğe."

"Sen de altınlarını al! İnsan ruhu için daha tehlikeli bir zehirdir altın. Senin satmana izin vermedikleri şu zavallı karışımlardan daha çok cana kıyar bu iğrenç dünyada!"

Bağımlılık ile ilgili okuyucuyu sorgulatacak bir kitap Morfin. Yaşamın zorluklarından kaçmak için morfinin kapısını çalan birisinin günlüklerini okuyacaksınız. Yazılanlar kitabın anlatıcısı olan Doktor Bomgard'ı etkilediği gibi sizi de etkileyecek.

Doktor Bomgard, yazarın Genç Bir Doktorun Anıları kitabındaki karakter. Kitabı henüz okumadım ancak Morfin'in arka kapağında "...günlük biçiminde ele alınan bu dokunaklı bölümü..." yazmaktadır. Bu kitabı okumadan önce isterseniz Genç Bir Doktorun Anıları kitabına bakabilirsiniz. Ancak ben okurken herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Yazarın akıcı anlatımı ile kitabı bitirdim.

Bu kitapta Doktor Bomgard taşradan ilçeye atanmıştır. İlçede çalışırken üniversite arkadaşı olan Doktor Pavlakov'dan bir mektup gelir. Doktor Pavlakov anlatıcının taşrada çalıştığı yere -onun yerine- atanmıştır. Kendisinin çok hasta olduğunu ve ona yardım edecek tek kişinin Doktor Bomgard olduğunu dile getirir mektubunda.

Mektuptan sonra yaşanan olayları ve Doktor Pavlakov'un günlüğünde yazanları okuyacaksınız. Morfin bağımlılığının bir insanın hayatına etkisinin yazarın usta kalemi ile yeniden fark edeceksiniz. 

Yazarın güçlü gözlem yeteneği ve tıbbı bilgisi ile morfinin insan üzerindeki psikolojik ve fiziksel etkisini ayrıntılı olarak irdelemiş. Kısa gibi görünen ancak insanı düşündüren kitaplardan.

Eser şu cümle ile başlıyor: 

"Akıllı insanlar, mutluluğun da sağlığa benzediğini söyleyeli çok olmuş: Burnunun dibindeyken mutluluğu fark etmezsin. Ancak aradan yıllar geçtikten sonra mutluluk aklına öyle bir düşer, öyle bir düşer ki"

Mutluluk ve sağlık kelimelerini bir olay üzerinden sizi düşündüren bu eser ile kendi hayatınıza yön verirken aynı zamanda Doktor Pavlakov'un neler yaşadığını, onun ruhsal durumundaki değişimi okuyacaksınız.

Yazarın kalemini merak ediyorsanız bu kitap başlangıç için güzel bir tercih.

Kelimelerin her zaman farklı bir gücü olduğuna inanmışımdır. Bazı kelimelerden kaçmak isterken bazılarına ise dört bir yandan koşarak sarılmak ister insan. Duymaktan kaçındığımız ancak hayatımızın merkezinde yer alan kelimeler karşımıza çıktığında duymamış gibi yapmak en kolayıdır. Peki ne zamana kadar buna devam edeceksiniz?

Kaçmak bir çözüm mü yoksa kendini kandırma mı?

"Kelimeler de insanlar gibi yıkanıp temizlenmeye ihtiyaç duyarlar."

Bazı kelimeleri ve konuşmaya korktuğumuz konuları Arda Erel ile düşünmek istemez misiniz?

"Aşk" kelimesi ile başlıyor yolculuğumuz. Birçok anlamı barındıran ve hayatın çoğu köşesinden el sallayan bu kelimenin dilini keşfedeceksiniz.

"Sayısız aşk yaşandı bugüne kadar, farklı renklerde, tonlarda, seslerde.... Şüphesiz bugünde yaşanıyor ve ileride de yaşanacak. Çünkü aşk hep devinim halinde, zaten böyle kadim bir şeyin yok olması mümkün olabilir mi? O her zaman ortaya çıkmak için bir sahne bulur kendine."

Bu kelime ile yaşadığınız ilişkileri hatırlayacaksınız. Belki iyi sonuçlanan belki de kötü biten.. Belki de yaşanamamış ilişkiler... Bu hatırlayış ile kendinizi sorgulayacaksınız. Eylemleriniz gelecek aklınıza. O yaşanmışlıklar olmadan bugün olur muydu?

"Oysa dalga senden bir şeyler götürürken, sana daha temizini getirmek için hazırlar denizi. Bilebilseydin, ne dalgaya kızardın, ne de denize inan ki."

Yaşanan ilişkilerin bir diğer etkileri ise aile ve toplumdur. Bize ne öğretilirse eğer kendimizi özgürleştirmezsek onu görmek isteriz. Özgürlük kelimesini toplumdaki bireyler ve kendi düşüncelerimiz doğrultusunda yeniden anlamlandıracaksınız bu kitapta.

"Özgürlüğü, senin düşüncende, senin inancında olmayanı da "insan" olduğu için kapsayarak genişlettiğin vakit, onu gerçekten idrak etmiş ve savunabilir olursun. Sadece kendi fikrine veya inancına göre bir özgürlük savunduğunda, özgürlüğü değil ancak kendini savunursun."

Sevgiyi, mutluluğu, mutsuzluğu, geçmişi, geleceği ve o anın bir kişi üzerindeki etkisine şahit olacaksınız. Zamanın ne olduğunu idrak ederken teknolojinin insanlar yaşamına olumlu ve olumsuz yansımasını fark edeceksiniz.

Yazarın dili sizi denemelerin ve aforizmaların içine doğru çekiyor. Okuduğunuz satırlarda kendinizi düşüncenin derin kıyısına doğru sürüklerken aynı zamanda yaşamınızdaki etkenleri tartacaksınız.

Eğer bu tarz kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız bu esere bakabilirsiniz.

"İNSANIN YANLIŞLARLA nereye yürüdüğü çok önemli mesele. Bazısı yanlışlarla mahvolmaya gider, bazısı doğruları öğrenmeye..."

Bir baba hem kahraman hem de cellat olabilir mi? İşte Gülce'nin babası alkol kullanmadığı zamanlar bir kahraman, alkolluyken bir cellat oluyor. Alkolik bir babanın ailesi üzerindeki etkisini usta kalemiyle anlatmış Şeniz Baş.

Gülce'nin çocukluğundan başlayan anılarına konuk oluyorsunuz. Kitabı okurken bir yandan sinirlenip diğer yandan üzülüyorsunuz. Bazı zamanlardaki o çaresizlik içinize işliyor. Gülce'nin, annesinin ve kardeşi Cem'in ağlayışlarına tanık oluyorsunuz.

Her çocuk anne ve babasını sever. Ebeveynlerin bir gülümsemesi onları huzurlu hissettirir. Kendilerini yatağın sıcakılığına bırakıp mışıl mışıl uyurlar. Bu durum Gülce ve ailesi için geçerli değil. Babası eve her sarhoş geldiğinde bir olay meydana geliyor. 

Gülce'nin annesi Nermin otoriter bir kadın: Kendi istediği olsun isteyen çocuklarını belli kurallara göre yetiştiren biri. Eşi Tahsin ise sarhoş olmadığında çocukların istediğini yapan bir kahraman. Bu kahraman sarhoş olarak eve geldiğinde bir cellata dönüşüyor.

Çocukken bazı şeylerin az da olsa farkında olan Gülce, büyürken yaşanılan her anı hafızasının bir köşesine saklıyor. O anlar dağ olup patladığında bazen ipler kopuyor. 

Aile olmak her an birlik olmak mıdır? Yaşanılan onca olaya sevgi yetecek midir? 

Şeniz Baş'ın sürekleyici kalemi ile aile kavramını sorgularken, bir bireyin yetiştiği ortamın önemini de anlayacaksınız. Yaşanılan bazı olayları geri getirip farklı türlü yaşamak istesek de o olaylar yaşanıldı ve birey üzerinde kalıcı etki bıraktı. Bu etkinin  Gülce'nin yaşamı üzerindeki kalıntılarına şahit olacaksınız bu kitapta.

Kitabı okurken çok etkilendim. Kimi yerde kızsam da bazı yerlerde çok üzüldüm. Neler olacak, diye merakla sayfaları çevirdim. Her sayfada farklı bir duygu beni selamladı. Bu duygular ile diğer sayfaya geçtim.

Evlilik ve aile olmanın ne kadar önemli olduğunu bu kitap ile bir kere daha anlayacaksınız. Bir çocuğun, bir genç kızın ve bir kadının gözünden alkolik bir baba ile yaşamın nasıl olduğuna tanık olacaksınız. O zorlukları okurken kimi yerde bir bağırış kimi yerde sessiz bir çığlık duyacaksınız. 

Özellikle aile kurmak isteyen kişilerin mutlaka okuması gereken bir kitap.

Hayatta yaşanılan bazı olaylar veya söylenen bir söz sizi geçmişin derin sularına doğru götürür. O karanlık gecede Büşra'nın söylediği bir sözün Murat'ı geçmişin kuytu köşesine taşıması gibi...

Gecenin ayazında karanlık bir sokakta Büşra, üç kişi tarafından tecavüze uğrayacakken ağzından çıkan "Lütfen durun! Ben size ne yaptım?" cümlesi Murat'ı geçmişine doğru engebeli bir yolculuğa çıkardı. O sadece kendisi gibi karanlık yollarda yürüyordu. Ancak duyduğu bu cümle ile yaşamı bir anda değişti.

Murat'ın annesi ve babası bir trafik kazasında hayatlarını kaybetmiştir. Ailesini kaybettiği gün yetimhanede yaşamak zorunda kalıyor Murat. Büşra'nın söylediği bu cümle ise onu yetimhanedeki ilk gününe götürüyor. Geçmişin tozlu sayfası açıldığında geri dönüşü olmayan bir durumun içerisinde buluyor kendisini.

Yetimhaneden çıktıktan sonra Ali Ağa'nın yanında çalışmaya başlayan Murat, yıllar boyunca birçok pis işi patronu için yapmıştı. Bu pis işleri yaparken bütün duygularını da unutmaya başlamıştı. Taa ki Büşra'yı kurtardığı o geceye kadar...

O geceden sonra hem Büşra'nın hem de Murat'ın hayatı değişiyor.

"Sevmek için nedene ihtiyaç var mıdır? Birini gerçekten sevdiğin zaman nedene ihtiyaç duymazsın."

Büşra'nın varlığı ile karanlık hayatı aydınlanıyor Murat için. Bu aydınlıkta kendi geçmişine yer olmadığını fark ettiğinde geçmişinden kurtulmak için yapması gereken her şeyi yapıyor. Peki geçmişten kurtulmak kolay mıdır?

Yazarın dili akıcı olduğu için ilk sayfadan olayın içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Murat'ın kimsesizliğini hissederken onun birisini bulmasına ve hayata yeniden adım atmasına şahit oluyorsunuz. 

Sevginin gücü ile yaşanılan her olaya farklı bakıyorsunuz. Kitabın kapağını kapattığımda daha sonra neler olacak, diye düşündüm. Yazarın polis olması yarattığı kurgudaki parçaları özenle birleştirmesine yardımcı olmuş.

Aşkı, sevgiyi, nefreti, bencilliği ve hırsın iç içe harmanlığı bu kitapta Murat ve Büşra'nın yaşadıklarına tanık olacaksınız. Bu tarz kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız kitaba bakabilirsiniz.

"İnsanları büyüten şeyin zaman değil, yaşanılan acılar olduğunu bir kez daha öğrenmişti."