Sizleri Birinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'ya doğru bir yolculuğa çıkaracağım. Baştan uyarayım, bu yolculukta o çoğu kişinin hayallerini süsleyen bir Amerikan Rüyası yok. O şatafatlı, lüks içinde yaşayan insanlar uzakta bir resim gibi duruyor. Uzaktan bakmak serbest ama içine girmek hayallerin bir parçası sadece. Hayaller kurarak bir gün o rüyanın gerçekleşeceğine inanan Clyde Griffiths'in hayatına konuk olmaya hazır mısınız? Amerika'nın bir sokağında vaaz vererek insanları...
Bu kitapta Karedeniz'in hırçın rüzgarı, denizin engin maviliği ve yeşilin güzelliği sizleri karşılarken aynı zamanda hayatın ne olduğunu yaşamın önemini yeniden hatırlayacaksınız. Masal ismi gibi güzel bir kalbe sahip. Umutlarından, hayallerinden ne yaşarsa yaşasın asla vazgeçmeden hayata sıkıcı tutunan biri. 1999 depreminde annesini, babasını ve abisini kaybeden Masal, çocukluğunun acı hatırası ile büyüyerek işitme engeli olan kardeşi Öykü Gece ve biricik babaannesi ve dostlarıyla...
Ölmek bir doğum mudur? Yoksa ölmek gitmek ve geride bıraktığın bir ruh mudur? Peki insan öldüğünde içindeki soğuk kan ne olacak? Morgun çürümüşlüğünde kalan bir beden, ama geri getirilmek istenen bir ruh ne olacak? Bazen yaptığımız hatalardan geri dönme şansımız olmuyor. Olan oluyor ve geriye kalan ACZ. Bazen bir şeylerin içinden aramamız gereken bir sonuç oluyor. Gidiyoruz arıyoruz ama elimizde kalan yine ACZ. Bazen hayatın içinde sıkışıyoruz...
Hayatta şuna inanmışımdır. Bir insanı yetiştirmek sadece ona para vererek olmuyor. O insanı çocukken manevi olarak da yetiştirmek gerekiyor. Onlara kötülüğünün ne olduğunu anlatarak iyiliğin önemini aşılamamız ve dünyanın iyiliklerle daha güzel bir yer olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Ve belki de en önemlisi de onlara dünyada neler yaşandığını görmelerini sağlamalıyız. Hayatın herkese eşit davranmadığını ama bu eşitliği iyi insanların etraflarına aşılamaya başladığında bütün dünyanın etkileneceğini onlara anlatmalıyız. Açıklayarak ve umudun ışıklarını onlara hissettirerek yapmalıyız.
O üçüncü sayfa haberlerini okuyup geçmek yerine mücadele etmemiz gerektiğini biliyoruz. Bizi üzen bu olaylardan sonra da kendi hayatlarımıza bakıyoruz ama sadece üzülmek yeter mi? İşte yağmur Ertekin bizelere seslendiği bu kitabında aslında görmek ve bakmak eylemlerinin önemi tekrardan hatırlatıyor. Yaşanılanlara sadece bakıp geçmek yerine onları görüp harekete geçme vakti gelmedi mi?
Hazırsanız başlayalım.
Öncelikle bu kitapta acı var. Evet acıyı görmenizi ve hissetmenizi istiyorum. Hatta empati kurarak bu sekiz hikayedeki insanların yaşadıklarını kafanızda düşünmenizi istiyorum. Hayatın zorluklarını, masum insanların hayatlarını etkileyenleri görmenizi istiyorum. Ve en önemlisi insanları çok iyi tanımanızı istiyorum. Çünkü güven herkese verilmesi gereken bir duygu değil. İnsanlarla konuşun ama güven duygusunu hemen ortaya koymayın.
Hikayeleri okurken "coğrafya kaderdir." sözü aklıma geldi. Bu sözü her düşündüğümde göçlerin nedeni anlamaya çalışıyorum. Yaşamak için mücadele veren onlarca insan onlara sunulan coğrafyanın kaderinden kaçmaya çalışıyor. Bir insanın yaşamının başkasının yarattığı sadece kendi çıkarlarını düşündükleri savaşın etkilediğini düşününce belki de insanlar kendi kaderine şekil vermek için bizim yapmaktan korktuğumuz onca tehlikeye razı oluyor. Çünkü göç etmezlerse öleceklerini biliyorlar. Bu yüzden o doğdukları bekli de çok sevdikleri toprakları bırakmak zorundalar.
Kadınların kendilerine güvenerek yaşamasını sağlamamız gerekiyor. Bu yüzden kadınlar okuyup altın bileziğini ellerinde tutarak hayatlarına kendilerine inanarak yaşamalılar. Hiç kimsenin onları kullanmasına izin vermeyerek yaşamalılar.
Bazen güvenmemesi gereken birisine güvenen bir kadın, bazen anne babasının ona sunmadığı sevgiyi başka yerlerde arayan bir kadın, bazen de coğrafyanın ve sığ kafalıların ona zorunluluk olarak söylediklerini yapmak zorunda hisseden bir kadın, sadece kadın olduğu için tecavüze uğrayan bir kadın hikayeleri ile karşılaşacaksınız.
Bu hikayelerin okurken "insan olmak" sadece yiyip içip uyumak olmadığını aslında insan olmanın derin anlamlar taşıdığını bir kere daha anladım.
Umarım insanları sadece insan oldukları için sevilecek bir geleceğe sahip oluruz.
Gelelim kitaptaki sekiz öyküye: İlk öykü Sınırın Öte Yakası. Sardar'ın ve Derya'nın hayatlarına doğru bir yolculuk yapacağız bu öyküde. Yeni bir hayat için ülkelerini terk etmek zorunda olan insanların yaşam mücadelesi okuyoruz. Ve bu mücadelenin içinde aslında sevginin ve aşkın sadece aynı mezhepten olmadıkları için engellendiği bir dünya. O güzel duyguların yaşanmasını engelleyen sığ bir görüş. İnsanları sadece insan olarak görmemiz gerekirken neden insanlar bölünüyor?
Mayın tarlasında gözleri önünde ailesinin vücutlarının parçalanmasını izlemek zorunda kalan biri adamın dramı. Çocuğunu korumaya çalışan bir annenin yaşadıklarını okuyacaksınız.
"Tecavüze uğramış bir kız herkese ve her şeye karşı güven duygusunu tamamen kaybetmişti. Evine dönen kızı ailesi de kabul etmiyordu. O kızın ne gibi bir suçu vardı da böyle bir şeyi yaşıyordu? Bir aile olmak, her zaman birbirine destek olmak, iyi günde kötü günde bir arada olmak değil miydi? Ailesi tarafından dışlanan bu kız parasız pulsuz nereye sığınacaktı?"
"Tabiatın olağanüstü bir aklı, zekası ve müthiş güçlü bir enerjisi vardı ve bu üst akıl ile bütünleşmemek herhalde aptallık olurdu."
"...onlara göre rüzgar insan gibi ruhu olan bir canlıydı."
İkinci öykü Irak'tan Türkiye'ye Umut Yolculuğu. Riyaz ve ailesinin 2000'li yıllarda Irak'taki savaşta yaşadıklarını okuyoruz.
"Hayatımız akıp giderken neredeyse her gün birileriyle ya da bir şeylerle savaş halindeyiz. İnsan olmak, bir arada huzurlu yaşamak ne kadar zor... Her yerde ego çatışmaları, üstünlük kurma kaygıları, karı koca geçimsizlikleri, ast üst ilişkileri, güvenilen dağlara karlar yağmasıyla sonuçlanan bir ton ilişki... Kimseyi ötekileştirmeden, yaradılışa saygı duyarak yolumuzda yürümemiz gerekirken, insanlar birbirlerinin inançlarına ya da türlü türlü alışkanlıklarına göre yargılıyorlar. Sonucunda bunlar mezhepler arası çatışmalara, dini sürtüşmelere, ırklar arası savaşlara dönüşüyor. Bu yüzyıla kadar birçok imparatorluk kurulup yıkılmış, zaman girdabından çıkmayı başarabilmiş birçok düşünür hayatı etkilemiş, her biri ekonomiyi ve patikaları etkileyecek, kültürlere etki edecek kalıcı güce sahip teknolojik gelişme sağlanmış olmasına rağmen nasıl olur da hala dünyanın yarısına yakını savaş ve fakirlikle cebelleşirken, diğer yarısı rahat bir hayat sürüyor? Maalesef bu savaşlarda olan en çok masumlara oluyor. <ölen çocukların surat ifadeleri aklımdan bir türlü çıkmıyor. Ben bu yaşıma kadar güçlünün yanında, güçsüzün söz söyleme hakkı olmadığını öğrendim."
Üçüncü öykü Bir Kurşundur Hayatın Bedeli. Anna ve ailesinin babasının başın gelen bir olaydan sonra onları terk etmesi ile Anna'nın yaşadıklarını okuyoruz.
Dördüncü öykü İstanbul'dan Aslı Ve İran'dan Yusuf. Almanya'da yaşayan ailesinden uzakta büyüyen Aslı'nın ve İran Devrim'inden sonra Türkiye'ye sığınan Yusuf'un hikayelerini okuyoruz.
"İnsanoğlu dur durak bilmeden, usanmadan, hayallerini gerçekleştirmek için çalışır. Bizler de, bizden önceki nesillerin kurduğu hayallerin çöplüğünde doğduk ve gelecek nesillere kendi hayallerimizin peşinde yarattığımız bir çöplüğü bırakıyoruz."
"İlkelerden vazgeçmeden bir hayat yaşamak, fark yaratmak için bazen "İkarus" gibi olmak gerekiyor."
Beşinci öykü Kaybolan Ümitler. Komünizmin çöktüğü dönemde Moskova'dan Trabzon'a taşınan Tatiana'nın hikayesini okuyoruz.
"Gerçek sevgi buydu işte, bir başkasıyla birlikte olsa da sevdiğin insanın mutluluğunu istemek.."
Altıncı öykü Bir İnat Uğruna. İranlı Meryem'in saplantılı aşk yüzünden yaşadıklarını okuyoruz.
Yedinci öykü Afganistan'dan Antalya'ya İnsanca Yaşamanın Peşinde. Hayatı zorluklarla geçen Afganlı Rahim'in hikayesini okuyoruz.
"İnsanın hamurunda kötülük varsa aldığı din eğitimlerinin bir ehemmiyeti yoktu."
Sekizinci öykü Yurtsuzluğu Dindirmek. Yedinci öyküde karşımıza çıkan Maria'nın hikayesine tanık oluyoruz.
Bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Bu kitabı okurken şunları hissettim: Sanki yaptığı betimlemeler sayesinde Anadolu'yu, Ankara'yı karış karış gezip orada yaşanılanları okuyorum. Yazarın öykülerini okuyunca olay örgüsü içinde düşünmeye başlıyorum. Bireyi ve toplumu.. Kitap 1990'lı yıllarda yazılmış. O döneme doğru yapılan güzel bir yolculuk oldu. 1980'lı yıllarının etkisinin hissedildiği bu dönemi anlatan on bir öykü okudum. Öykülerin içindeki Anadolu betimlemeleri sayesinde sanki bir dağ başındaydım, ya bir şehirde...
Bilim kurgu filmi olan ama bana göre bu filmde yatan ana unsur etiklik veya insanın bencilliği arasındaki o ince çizgiyi göstermesi oldu. Hayatınızı kendiniz için değiştirirken karşınızdaki kişinin düşüncelerine önem veriyor musunuz yoksa önemli olan kişi siz misiniz? Ben filmi izlerken kafamda hep bunu sorguladım. Eğer bu filme "ben bilim kurgu türünde bol aksiyonlu kıran kırana bir film izlemek istiyorum" diye başlayacaksanız sizi tatmin edeceğini...
Bazı kitaplar yaşanmışlık kokar. Sanki yaşadıkları bir yerden çıkacak ve insanlara kendini gösterecek. İşte bu kitaptaki öykülerde bulunan karakterlerin yaşadıkları veya hissettikleri sizi onların yanına götürüyor. Savaşın acımasızlığı ile yaşamaya çalışan insanlara tanık olacaksınız. Savaşın içinde kendi kimliklerini aramaya çalışan savaşın ortaya çıkması ile hayatları etkilenen o insanların... Yazar verdiği bir röportajda şöyle demiştir: "Saraybosna Marlborosu’na girecek hikâyelerden birini Haziran 1992’de, Saraybosna Kuşatması’nın başlamasından iki buçuk...
Hugo Pratt, gerçek adı Ugo Eugenio Prat, çizgi roman sanatının en büyük ustalarından biri olarak kabul edilir. Özellikle de yarattığı Corto Maltese karakteri ile adını altın harfler ile yazdırmış. Ben de çizgi roman okumaya başlamaya karar verince ve bu kitapta da kampanya olunca şansımı bu kitaptan yana kullandım. Çizimlerden olayın akışını takip etmek benim için keyifliydi. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Keyifliydi. Kafa dağıtmalık ve...
Bu hayatta yapmayı en çok sevdiğim şeylerin bir araya toplandığı bir kitap diyebilirim Eat Drink Read (Ye İç Oku) için. Kitabın türkçesinin bulamadım bu yüzden kitabın ismini kendim çevirdim. Ama dil olarak sizi yoracağını düşünmüyorum. Eğer bilmediğiniz kelimeler varsa sözlükten bakarak okumaya devam edebilirsiniz. Kitap, Phoenix Halka Açık Kütüphanesinin Çalışanları tarafından 2014 yılında yazılmış. Amacı güzel bir yemek yerken sizi serinletecek içecekler içerken aynı...
Pretty Woman yıllar önce çekilse de bana göre günümüzde de büyüsünü koruyan romantik komedi filmlerinden biri. Birçok filme ilham olan biraz peri masallarını andıran konusu ile izleyiciyi hayal dünyasına doğru sürüklüyor. Bence bu hayal dünyasına sürükleme durumu oyuncuların uyumu sayesinde oluyor. Richard Gere ve Julia Roberts ikilisinin usta oyunculukları ile sizleri yeniden 90'lara götürüyorlar. Filmin konusuna geleyim: Zengin, kimseyi umursamayan hatta çevresindeki sahte dünyadan...
Hayatımızı oluşturulmuş kalıplara göre yaşamaktan bunalmadınız mı? Herkes belirli bir yaşa geldikten sonra evlenmek zorunda mı? Herkes zengin olmak zorunda mı? Herkes evliliğini sürdürmek zorunda mı? Okula gitmek için illa ki genç mi olmak gerekiyor? Herkes aynı şeyleri yaşamak zorunda mı? Güzel bir hayat denildiğinde insanların kafasına kazınan bir şekil vardır. Evli, mutlu, çocuklu, parası da olsun, kadın çocukları için çırpınacak erkek evine...