Katharine Burdekin Swastika Geceleri

17:12:00

İkinci Dünya Savaş'ını Almanların ve Japonların kazandığını düşünelim. Almanya ve Japonya Dünya'yı ikiye bölerek yönetmeye karar vermeleri üzerinden 700 yıl geçmiş. Artık bu Dünya eski bilinen Dünya değil. Bu Dünya'da ya Almansın ya da değilsin. Belki de daha kötüsü eğer kadınsan sen bu Dünya'da bir hiçsin. Evet yanlış okumadınız. Kadınsan bu Dünya'ya sadece erkek çocuk doğurmak için varsın. Gerisi önemsiz. Ruhunun olmadığı sadece kadınlara ayrılan bir yerde yaşıyorsun. Kafalar tıraşlı, vücut hatları belli olmayacak şekilde giyilen kıyafetler ve sana ayrılan bölümün dışına çıkman yasak. Okurken bile tüyleriniz diken diken oldu değil mi?

"Burdekin’in Swastika Geceleri (1937) Feminist Press tarafından 1985’te yeniden yayımlandı ve feminist distopyan edebiyatın öncüsü kabul edildi."

Kadınların aşağılandığı bir distopya kitabı neden Feminist Distopyan Edebiyatın öncüsü olabilir gibi bir soru kafanızda dolaşabilir. Zira ben konusunu okuduğumda benim de aklımdan geçen bu oldu. Aslında yazar kadınları aşağılayarak onları yok sayan bir Dünya'nın nasıl olduğunu anlatmak istemiş. Bu aşağılama aslında yapılan hatanın sonucunun çekilmesi gibi. Size kadınların aşağılandığı bir Dünya yaratıyorum. Bakın ne haldeler diyerek okuyucularına bu mesajı verir.

Haydi devam edelim. Hitler hani o bildiğimiz Hitler, mükemmel bir Tanrı'ya çevrilmiş ve onun için ayinler yapılıyor. İşin garibi Hitler sarı saçlı, güçlü ve mavi gözlü. Tam bir Ari ırkına yakışır bir şekilde tasvir ediliyor. Eski kayıtlar silindiği için kimse onun nasıl biri olduğunu bilmiyor. Ne duyulduysa o ,Tanrı Hitler Swastika ayinlerinde boy gösteriyor. Hayat devam ediyor. Peki bu yerde hayat nasıl mükemmel olabilir?

“Tüm erkekler, oğlan çocukları ve Şövalye hep bir ağızdan, İnanıyorum, diye söylemeye başladılar:
İnsanların bu ölümlü bedenlerinin içinde ilerlediği maddi dünyayı yaratan, Şimşekleri çaktıran Tanrı’ya ve bütün kahramanlarının yaşadığı Cenneti’ne ve Onun Oğlu Kutsal Adolf Hitler’e, Tek Adam’a inanıyorum. Bir babadan olmayıp, bir anadan doğmayıp infilak edene! (Orgdan ve davullardan korkunç bir gümbürtü geldi, herkes bu muazzam mucizeyi onaylamak için sağ elini havaya kaldırıp selam verdi.)
Babasının yolundan giden, Kusursuz olan, biz ölümlülerin ve ana rahmine düşerken kirlenip günahkâr doğanların daima tapınmak ve dua etmek zorunda olduğumuz Bozulmamış Erkek Çocuk. Heil Hitler.
Bizim, Almanya’nın, tüm dünyanın ihtiyacı olansın; bizim için, Almanya için, tüm dünya için dağlardan, Kutsal Dağlardan, isimsiz Alman Dağlarından in, Tanrımız olarak önümüzde yürü, bize yol göster, bizi götür; karanlıkla, günahlarla, kaos ve murdarlıkla, şeytanlarla sarıldı dört bir yanımız, Onun Ayakları altında un ufak olacak olan Lenin, Stalin, Roehm ve Karl Barth. (Vahşet diye adlandırılamayacak kadar tanıdık bir vahşetle, bütün erkek sesleri bu eski sözleri söyledi gümbür gümbür.)
Kurtuluşumuz nihayete erdiğinde Orman’a, Kutsal Orman’a, Alman Ormanlarına giden meçhul kişi, orada Babası’yla, Şimşekleri Çaktıran Tanrısı’yla bir oldu ve böylece biz ölümlüler, ana rahmine düşerken kirlenip günahkâr doğanlar, bir daha Onun Yüzünü göremedik. (Müzik alçalmış, uzun bir tek sesliden sonra sesler tatlı ve etkileyici bir şekilde yavaşlayıp uyumlu hale gelmişti.)
Ve inanıyorum ki, her şey nihayete erdiğinde ve son kâfir de Onun Kutsal Ordusu’na katıldığında Tanrımız Adolf Hitler silahların ve uçakların, trampetlerin ve davulların eşliğinde zafer kazanmış olarak geri gelecektir.
Göring ve Goebbels’e, O’nun Yakın Arkadaşı olma şerefine nail olanlara, o Çifte Baş Kahraman’a inanıyorum.
Gurura, cesarete, hiddete ve vahşete, akan kana, acımasızlığa ve bütün diğer askeri ve kahramanca değerlere inanırım. Heil Hitler."

Böyle bir yerde bilginin saklandığı o meşhur Almanya topraklarına hac için gelen Alfred askerlik arkadaşı Hermann ile karşılaştığında yaşanacaklardan habersiz birbirlerine selam verirler. Şövalye Von Hess'in onlara anlatacağı ve vereceği şeyler ile hayatları değişecektir. Aslında bildikleri ya da onlara öğretilen şeyler doğru muydu?

Kitap bu üç adamın etrafında gelişip şekilleniyor. Onlar maceraya atıldıkça belki de umudun toprağa atılması kolaylaşıyor. Umut kendini göstermek istiyor.

"Swastika Geceleri’nin çağdaş okuyucuların ilgisini çekecek bir başka yönü de, George Orwell’ın 1984 adlı kitabını çağrıştırmasıdır. George Orwell’ın, kitabından on iki yıl önce basılan Swastika Geceleri’nden haberdar olduğu hakkında doğrudan bir kanıt yoktur, sadece içsel benzerlikler, müzmin bir müstakriz olan Orwell’ın Burdekin’den de bir şeyler ödünç aldığını akla getirmektedir. Swastika Geceleri’nin yayıncısı Victor Gollancz, Orwell’ın da ilk yayıncısıydı ve Orwell’ın Road to Wigan Pier adlı kitabı 1937 yılında Sol Kitaplar Kulübü seçimleri arasındaydı. 1940’ta ise Swastika Geceleri bu listeye girmişti.Hem 1984 hem de Swastika Geceleri -Orwell’dan ziyade Burdekin’de daha derin bir şekilde- bireysel düşüncenin tamamen saf dışı bırakıldığı, bu amaçla geçmişe dair bütün bilgilerin, hatta hafızanın bile yok edildiği totaliter rejimleri tasvir eder. Her iki kitapta da dünya ebedi ve durağan bir ihtilaf içindeki farklı imparatorluklara bölünmüştür. Her ikisinde de benzer bir hiyerarşi vardır ve en çok horlanan gruplar (işçiler; kadınlar) vahşi hayvanlar gibi görülür. Hiyerarşik uçlar bir dereceye kadar hegemonyadan muaftır. Şövalyeler ve Hıristiyanlar Swastika Geceleri’ndeki sürekli aramaya maruz kalmazlar: önemli pozisyonları sebebiyle şövalyeler; Dokunulmaz olmaları sebebiyle Hıristiyanlar. Aynı şekilde 1984’te de iç parti üyeleri ekranlarını kapatabilirler ve işçiler bunları kurmakla yükümlü değildirler, çünkü işçilerin hiçbir önemi yoktur. Hiyerarşi kavramına ayak uydurmada, iki toplumda da üst kademedekilerin başkalarına yasak olan ayrıcalıkları vardır. Dahası, iki kitapta da yönetici konumunda olan birinin yanaştığı asi bir başkahraman vardır (iç parti üyesi O’Brien ve şövalye von Hess). Bu güçlü adam, başkahramanın isyan etme eğiliminin başka yöne yönlendirilmesinde aracı olur; her iki hikâyede de başkahramana gizli bir kitap, yani bilgi verir. İki kitapta da, geçmiş hakkında temel bir kanıt sağlayan bir fotoğraf vardır. Winston Smith ve Alfred, ikisi de sevgilisine/arkadaşına (Julia; Hermann) gizli kitaptan okuduğu geçmişi öğretir, ama direnç ya da umursamazlıkla karşılaşır. İki kitapta da ilginç bir detay vardır: Kitap yüksek sesle okunurken Julia ve Hermann uyur, bu da onların ilgileri ya da entelektüel gelişmişliklerinin olmayışına işaret eder.
Swastika Geceleri’nde olduğu gibi 1984’te de gizli muhalefetin adı Kardeşliktir. Hermann ve Julia’nın apolitik eğilimlerine rağmen, ikisi de önderin isyanına katılır ve bu yüzden yıkıma uğrarlar. İki kitapta da nefret edilen resmi düşmanlar vardır: 1984’te Goldstein, Swastika Geceleri’nde ise dört kemer dostları, Hitler’in düşmanları. Ebedi efsane liderler, Büyük Birader ve Hitler taparcasına sevilir. Sonunda, Wilhelm Reich’ın teorilerinin yasalaşması gibi, iki öyküde de cinselliğin saptırılması meydana gelir: 1984’te zevk için seks yapmanın yasaklanması, Swastika Geceleri’nde ise ayrıcalıklı erkekleri cinselliği kullanarak baştan çıkaran kadınların indirgenmesi ve aşağılanması. Ve iki kitapta da seks üreme için teşvik edilir, ama sadece belli kişilerle. Orwell, Swastika Geceleri’nde de görünen olgulara isimler verir. Aslında 1984’ün modern kültüre asıl katkısı, muhtemelen bu isimlere dayanır. “Newspeak” (Yenikonuş), düşünceyi engellemek için tasarlanan dilin indirgenmesi için kullanılan terimdir. Swastika Geceleri’nde de kavramlar ve sözcükler kaybolur: ‘Evlilik’ ve ‘sosyalizm’ gibi terimler ve onurlu ve değerli bir insan olan kadın düşüncesi. “Doublethink” (Çiftdüşün) Orwell’ın, insanın çelişki duymadan çelişkili düşünceleri aklından geçirebilme yeteneği için kullandığı terimdir. Geniş anlamıyla, insanın kendi düşünce ve anılarına sansür uygulama yeteneğine gönderme yapar. Swastika Geceleri’nde kadınlar, özümsemiş oldukları resmi ideolojinin lehine olacak şekilde kendi duyularının tanıklığını inkâr ederler. Ancak Orwell, partinin hegemonya, güç ve şiddetle meşgul olduğunu açıklayan temel unsurlara bir isim veremez/vermez: Bunlar Burdekin’in erkeklik kültü dediği cinsiyet ideolojisindeki elementlerdir. Bu fenomeni isimlendirme ve dünyadaki işleyişini çözümleme yeteneği ile Burdekin, Orwell’ın romanında olmayan önemli bir boyutuyla totaliter rejimin tarifini yapar. Hem Swastika Geceleri hem de 1984, esasında erkekler ve onların davranışları hakkındadır. Burdekin buna, erkeklik kültünü teşhir ederek açıkça değinir. Ancak Orwell erkeği insan türünün örneği olarak ele alır, insanlığın doğuştan gelen özelliklerini erkeğin dile getirdiğine inanır. Bu yüzden insanın Orwell’ın kitabının sonunda hissettiği umutsuzluk ile Burdekin’in kitabının sonunda var olmaya devam eden umut, yazarların toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet rolleri ve güç politikaları hakkındaki farkındalık derecelerine bağlıdır. Orwell kitaplarında, sonuna kadar desteklediği cinsiyet ideolojisini sorgulamayı kesinlikle reddeder. Bu yüzden sadece, çaresizce, insan doğasının gücünün peşinden gitmeye katkıda bulunur. Ancak Burdekin, cinsiyet kutuplaşması bağlamında güçle meşgul olmanın yozlaşarak, bir yandan aşırı büyümüş erkeklik ve diğer yandan da kadının İndirgenmesi ile Swastika Geceleri dünyasına dönüşebileceğini görebilir. Bu iki uç arasındaki ilişkiyi olduğu kadar bu uçların geleneksel ‘medenileşmiş’ toplumun cinsiyet şablonlarıyla sürekliliğini takip eden Burdekin, erkek üstünlüğünün tehlikeleri hakkında yankı uyandıran bir eleştiride bulunur."

Yazarın dili anlaşılır olduğu için yaptığı eleştirileri okurken zorluk çekeceğinizi düşünmüyorum. Ancak kitabı 1984 ile karşılaştırırsanız (Bana göre 1984 daha iyi bir kitap) o zaman beklentinizi karşılamayabilir. Ancak distopya türünde kitaplardan hoşlanıyorsanız bir şans verebilirsiniz.

"İnsanların üstünü ya da evini arayabilirsiniz belki ama zihinlerini arayamazsınız."

“Kimse bilmeseydi,” diye düşündü, “o ölmüş olsaydı, ben de ölseydim, gerçekler yine de var olacaktı. Dünya yüzünde hiç insan kalmamış olsa da insan davranışı ile ilgili belli bazı şeyler doğru olmaya devam edecektir. ‘Düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde onur da yoktur.’”

“Büyük adamlar, yalnızlıklarında birbirlerine dokunabilirler,”

"Yetiştirildiğin çizginin dışındaki her şey sana hayali gelir."

"İsyan silahsız olmalıdır; isyanın ardındaki güç ruhsal olmalı, içten gelmelidir."

“Çünkü ortada gerçek bir fark varsa, kendiniz olmanız en iyisidir. Bir erkek, fil ya da tavşan olmak istemez. Düşünebilseydi fil de bir tavşan ya da bir erkek olmak istemezdi. Kendisi olmak isterdi çünkü dünyadaki en iyi şeyin kendisi olduğuna inanırdı. Bir bakıma kendisinin dünya ve tüm bir hayat olduğuna. Kendiniz olduğunuz hayat saf hayattır. Başka bir hayata imrenerek, özlemle bakıyorsanız, hayatınızı, kendinizi kaybetmişsiniz demektir. O halde, bir Alman başka bir hayatsa, gerçekten farklı türden bir hayatsa, kendini üstün hissedecektir; ben de öyle. Temel değersizliğimin bir bölümündeki kabulleniş, sadece erkekliğime değil, hayatın kendisine karşı da işlenmiş bir günahtır.“

"Kişisellikten arınarak düşünmenin tek yolu, kendi kendinize düşünmek olabilir. Herhangi bir geleneğe takılırsanız kişisellikten arınamazsınız.”

"Müziğin çok ilginç bir yanı vardır, Alfred. "

"Kültürü kökünden kesip sonra da çiçek açmasını bekleyemezsin. "

"Von Hess bir kültürün diğerinden doğduğunu, biri yok olunca diğerinin ortaya çıktığını, yeni çıkan kültürde ise, gübre misali eskisinden izler bulunduğunu söylüyor; tıpkı o bir türlü büyümeyen ama önceden toprağa bir şey koymasam daha da büyüyecek olan pancar sinekleri gibi. "

"Bir İmparatorluk’u yönetmenin iki yolu vardır. Birincisi, yabancı uyruklulara, İmparatorluk’un içindeyken, dışında olduklarından daha mutlu olduklarını hissettirmek, bundan gurur duymalarını sağlamak, sahip olduklarından daha iyi bir medeniyet sunmak, iyi davranışlar sergileyerek tam vatandaşlık hakkını kazanmalarına izin vermektir. Romalıların yöntemi buydu. Damarlarında bir damla Roma kanı olmayan, ama kendilerini gururla ve seve seve Romalı olarak tanımlayan binlerce kişi vardı. Yasal olarak buna hakları vardı ve hükmeden ırkın ayrıcalıklarından faydalanıyorlardı. Diğer yöntem ise, tabi ırkların esasen değersiz olduklarına, bambaşka birinin kutsal ırkı tarafından yönetilmeye ve eşit vatandaşlığı sonsuza dek inkâr etmeye inanmalarını sağlamaktır. Doğuştan Alman değilse, bir erkeğin kendini Alman olarak tanımlamasına asla izin veremeyiz. Biz Kan Soyu’yuz. Sizlerse değilsiniz. Bu yüzden, ne kadar kutsal olursak olalım, Hitler Alman’dan başka bir millete dahil olmasa da, bizimkinden başka bir felsefe ya da yaşam tarzı mümkün olmasa da, kendi dilinizi konuşmalı, kendi yazınızı yazmalı ve İngilizce düşünmelisiniz. Dinde eşitliği bile düşünemezsiniz. Kiliselerimizde yabancıların dışlandığı bazı törenler vardır. Dışlamak, insanı değersiz hissettirmenin en iyi yoludur. İnandığınız dinde ve yaptığınız pek çok şeyde siz daima dışarıda kalanlarsınız."



Dipnot: George Orwell 1984 kitabının yorumu:

https://fuldenufacik.blogspot.com/2016/08/george-orwell-1984.html

You Might Also Like

6 yorum

  1. Valla kitabı okumuş gibi oldum çok güzel ve uzun sürükleyici bir tanıtım olmuş evet o dönem hitleri tanrılaştırmışlar belli bir ırkın soyunun kuruması için ellerinden geleni yapmışlar
    gerçi halen yapılıyor çeşitli bahanelerle teşekkür ederiz. tanıtım için

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tanıtımı beğenmenize çok sevindim teşekkür ederim :) Günümüzde malesef hala barış gelmedi umarım bir an önce barış olur

      Sil
  2. Bir soluk da okudum yazınızı kitabı da okuyacağım muhakkak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize çok sevindim çok teşekkür ederim :) umarım kitabı da seversiniz :)

      Sil
  3. oooooo not aldım bunu çok denişikliiii :)

    YanıtlaSil