Fulden Ufacık

Eserin yazıldığı dönem düşünüldüğünde kullanılan cümleler çarpıcı bir şekilde insanın yüzüne vuruyor. Ait hissetme, kadın olma ve yaşama temalarını Tante Rosa etrafından 14 öykü ile aktarıyor yazar. Tante Rosa belki de sokakta görüp bakmayacağız biri, bilemeyiz. Fakat bildiğimiz şey onun kendi içindeki sorgulayışının hayatına etkisi...

Başkalarının hayatını yazılan bir dergide okuyup denemek isteyen bir karakter Tante Rosa. Bizler de bazı yaşamları deneyimlemek isteriz. Hayatımızda bir değişiklik isteriz. O, dergiyi her karıştırdığında hayatına yön veren veya etkileyen bir sayfa ile karşılaşıyor. 

"Bir şey başlamadan biterse. Tekrar tekrar çirkinlikleri yaşamaktır ihtiyarlık. Bir insan erken gelen yaşlılıklarından sorumludur. Çok konuşmak hiçbir şeyi düzeltmedi. İstediğin kadar yeniden başla anlatmaya, bütün sözcükleri evir çevir; çirkin tekrarları sıvayamazsın."

Kendisine olan sevgisi bütün yenilgilerinin önüne geçiyor. Kimsenin ne düşündüğünü önemsemiyor. Hatta kalıpların dışına çıkıp yaşamak istiyor. Tıpkı dergideki kişiler gibi.. Yaşama ironisini Tante Rosa etrafında şekillendirmiş Sevgi Soysal. Evli bir kadının çocuklarını ve kocasını terk etmesini, çalıştığı yerleri, kiliseden aforoz edilmesini ve daha nicesi kendini bulmaya çalışan Tante Rosa'da mevcut. Mutluluğu kendi içinde aramaya çalışan bir kadın. 

"Sevgi sözcüğü bir kadına her zaman bir şeyler anlatır."

Rosa kendisini sorgulayan bir karakter. İçsel sorgulamalar onun hayatının en büyük parçası. Bu sorgulamalar olmasaydı, ilk kocası ve çocukları ile yaşardı. Peki nasıl yaşardı, Tante Rosa, kendisi olmadan daldan dala atlamadan, deneyimlemeden?

"Düşünce eylemlidir, bir eylem sonucu, ya da öncesi."

Bana göre kitabın en etkileyici satırları son öyküde kendisini belli ediyor. Bir beden ne kadar ağır olabilir? Sahiplik eylemi ve bir yere ait olma kime veya neye göre şekilleniyor? İşte son sayfalarda Tante Rosa'yı bir bütün halinde düşünerek okumak gerekiyor.

Sakın bir zamanda yavaş yavaş okumanızı isterim bu eseri.

Murathan Mungan'ın kendisine has bir şiir dili var bana göre. Birlikte kullandığı kelimeler uyumsuz gibi gözükse de şiirlerinde bir ahenk yakalıyor. Lirik bir anlatım ile insanın içerisindeki duyguları ortaya çıkarıyor.

"Çimenli Tümsek

Etkilendim. Gerçek bir hayat hikayesi.. Okurken tüylerim diken diken oldu, Nojoud'un cesaretine hayran kaldım. Henüz 10 yaşında. Bebekleri ve arkadaşları ile oynaması gereken bir yaş. Çocukluğun doya doya yaşandığı cıvıl cıvıl bir yaş. 

Bir gün babası evlenme sırasının ona geldiğini söylediğinde çocuk kalbi bunu anlamadı. Ona danışılmadı bile. Erkekler arasında yapılan bir görüşme ile tanımadığı bir adam ile evlendirildi. Bu sayfaları okurken yüreğim parçalandı. Kadınlar ve kız çocukları için özgür bir dünyanın önemi tekrardan yüzüme çarptı.

10 yaşında bir çocuğun düşünceleri hiçe sayılarak o yokmuş gibi onun hayatı ile ilgili önemli bir olaya karar verilmesi... Bazen denilecek çok söz olur ancak boğazda kalır, yutkunsanız bile geçmez. Nojoud'un yaşadıkları işte bana bunu hissettirdi.

Aylarca tecavüz, sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalan Nojoud bu durumdan kurtulmanın yollarını ararken kendisini adliyede bulur. 10 yaşında okula gidip arkadaşları ile oyun oynaması gerekirken o boşanmak için tek başına adliyeye gider.

"Kurtulmak istiyorsam, kendimden başka hiç kimseye güvenemezdim."

Nojoud'un hikayesi ile birlikte kardeşlerinin yaşadıklarını da okuyacaksınız. Kız kardeşlerinin hikayesi Yemen gibi ataerkil bir toplumda görülen sıradan bir olay gibi gözükse de aslında kadınların kendi ayakları üzerinde durmasının önemini vurguluyor. 

Nojoud, kendi kaderini değiştirebileceğini diğer kadınlara da gösterdi. Tüm dünyada büyük ses getiren boşanma isteği, onun gibi çocuk gelinlere de bir umut oldu. Nojoud'dan sonra birçok çocuk gelin eşlerinden boşanmak istedi. Eserde bazı çocuk gelinler de Nojoud'un direnişini görüp kendi haklarına sahip çıktıklarına şahit olacaksınız.

Kitabı okurken edebi olarak değil Nojoud'un hislerine odaklanmanızı isterim. Çünkü bu kitapta okuduklarınızı birisi yaşadı ve sade bir anlatım ile yazdığı duyguları hissetti.

Bütün kadınların okuması gereken bir kitap. Daha güzel geleceklere...

Yazar ile tanışma kitabım oldu. Ben Ingilizcemi geliştirmek için genellikle romantik türdeki kitapları okuyorum. Bu kitabın seviyesi de B1-B2 arası. Aynı zamanda Ali Hazelwood'un kitaplarını Nemesis Yayınları çevirdiği için kitabın Türkçesini kolaylıkla bulabilirsiniz.

Eser bana göre okuması keyifli ancak beklentiyi yüksek tutarsanız sizi tatmin edecek bir kitap değil. Hani bilindik son dediğimiz romantik kitaplardan. Kitabı okurken bazen ana karakteri sarsmak istesem de Bee'nin geçmişte yaşadıklarını öğrenince ona sarılmak istedim.

Bee, tam anlamıyla Marie Curie hayranı. Bu hayranlığını Curie hayattayken yaşadıkları ile kendi hayatını kıyaslamasıyla daha net bir şekilde okuyucuya göstermek istemiş yazar. Biliminsanı olan Bee, astronotların uzay gemisindeki yaşamlarını daha işlevsel hale getirilmesinde önemli bir rol olan kaskların geliştirilmesi için Nasa'da kurulan bir projede görev almaya hak kazanmıştır. Kariyeri için dönüm noktası olan bu projede eskiden tanıştığı Levi ile çalışacaktır.

Levi ile geçmişteki anıları pek iyi değil. Tabi bu anıların arkasında büyük bir yanlış anlaşılma mevcut. İlerleyen bölümlerde de bunu göreceksiniz. Nefret ve aşkın aslında aynı duygular olmadığını biliyoruz ancak Bee nedense bunu anlamak istemiyor. Kitabın yarısında bu durum yaşanınca ister istemez bunalabilirsiniz. Daha sonrasında Levi ne kadar ondan nefret etmediğini söylese de Bee buna nedense inanmak istemedi.

Bee aynı zamanda Twitter'da fenomen. Bunu ikiz kız kardeşi olmak üzere herkesten gizliyor. Bu hesabında kadınların çalışma hayatında gördüğü zorluklar hakkında onların sesini de duyuruyor. Bu bölümleri okumak çok hoşuma gitti. Tabi ilerleyen bölümlerde birçok olayın yaşanmasında bu hesabı da payını alıyor.

Bee'nin gözünden okuyoruz bu eseri, aslında komik eğlenceli bir anlatımı var kitabın ancak başta da dediğim gibi fazla beklentiye girmemek lazım. Bir de kitabı okurken karşımızdaki kişinin bütün cümlesini dinlememiz gerektiğini de Bee sayesinde göreceksiniz. Ben Levi'yi sevdim. Düşünceli oluşu kalbimi fethetti.

Romantik komedi türünde olan bu eseri sonunu bilerek ve beklentinizi düşük tutarak okumanızı isterim.

İnkarnadin, canlanmanın sembolu anlamına gelen kan kırmızısı rengi, Asu'nun yaşamında yeniden vücut bulabilecek midir? Renklerin büyüsüne inanan Asu'nun gökkuşağı gibi hisleri olması gerekirken o beyaz ve siyahı seçmişti. Net, keskin ve inatçı yapısı bütün ilişkilerini etkileyen önemli unsurlar. Fakat onun da içinde gizlediği yaraları mevcut.

Eser, Asu'nun kendi yaşamını derinden değiştirecek o uçak için havaalanına gitmesi ile başlıyor. İlk sayfalarda bu kararın alınmasının onun için büyük bir öneme sahip olduğunu anlıyoruz ancak bu kararı neden aldığını ilerleyen sayfalar bize gösterecek.

"İnsan hayatta çok şey olmak isteyebilir. Ait olmak, mutlu olmak, anne olmak, bekli pilot olmak. Az sonra bineceğim boeing bilmem kaç numaralı uçağın pilotu, acaba hayali uçmak mıydı? Benim hayalim neydi? Sabit bir hayalim olmadı, sonra güçlü olmak istedim. Değişmeyen tek hayalim buydu. Sarsılmaz! Sarsıldım mı? Defalarca. Ama dik durdum, marifet oldu bana, kuyruğu dik tutmak. Dönüp bakmadım ardıma. Dedim ya, ya siyah oldum ya da beyaz, gri olamadım."

Dik duruşunu her anında gösteren Asu'nun derinliklerine indiğinizde, anne sevgisini hissedemeden büyüdüğünü geçmişin tozlu izlerinde anlıyoruz. Babası tarafından tapılan Asu'nun annesi ile ilişkisini hem ondan hem de annesi Handan Hanım'ın ağzından okuyoruz. Kitap ikisinin uçağın olduğu güne kadarki anılarını da barındırıyor. 

Bazen çok sevdiğimiz bir kişinin istekleri için kendi duygularınızı gizler misiniz? İşte Handan kendi hislerini gizlerken aslında çoğu kişinin yaşamını etkilediğinin farkında bile değildi. Sırlar ortaya çıktığında, her şey ortaya saçıldığında affetmek kolay mıdır?

Asu'nun hayatını değiştiren bir diğer kişi ise ilk aşkı Adel. Geçmiş ile uçak gününü iç içe okurken aşkın birçok şekli ile karşılaşacaksınız. Asu'nun net kararı ise bu aşkın geleceğine etkisi tartışılamaz. Kendime onun yerine koyduğumda öğrendikleri ve ondan gizlenenler ağır.

"Hayatımıza yön verirken aldığımız kararlar yarınlarımızı şekillendirir. Karar bir yönelimdir. Sadece duygu ya da mantık ile davranamayız. İki yönü de kullanmalıyız."

Yazardan kalemini çok beğeniyorum. Okurken kendimi sanki Asu ve Handan'ın yanı başında hissetmek, yaşadıklarını onların gözünden okumak çok güzeldi. Özellikle son bölümleri okurken baya etkilendim. Eserin hayattan bir parça olmasını başarmış bana göre yazar. 

Türü sevenlerin mutlaka okuması gereken eserlerden birisi.

Kendisi ile barışmaya karar vererek yeni bir başlangıcın ayak izini yarattı. Bunu kendisine kanıtlamak için artık Barış ismini kullanacaktı. Barış, sadece erkek ismi değildi onun için küllerinden doğmanın göstergesiydi . 

Beyaz bir defter, kimsenin geçmişini bilmediği bir ülkeye tek gidiş biletini aldı. Yanında sadece bir sırt çantası ve 6000 dolar ile Avusturalya'nın engin sınırına geldi. Peki bu ülke onun ticari vizesini kabul edecek miydi?

"Hayat da böyle değil miydi; kimimiz önümüze çıkan fırsatları değerlendirip, onu sonuna kadar kullanıyorduk. Kimimiz o fırsatı beğenmeyip başka fırsatlar bekliyorduk. Hep daha iyi bir iş fırsatı veya daha iyi bir koca adayı beklemek gibi...  Kimimiz de işe girip sonunu getiremiyorduk."

Serinin ikinci kitabı, Her Şey Mümkün- Barış eseri. Ben serinin ilk kitabını okumadım ancak bu kitapta ilk kitapta yaşanılanlar da yer aldığı için okurken zorluk yaşamadım. Barış ile Avusturalya'nın çoğu yerini karış karış gezerken bazen de geçmişin tozlu ve yıpratıcı anılarına doğru sürüklendim.

Eserde Barış'ın gördüğü her yerin detaylıca anlatılmasını çok sevdim. Bu sayede kitabı okurken kendini onun yanında hissettim.

Kitabın gerçek olaylara dayalı olması da ayrıca hoşuma gitti. Sıfırdan yeni bir ülkede kendi özgürlüğünü kazanmaya çalışan güçlü bir kadın Barış. Geçmişinde çok başarılı bir stilist olan Barış, Avusturalya'da kendisine sponsor ararken yaşadığı her olaydaki zorluklarla mücadelesi etkilenerek okudum.

"Bu hayatta özgür olmak için maddi güç şarttı."

Kitap öyle bir yerde bitti ki devamında ne olacağını merak ettim. Barış'ın hayatının yönünü etkileyecek önemli kararda nasıl bir yol izleyeceğini bir sonraki kitapta okuyacağız.

Polisiye ve gerilim türlerinin birleşimi bu kitap. Okurken hem geriliyorsunuz hem de gizemler çözüldükçe heyecanlanıyorsunuz. Aslında katil belli, ancak onun işlediği cinayetlerdeki olay yeri tasvirlerini okurken tıpkı cinayetleri çözmeye çalışan komiser Ragıp ve Ahmet gibi ilk başta şaşırdım. Daha sonra arka plandaki sisler açıldıkça bazı şeyler netlik kazandı.

Çocuklukta yaşanılan her bir olayın bizleri şu andaki halimize dönüştürdüğünü yeniden fark ettim bu eser ile. Cenk'in çocukken yaşadıkları onu şimdiki yaşamına sürüklemesini...

Kitabın içerisindeki mitolojik öğelerin cinayetler ile bağlantısının keşfedilme anlarında sayfalar kendiliğinden aktı. Mitolojideki bir karakterin etkisini iliklerime kadar hissettim. Bu durumu yaşamamın nedeni de yazarın mitoloji ve tarih ile ilgili engin bilgilerinden kaynaklanıyor.

İstanbul ve Sivas arasında yapılan yolculuklar ile bilinmeyen her şey açığa çıkıyor. Yazar romanını ilmek ilmek işlemiş. Her bir karakter en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Özellikle Cenk karakteri..

Karakterlerin yanında olay örgüsünün zengin olması bu kitabı okutturan en önemli unsurlardan birisi. Çünkü her bir cinayetin arkasındaki bilmecenin çözümü bizleri farklı bir bilmeceye doğru sürüklüyor.

Kitap Cenk'in çocukken yaşadığı bir anı ile başlıyor. Bu anının etkisini ilerleyen sayfalarda Cenk'in psikolojisine ve yaşamına etkisini daha net biçimde anlayacaksınız.

Ender rastlanan hastalık, travmalar, kapalı geçmiş, mitolojik unsurlar ve daha fazlası mevcut. Kitabın gerilim türünde yazılmasından dolayı bana göre 16 yaş ve üzeri kişilerin okuması gerekiyor. 

Tam her şeyi öğrendik derken yazar en özel golunu son sayfalarda gizlemiş. Kitabın sonlarına doğru şunu düşündüm: "Bize konulan isimler bizim yaşamımızı etkiyor mu?" Cenk'in yaşamı gözlerimin önüne geldiğinde annesinin bu ismi koyma nedeni aklıma geliyor.

Beni etkileyen bu kitabı türü seviyorsanız mutlaka incelemelisiniz. 

Sadece yaptığı iş ile bilenen ve dikkat çekmeyen bir karakter Albert Nobbs. Arka kapakta onun için "her yerde karşılaştığımız ve anında unuttuğumuz insanlardan biri." cümlesi kuruluyor. Sıradan denilebilecek bir garson olan Albert Nobbs'un bir sırrı vardır: Aslında para kazanmak için garsonluk yapan bir kadındır. Erkek kıyafetleri içerisinde kendi cinsiyetini de saklar. 

Bilindik geçen hayatında bir gece Hubert Page'ın en gizli sırrını öğrenip ona bir yol göstermesi ile Albert'ın hayatı da farklı bir yöne doğru ilerleyecektir. Hep aynı şeyleri yaptığı yaşamına bambaşka bir düşünce tohumu ekilmiştir. Ve artık yaşamının eskisi gibi olmayacağının farkındadır.

"O sözcükler sadece dudaklarda kalır, oysa sevgi yürekten fışkırır ve önemli olan da sevgidir."

Kitabın yazıldığı döneme bakıldığında cinsiyet konularının konuşulmasının düşünülemediği bir zaman. George Moore ise bu tabuları yıkarak cinsiyet ve kimlik kavramını Albert Nobbs üzerinden okuyucuya aktarıyor. Benim yapabileceğim bir eleştiri Albert'in düşüncelerini daha derinlemesine okumamız gerektiği olurdu. Sayfa sayısı daha fazla olabilirdi. Bir anda okunup biten ancak kimlik ve cinsiyet çatışmasını düşündüren bir eser. Bu bir anda okunmasını da yazıldığı dönem olan 1918 yılına bağlıyorum. 

Albert Nobbs'un yeni hayallerinin peşinden giderken çalıştığı oteldeki kişilerin onun hakkındaki düşüncelerine de rastlayacaksınız bu kitapta. Bir insanın değişimini veya yaptığı bir şeyin başka kişiler tarafından nasıl yorumlandığını eleştirel bir bakış ile okumanızı isterim.

Bir insanın sevgiye ihtiyacı, fark edilme ve bir birey olarak yaşama isteğini Albert Nobbs'un öyküsü ile fark edeceksiniz. Kadın veya erkek olmaktan ziyade bir birey olmanın özlemini kısa ama etkileyeci bu eserde göreceksiniz.

Türü sevenlerin bu kitabı yazıldığı dönemi bilerek okumasını isterim.

Her bir karakter ilmek ilmek işlenerek 3,5 yılda tamamlanmış bir eser Lübeyna. İki tren yolcuğunda güzel görünen fanusun camlarının kırılması ile ortaya çıkan aile sırlarına şahit olacağımız romanda her bir sahne sizi derinden etkileyecek.

Durağımız İsviçre. Kuzeni Burak'ın Paris'teki düğününe halası Lübeyna'nın aldığı birinci sınıf bileti ile giden Caner, öğrenceklerinden habersizdi. Halası ile güzel bir sohbetin içerisinde geçeceği düşündüğü bu yolculuk onun hayatını da değiştirecektir.

"İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçen yaşam sürecini hep bir tren yolculuğuna benzetmişimdir. Kalkış istasyonu olan doğum anında başlayıp; bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık dönemleriyle devam eden ve son duraktaki ölüm anıyla noktalanan bu yolculuk kimileri için huzur ve mutluluk içinde geçerken, kimileri ise bu dünyada cehennemi yaşamaktaydı. Bunda elbette kişinin doğduğu ülkedeki hayat şartları, refah düzeyi, sosyoekonomik- sosyokültürel şartlar, içinde doğulan ailenin özellikleri ve şans faktörü belirleyiciydi. Kimilerinin hayat yolculuğu zorluklarla, baskı altında, insan haklarına aykırı koşullarda, üçüncü hatta beşinci sınıf vagonlarda sürerken, kimileri birinci sınıf ayrıcalıklı kompartmanlarda yolculuklarını keyif içinde sürdürüyordu."

Kitabı okurken Lübeyna'nın anlattığı her anda siz de oradaydınız. Kimi yerde bağırmak isteyip susmak zorunda olan bir kadının sessiz çığlıklarına, bazı yerlerde aşkın güzelliğine, bazen hayatın cilvesine ve acı tesadüflere şahit olacaksınız. Lübeyna anlattıkça siz de onunla anıları yeniden yaşayacaksınız. Camın bir yerden çatlaması ile sırlar ortaya dökülmeye başlayacak.

"Aslında şu zalim hayatta hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Buzdağının suyun altında kalan kısımlarını görmeyi herkesin yüreği kaldırmaz."

Lübeyna, babasının mesleğinden dolayı çocukluğundan beri birçok şehirde yaşamış. Yaşadığı şehirlerden birisi olan Diyarbakır ise hayatını etkileyecek olayların başlangıç yeri. O bölümleri okurken daha ne olabilir diye düşünürken bambaşka olayların peşinden sürükleniyoruz.

Öncelikle yazarı tebrik etmek isterim. Türkiye ve Avrupa'daki siyasi, ekonomik ve tarihi olayları Lübeyna'nın hayatı ile mükemmel bir şekilde harmanlamış. Bu sayede kitapta mantık hatasına rastlamanız çok zor. Aynı zamanda okuyucu da edebi bir şölen sunuluyor.

Lübeyna tıpkı adının anlamı gibi sırlarla dolu yaşamını okurken onun ne kadar güçlü bir karakter olduğunu fark edeceksiniz. Bazı kararlarına şaşırsam da anne olarak çocukları için her şeyi göze aldı. Özellikle de kitabın sonlarında öğrendiklerim beni şoka soktu. 

"İnsanlar her ne planlarsa planlasın, hayat da kendi planlarını yapar."

Mutlaka bu eseri okumanızı tavsiye ederim.