Yağmur Ertekin "Ötekileri" Görmek

22:14:00

Hayatta şuna inanmışımdır. Bir insanı yetiştirmek sadece ona para vererek olmuyor. O insanı çocukken manevi olarak da yetiştirmek gerekiyor. Onlara kötülüğünün ne olduğunu anlatarak iyiliğin önemini aşılamamız ve dünyanın iyiliklerle daha güzel bir yer olduğunu öğretmemiz gerekiyor. Ve belki de en önemlisi de onlara dünyada neler yaşandığını görmelerini sağlamalıyız. Hayatın herkese eşit davranmadığını ama bu eşitliği iyi insanların etraflarına aşılamaya başladığında bütün dünyanın etkileneceğini onlara anlatmalıyız. Açıklayarak ve umudun ışıklarını onlara hissettirerek yapmalıyız.


O üçüncü sayfa haberlerini okuyup geçmek yerine mücadele etmemiz gerektiğini biliyoruz. Bizi üzen bu olaylardan sonra da kendi hayatlarımıza bakıyoruz ama sadece üzülmek yeter mi? İşte yağmur Ertekin bizelere seslendiği bu kitabında aslında görmek ve bakmak eylemlerinin önemi tekrardan hatırlatıyor. Yaşanılanlara sadece bakıp geçmek yerine onları görüp harekete geçme vakti gelmedi mi?

Hazırsanız başlayalım.

Öncelikle bu kitapta acı var. Evet acıyı görmenizi ve hissetmenizi istiyorum. Hatta empati kurarak bu sekiz hikayedeki insanların yaşadıklarını kafanızda düşünmenizi istiyorum. Hayatın zorluklarını, masum insanların hayatlarını etkileyenleri görmenizi istiyorum. Ve en önemlisi insanları çok iyi tanımanızı istiyorum. Çünkü güven herkese verilmesi gereken bir duygu değil. İnsanlarla konuşun ama güven duygusunu hemen ortaya koymayın. 

Hikayeleri okurken "coğrafya kaderdir." sözü aklıma geldi. Bu sözü her düşündüğümde göçlerin nedeni anlamaya çalışıyorum. Yaşamak için mücadele veren onlarca insan onlara sunulan coğrafyanın kaderinden kaçmaya çalışıyor. Bir insanın yaşamının başkasının yarattığı sadece kendi çıkarlarını düşündükleri savaşın etkilediğini düşününce belki de insanlar kendi kaderine şekil vermek için bizim yapmaktan korktuğumuz onca tehlikeye razı oluyor. Çünkü göç etmezlerse öleceklerini biliyorlar. Bu yüzden o doğdukları bekli de çok sevdikleri toprakları bırakmak zorundalar.

Kadınların kendilerine güvenerek yaşamasını sağlamamız gerekiyor. Bu yüzden kadınlar okuyup altın bileziğini ellerinde tutarak hayatlarına kendilerine inanarak yaşamalılar. Hiç kimsenin onları kullanmasına izin vermeyerek yaşamalılar. 

Bazen güvenmemesi gereken birisine güvenen bir kadın, bazen anne babasının ona sunmadığı sevgiyi başka yerlerde arayan bir kadın, bazen de coğrafyanın ve sığ kafalıların ona zorunluluk olarak söylediklerini yapmak zorunda hisseden bir kadın, sadece kadın olduğu için tecavüze uğrayan bir kadın hikayeleri ile karşılaşacaksınız.

Bu hikayelerin okurken "insan olmak" sadece yiyip içip uyumak olmadığını aslında insan olmanın derin anlamlar taşıdığını bir kere daha anladım. 

Umarım insanları sadece insan oldukları için sevilecek bir geleceğe sahip oluruz.

Gelelim kitaptaki sekiz öyküye: İlk öykü Sınırın Öte Yakası. Sardar'ın ve Derya'nın hayatlarına doğru bir yolculuk yapacağız bu öyküde. Yeni bir hayat için ülkelerini terk etmek zorunda olan insanların yaşam mücadelesi okuyoruz. Ve bu mücadelenin içinde aslında sevginin ve aşkın sadece aynı mezhepten olmadıkları için engellendiği bir dünya. O güzel duyguların yaşanmasını engelleyen sığ bir görüş. İnsanları sadece insan olarak görmemiz gerekirken neden insanlar bölünüyor?
Mayın tarlasında gözleri önünde ailesinin vücutlarının parçalanmasını izlemek zorunda kalan biri adamın dramı. Çocuğunu korumaya çalışan bir annenin yaşadıklarını okuyacaksınız. 

"Tecavüze uğramış bir kız herkese ve her şeye karşı güven duygusunu tamamen kaybetmişti. Evine dönen kızı ailesi de kabul etmiyordu. O kızın ne gibi bir suçu vardı da böyle bir şeyi yaşıyordu? Bir aile olmak, her zaman birbirine destek olmak, iyi günde kötü günde bir arada olmak değil miydi? Ailesi tarafından dışlanan bu kız parasız pulsuz nereye sığınacaktı?"

"Tabiatın olağanüstü bir aklı, zekası ve müthiş güçlü bir enerjisi vardı ve bu üst akıl ile bütünleşmemek herhalde aptallık olurdu."

"...onlara göre rüzgar insan gibi ruhu olan bir canlıydı."

İkinci öykü Irak'tan Türkiye'ye Umut Yolculuğu. Riyaz ve ailesinin 2000'li yıllarda Irak'taki savaşta yaşadıklarını okuyoruz.

"Hayatımız akıp giderken neredeyse her gün birileriyle ya da bir şeylerle savaş halindeyiz. İnsan olmak, bir arada huzurlu yaşamak ne kadar zor... Her yerde ego çatışmaları, üstünlük kurma kaygıları, karı koca geçimsizlikleri, ast üst ilişkileri, güvenilen dağlara karlar yağmasıyla sonuçlanan bir ton ilişki... Kimseyi ötekileştirmeden, yaradılışa saygı duyarak yolumuzda yürümemiz gerekirken, insanlar birbirlerinin inançlarına ya da türlü türlü alışkanlıklarına göre yargılıyorlar. Sonucunda bunlar mezhepler arası çatışmalara, dini sürtüşmelere, ırklar arası savaşlara dönüşüyor. Bu yüzyıla kadar birçok imparatorluk kurulup yıkılmış, zaman girdabından çıkmayı başarabilmiş birçok düşünür hayatı etkilemiş, her biri ekonomiyi ve patikaları etkileyecek, kültürlere etki edecek kalıcı güce sahip teknolojik gelişme sağlanmış olmasına rağmen nasıl olur da hala dünyanın yarısına yakını savaş ve fakirlikle cebelleşirken, diğer yarısı rahat bir hayat sürüyor? Maalesef bu savaşlarda olan en çok masumlara oluyor. <ölen çocukların surat ifadeleri aklımdan bir türlü çıkmıyor. Ben bu yaşıma kadar güçlünün yanında, güçsüzün söz söyleme hakkı olmadığını öğrendim."

Üçüncü öykü Bir Kurşundur Hayatın Bedeli. Anna ve ailesinin babasının başın gelen bir olaydan sonra onları terk etmesi ile Anna'nın yaşadıklarını okuyoruz.

Dördüncü öykü İstanbul'dan Aslı Ve İran'dan Yusuf. Almanya'da yaşayan ailesinden uzakta büyüyen Aslı'nın ve İran Devrim'inden sonra Türkiye'ye sığınan Yusuf'un hikayelerini okuyoruz.
"İnsanoğlu dur durak bilmeden, usanmadan, hayallerini gerçekleştirmek için çalışır. Bizler de, bizden önceki nesillerin kurduğu hayallerin çöplüğünde doğduk ve gelecek nesillere kendi hayallerimizin peşinde yarattığımız bir çöplüğü bırakıyoruz."

"İlkelerden vazgeçmeden bir hayat yaşamak, fark yaratmak için bazen "İkarus" gibi olmak gerekiyor."

Beşinci öykü Kaybolan Ümitler. Komünizmin çöktüğü dönemde Moskova'dan Trabzon'a taşınan Tatiana'nın hikayesini okuyoruz.

"Gerçek sevgi buydu işte, bir başkasıyla birlikte olsa da sevdiğin insanın mutluluğunu istemek.."

Altıncı öykü Bir İnat Uğruna. İranlı Meryem'in saplantılı aşk yüzünden yaşadıklarını okuyoruz.

Yedinci öykü Afganistan'dan Antalya'ya İnsanca Yaşamanın Peşinde. Hayatı zorluklarla geçen Afganlı Rahim'in hikayesini okuyoruz.

"İnsanın hamurunda kötülük varsa aldığı din eğitimlerinin bir ehemmiyeti yoktu."

Sekizinci öykü Yurtsuzluğu Dindirmek. Yedinci öyküde karşımıza çıkan Maria'nın hikayesine tanık oluyoruz.

Bu kitabı mutlaka okumalısınız.



You Might Also Like

10 yorum

  1. En büyük sorun bir raddeden sonra bu tür hikayelere alışıyor oluşumuz. Tehlike; acının, haksızlığın, küçümsemenin sıradanlaşması ile başlıyor.😔

    YanıtlaSil
  2. Saklanilan yada yok sayilan gercekleri gun yuzune cikariyor sanirim kitap. Empati en guzel anlama dilidir. :)

    YanıtlaSil
  3. Fulden o kadar iştah açıcı paylaşımlar yapıyorsun ki kitap almıycam dediğim zaman yazını görüyorum valla yine bir yığın kitap alacağım sanırım 🤣😍🌸🌸

    YanıtlaSil
  4. Anlatım için teşekkürler😊

    YanıtlaSil