George Orwell 1984

11:14:00

"Orwell'ın romanı, "geniş zaman"lı ve evrensel olmasının yanı sıra, "şimdiki zaman"lı ve günceldir de." Celal Üster
Bir ülke düşünün. Her hareketinizin izlendiği tele-ekranlar olsun. Her davranışınız gözetim altında olduğu ve Büyük Biraderin kurallarına uymazsanız sizin Düşünce Polisi tarafından tutuklanacağınız bir yer. Kimsenin kimseyi sevmediği, kimsenin kimseye güvenmediği bir yer. Konuşulan dilin kişilerin düşünmek için tasarlanmadığı sadece Parti'yi sevmelerine yaradığı bir dil. Bir Distopya.
"Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyordunuz."
 Bu yerin adı Okyanusya ve konuşulan dil Yenisöylem.
"Eskisöylem tümden unutulduğu zaman, her türlü sapkın düşüncenin -yani İngsos ilkelerinden sapan her türlü düşüncenin- olanaksızlaşması amaçlanıyordu, çünkü insanlar sözcüklerle düşünüyordu."
"Tek bir örnek vermek gerekirse: Özgür sözcüğü Yenisöylem'den çıkarılmış değildi, ama ancak "Sokağa çıkmakta özgürsün" ya da "Ormanda özgürce gezebilirsin" gibi deyişlerde kullanılabiliyordu. Eskiden olduğu gibi "siyasal özgürlük" ya da "düşünsel özgürlük" anlamında kullanılmıyordu, çünkü siyasal ve düşünsel özgürlük artık birer kavram olarak bile kayıplara karışmış, dolayısıyla da adlandırılmasına gerek kalmamıştı."
Partinin sloganı ise şudur:
"Savaş barıştır
Özgürlük köleliktir
Cahillik güçtür."
George Orwell kitabının adının 1984 olmasını nedeni söyle açıklar:
"Kitabın yazımını 1948 yılında tamamladığım için, 1948'in son iki rakamının yerlerini değiştirmeye karar verdim."
Kitapta, Winston Smith, 4 Nisan 1984 günü, işi başından bir müddet için ayrılarak hâtıralarını gizlice kaydetmek üzere evine gider. Bir kaç gün öncesi, Mr. Charrington’un eskici dükkânından, önceki yıllardan kalma güzel bir not defteri satın almıştı. Gizli düşüncelerinin ve kalıntılarının yasaklandığı Okyanusya Devlet'inde tehlikeli bir hareketti. Winston Smith Londra’da oturur. Burası şimdi, İngiltere ile Kuzey ve Güney Amerika’yı ihtiva eden Okyanusya’nın bir parçası olan Hava Alanı Bir’in başlıca şehridir. Bu ülkedeki halkın ekseriyeti Prol’lar (proletarya) diye isimlendirilir; üzerlerinde durulamayacak kadar aptal olduklarına inanılır. Parti, üyelerinin tam sadakatini temin etmek için, her odaya gidiş-gelişi kontrol eden bir televizyon ekranı koymuştur. Parti dış çevresinde küçük bir memur olarak çalışan Winston’un odası öylesine yapılmıştır ki, odanın belirli bir noktasında durduğu zaman, bir an için dahi gözlerini kapamayan televizyondan kendisini gizleyebilir. Not defterini açtığı zaman, odanın bu belirli köşesindedir ve hatıralarına, kuralları çiğneyerek şu cümle ile başlar: «Kahrolsun Büyük Birader.» Sert, bıyıklı yüzü ile her reklâm tahtasından sokaklardakileri süzen Büyük Birader, Okyanusya’nın o önemli devrimin esrarengiz kahramanıdır. Yüzünü gören yoktur, ama Aşk (Sevgi) Vekâletinin işkence odalarında ve zindanlarında, Devlete karşı gelen herkese, onun ne güçte bir adam olduğu gösterilir. 
Peki burada yaşam nasıl oluyordur? İşte bu kitapta bunu öğrenmeye hazır mısınız? 
Etkileyici bir dile okurlarına bir Distopya sunmuş Orwell. Mutlaka okumalısınız.

"Büyük Birader'in gözü üstünde"
"Büyük Birader'in gözleri paranın üstünden bile sizi izliyordu. Paraların, pulların, kitap kapaklarının, bayrakların, posterlerin, sigara paketlerinin üstünden... her yerden. Hep sizi izleyen o gözler ve sizi sarıp kuşatan o ses. Uykuda ya da uyanık, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıda, banyoda ya da yatakta... kaçış yoktu. Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi."
"Her davranışın sonuçlarını, o davranışın kendisi doğurur."
"Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."
"Bir şey yapmayı hiçbir şey yapmamaya yeğlediğim için."
"Biz ölüyüz, dedi Winston.
Julia, "Daha değil," diye karşı koydu.
"Bedence ölmemiş olabiliriz. Ama ne kadar dayanabiliriz ki? Altı ay mı, bir yıl mı, beş yıl mı? Ben ölümden korkuyorum. Sen gençsin, benden daha çok korkuyor olman gerekir. Kuşkusuz, ölümü elden geldiğince geciktireceğiz. Ama pek bir şey değişmez. Sonuç olarak insanı, ölümle yaşam aynı kapıya çıkar."
"Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara daha kolay dayatılıyordu. Gerçeğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı. Hiçbir şeyi kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu."
"İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olmasa bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu. Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyaya karşına bile alsan, deli olmuyordun."
"Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez."
"Büyük Birader diye biri var mı?"
"Tabi ki var. Parti var. Büyük Birader, Parti'nin cisme bürünmüş halidir."
"Peki, ama benim var olduğum gibi mi var?"
Sen yoksun ki," dedi O'Brien.
...
"Bence varım,dedi yorgun bir sesle. Kim olduğumun farkındayım. Doğdum, öleceğim. Kollarım ve bacaklarım var. Boşlukta bir yer kaplıyorum. Başka hiçbir somut nesne benimle aynı anda aynı yeri kaplayamaz. Peki, Büyük Birader'in de bu anlamda var olduğu söylenebilir mi?"
"Hiç önemli değil. Büyük Birader var."
"Peki, Büyük Birader bir gün ölecek mi?"
"Tabiki ölmeyecek. Nasıl ölebilir ki?"


You Might Also Like

0 yorum