Fırat Öztürk Acz
18:50:00Ölmek bir doğum mudur? Yoksa ölmek gitmek ve geride bıraktığın bir ruh mudur? Peki insan öldüğünde içindeki soğuk kan ne olacak? Morgun çürümüşlüğünde kalan bir beden, ama geri getirilmek istenen bir ruh ne olacak?
Bazen yaptığımız hatalardan geri dönme şansımız olmuyor. Olan oluyor ve geriye kalan ACZ.
Bazen bir şeylerin içinden aramamız gereken bir sonuç oluyor. Gidiyoruz arıyoruz ama elimizde kalan yine ACZ.
Bazen hayatın içinde sıkışıyoruz ve bu sıkışıklığın içindeki ACZ oluyoruz. Ne sağa gidebiliyoruz ne sola.
Yazardan okuduğum ikinci kitap ile karşınızdayım. Yazarın sizi etkileyen bir dili var. Devrik cümleler ustalıkla seçilmiş sözcük oyunlarıyla harmanlanmış bir dil. Ben ilk kitabında olduğu gibi yine bu kitabı yavaş okudum. Sanki anlamam gereken detaylar yavaş yavaş sayfaların arasından çıkacak izlenimi oluşturuyor bende.
Kitabın içindeki karakterler aslında etrafımızda olan ama dikkat etmeden geçilen belki de bilerek dikkat edilmeyen karakterler. Ailesinin baskısı ile yurdundan göçmek zorunda olan kadın, Trans olduğu için ailesi tarafından reddedilen birey, genelevde çalıştığı için onu bir birey olarak değil de ihtiyaçlarının gidermeye gelenlerin ağız kokusunu çeken kadın, istemediği bir mesleği sadece para kazanmak için yapan biri, para olunca gücün ellerinde olduğunu düşünenler ve daha niceleri bu kitapta var.
Kitapta bulunan karakterler hayatınız boyunca gördüğünüz insanlar. Fakat bu insanlar farklıları yüzünden acı çekiyor ya da farklılarını gizlemeye çalışıp dayatılan sistem kişiliğine ayak uydurmaya çalışıyorlar. İşte romanın baş karakteri iki durum arasında sıkışmış kalan kendini arayan biri.
Arayışları bir kelimeye çıkıyor. Naz. Peki onu ararken kendinden ne kaybediyor?
Kitap bir morg odasında başlıyor. Ölenlerin bedenlerin bulunduğu odada ölü bedeninin içinde yaşayan yarışı kaybeden birey.
Arada kalmanın ikilemi ve arayışın bitmek tükenmez soluyuşu...
Kitap ile birlikte Alsancak ve Basmane arasında gidip geliyoruz. İki zıt şehir. Yaşam da zıtlıklarla dolu değil mi?
Kitabın içinde bulunan devlet ve birey eleştirleri okuyucuya aktarılmak istenerek onları düşünmenin ve yaşamın ne olduğunu aktarmak istemiş yazar.
Kitabın içinde argo ve küfürlü kelimeler bulunuyor. Bu konu sizin için önemliyse kitaba ona göre bakarsınız.
Eğer Türk yazarların hep aynı şeyler yazdığından şikayetçiyseniz ya da yeni bir şeyler okumam gerekiyor diye düşünüyorsanız aradığınız kitap bu olabilir.
"Ne çok anlatacakları olur, ıslanmış yüzde gözü yaşlı insanların."
"Sustum, sen anladın. Sustuğunda ne çok şey söyler bu adam. Hep susarsam bir gün, hatırla bu gevezeliğimi."
"Beklemenin o içten tarifi zor yükü... Hani akılda değil; midenin hemen üstünde, bir yerlde etin, yumruk şişliği. Endişesini içinde büyütenin; zavallı çocuğu."
"Öylece duruyoruz gecenin bir vakti. Dün hiç yaşanmamış, yarın hiç yaşanmayacak gibi."
"Zeminine bastığım toprak, kayar da uçurum; gökyüzünün boşluğu, kıyamet ıssızlığı kanat çırpamaz yalnızlığım!"
"Gitmek zamanı geldiğinde herkes geçici."
"Hayat, uzak çekimde komedi, yakın planda trajediydi."
"Yüzyıl önce doğmamış oluşumdan daha kötüsü; yüzyıl sonra doğmuş oluşumdu ki sırf bu yüzden, şu an soluk alıp vermek talihsizliği bende."
4 yorum
Değişik bir konuya sahip anlatım için teşekkürler😊
YanıtlaSilEvet baya değişik bir konusu var ilgini çekerse bak mutlaka :)
SilFarklı bir konusu varmış, aklımda olsun ☺️
YanıtlaSilEvet farklı bir konusu var :)
Sil