İstanbul (Bölüm 1)

14:20:00

İstanbul benim yaşadığım şehir. 24 yıldır burada yaşıyorum ve başka bir şehirde yaşamadım. Bu yüzden belki de buralı oldum. Şehrin gürültüsü, kalabalığı bazen beni yorsa da sanırım bu şehri seviyorum. Bu şehirde gezmek bana huzur veriyor. 

Burada yaşadığım için bu şehri bölüm bölüm tanıtmak istedim. Ben keşfettiğim yerleri yazarım hem de bu sayede yeni keşfedilmeyi bekleyen yerleri gezerim. Bu yüzden bu yazıda 1.gün, 2. gün gibi ibareler bulunmayacak en baştan söyleyim. İstanbul'da sevdiğim yerleri sizlerle paylaşacağım. Bakalım nasıl olacak?




İstanbul denilince benim aklıma boğaz geliyor. Asya ve Avrupa'yı birleştiren bir köprü İstanbul. Belki de tarih boyunca bu kadar önemli oldu ve olmaya devam ediyor. Bu şehre bir sürü şiir yazıldı, sözler söylendi. Bakalım İstanbul'un tarihine güzel bir yolculuk yapıp benim severek gezdiğim ve gezmeye devam ettiğim yerleri inceleyim. Tabi bu birinci bölüm olduğu için her yeri koyamayacağım ama ilerki yazılarda yer alacaklar.


"İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi dönem, Byzantion dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve Türkiye dönemi. 
İstanbul, 4. yüzyıldan  20. yüzyıla kadar yaklaşık on altı yüzyıl boyunca dünyanın en önemli ve en büyük metropolleri arasında bulunmuş bir şehirdir. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının buluştuğu geniş bir bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreç içerisinde dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır. 
İstanbul bin altı yüz yıl boyunca, 330’dan 1922’ye kadar bulunan dönemde; Roma İmparatorluğu (330-395), Bizans İmparatorluğu (395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu (1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu (1453-1922) olmak üzere 4 farklı imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehir. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın iktidar sahibi ve en güçlü devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin İstanbul’dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri kolaylıkla anlaşılabilir. 
1923'te Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte köklü başkentlik özelliğini kaybeden İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir ‘dünya şehri’ olma özelliğini Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihi ile birlikte tekrar eski özelliğini kazanmaya başlamış, günümüzde Avrupa ve Orta Doğu’nun en önemli merkezleri arasında kendine yer bulmuştur. 
İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir.
Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır."
İstanbul'un tarihinden bahsettikten sonra gelelim benim severek gezdiğim yerlere;
Ortaköy:
Ortaköy benim severek gittiğim Istanbul'un Avrupa Yakasın'da bulunan Boğaziçi Köprüsü'nün (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) ayağının bulunduğu konumda yer alan bir semttir. Ortaköy sahilinde oturmak bana hep keyif vermiştir. Köprüye bakıp Anadolu Yakası'nı görmek beni hep mutlu eder. 
"Antik çağlardaki ismi Arkheion, Bizans döneminde ise Klidon olan Ortaköy’ün tarihinde bölgede Yahudi, Rum ve Müslüman toplulukları yaşamış ki eski dönemlerde de bölge meyhaneleri ile ünlüymüş. Günümüzde de Ortaköy sahili boyunca popüler eğlence mekanları bulunuyor."
Ortaköy Sahili denilince akla gelen fotograf kesinlikle bu. Ortaköy Camisi ve köprünün bir arada bulunduğu fotograf.
"Ortaköy semtinde İstanbul Boğazına nazır bir konumda bulunan ve 19.yy da Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılan Ortaköy Camii (Mecidiye Cami), en popüler İstanbul fotoğraflarında da yer almaktadır.
Ortaköy Camii’nin bulunduğu yere ilk yapının Mahmud Ağa tarafından yaptırıldığı fakat bu yapının Patrona Halil İsyanı sırasında yıkıldığı bilinmektedir. Günümüzde gördüğümüz yapı, Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilmiştir.

Cami, mimari, tarih ve dini açıdan oldukça estetik bir görüntü sergilemektedir. Caminin en ilgi çekici kısımları arasında Abdülmecid’in kubbeye hat sanatıyla yazdığı Allah, Muhammed ve halifelerin isimleridir. Barok mimari tarzı ile yapılan Büyük Mecidiye Camii, dört bir yanından güneş alacak şekilde tasarlanmıştır ve bu yönüyle bir mimari harika olarak değerlendirilmektedir.
 Boğaz kıyısındaki yapının iki tane minaresi bulunmaktadır. Cami, padişah ve ailesine ait olan Hünkar ve kamuya açık olan Harim kısımlarından oluşmaktadır."








Eğer Ortaköy'e gidecekseniz mutlaka Boğaz Turu yapmanızı tavsiye ederim. Asya ve Avrupa'nın tam ortasında etrafı seyretmek size mutluluk verecektir. Kişi başı 15 tl. (ben bindiğimde öyleydi umarım zam olmamıştır.)
"İstanbul boğaz turları, dünyada iki kıtada kurulu tek şehir olan İstanbul’un güzelliklerini hissetmek, deniz havası almak, tarihi ve doğal güzellikleri keyifle izlemek için en güzel aktiviteler arasında.
İstanbul Boğaz Turu’nun en güzel yanlarından biri kentin trafiğine takılmadan İstanbul’un sembol tarihi yapılarını denizden görme, istediğiniz noktada inip boğazın tadını çıkarabilmeniz.
İstanbul boğaz turu sırasında 15 Temmuz Şehitler Köprüsü (Boğaziçi Köprüsü) ile Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altından geçerek iki köprünün ihtişamını hissedebiliyorsunuz. Boğaz turlarında görebileceğiniz tarihi yapılar arasında Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı başta olmak üzere Esma Sultan, Sait Halim Paşa, Ferik Ahmet Akif ve Bahai yalıları bulunuyor. Büyük Mecidiye, Bezm-i Alem Valide Sultan camileri ile Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı da boğaz turlarının en güzel manzarasına tanık olabileceğiniz yapılarından."
Rumeli Hisarı:
"Rumeli Hisarı, Boğaziçi'de bulunduğu semte ismini veren Sarıyer ilçesinde yer alan, Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden önce Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Hisar, boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla yaptırılmıştır. "
Beylerbeyi Sarayı:
"Üsküdar Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı padişahlarının sayfiye mekânı ve yabancı devlet başkan ya da hükümdarlarının ağırlanacağı bir devlet konuk evi olarak düşünülmüş ve devrin padişahı Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) isteği üzerine inşa edilmiştir.  Baş mimarı Serkis Bey Ermeni Balyan ailesindendir. Balyan ailesinin esas işi müteahhitliktir. Dolmabahçe sarayının müteahhidi de bu aile idi. Sarayın iç ve dışındaki Barok sitilinin görülmesi, yapımı esnasında batı mimarisinin çok etkisinde kalındığını gösterir.  Saray 12 Nisan 1865 günü, Beylerbeyi camiinde kılınan Cuma namazının ardından Sultan Abdülaziz Han tarafından açılışı yapıldı. 
Beylerbeyi Sarayı Bodrum ve 2 normal katla beraber 3 katlıdır. Bu sarayda 23 oda 6 salon olmak üzere 29 birim vardır. Saray haremlik ve selamlık olarak iki ana bölümdür. Ana binanın üç kapısı vardır. Bu kapılardan Üsküdar tarafı yüzünde olanı Selamlık bölümü içindir. Beykoz tarafına bakanı yüzdeki de Harem bölümü kapısıdır.  Salon tavanları Osmanlı armalı bayraklı Osmanlı askeri gemi resimleri ile süslenmiştir. Sultan Abdülaziz Han Donanmayı ayrı severdi. Sultan Abdülaziz’in denize olan tutkunluğu nedeni ile bu şekilde gemi resimlerine ilaveten bazı odalardaki koltukların hatta asılı aynaların kenarları gemi halatı süslüdür.
Batı ve Doğu üsluplarının karıştırılması ile inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, Harem ve Mabeyn bölümleri ile Türk evi plan özelliğini taşımaktadır."
Galatasaray Adası:
"Denizin ortasında gelişi güzel bir vaziyette duran birkaç kaya parçası durumundayken 1884 yılında döneminin ünlü mimari Sarkis Balyan tarafından ada haline getirilmiştir. Sarkis Bey daha sonra bu ada üzerine güzel bir köşk yaptırtmış ve 1899 yılından ölene kadarlık sürede yaşamını burada sürdürmüştür.
Ne yazık ki Sarkis Bey'in ölümünden sonra bu köşk değerini yitirir ve uzunca bir süre kapalı, bakımsız olarak kalır. Sonraki süreçte varisleri tarafindan Şirket-i hayriye vapur işletmelerine kiralanır. Adadaki köşk şirket tarafından yıktırılır ve ada kömür deposu olarak boğaz hattı vapurlarının kömür ikmali için kullanılmaya başlanır.
Sonraki süreçte Galatasaray Spor Kulübü bu adaya sahip çıkar. Kulübün Bebek'teki denizcilik lokalinin kamulaştırılması Galatasaray Kulübünün onun yerine bu adayı öne sürmesine sebep olmuştur. Boğaziçi'nde kapkara bir leke gibi duran ve etrafa çirkinlik saçan bu kömür deposunun yerinde, Boğaziçi'nin şahane güzelliğine layık bir tesisin vücut bulacağı düşüncesi de eklenince sonuç Galatasaray Kulübünün istediği gibi olur. ​"
Kuleli Askeri Lisesi:
"Kuleli Askerî Lisesi, Üsküdar Çengelköy Boğazı kıyısında yer alan askeri bir okuldur. Okulun amacı Türk Silahlı Kuvvetlerine mevcut subay ve Kara Harp Okuluna kaynak teşkil edecek öğrenci yetiştirmektir. Silahlı Kuvvetlerimizin subay adaylarını yetiştiren Kuleli Askerî Lisesi, 21 Eylül 1845 tarihinde “Mekteb-i  Fünun-u  İdadi” ismi ile Dolmabahçe Çinili Köşk’te öğretime açılmıştır.
1846-1872 yılları arasında Maçka ve Harbiye kışlalarında eğitimine devam eden Mekteb-i Fünun-u İdadi, 1872 yılında Kuleli kışlasına taşındı ve Kuleli Askerî İdadisi adını aldı.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması ile Pangaltı’daki Harbiye kışlasına nakledildi. Savaşın sona ermesi ile 1879’da tekrar Kuleli kışlasına döndü.
1912-1913 Balkan Harbi sırasında, hastane şekline dönüştü ve öğrencilerin bir kısmı, Adile Sultan Sarayı'na, bir kısmı da Beylerbeyi Sarayı’nın yanındaki binalara nakledildi.
1913 yılı sonunda tekrar bugünkü binasında öğretime başlayan Kuleli Askerî Lisesi, Temmuz 1920’de İngilizlerin talebi üzerine binasını tahliye ederek, sırasıyla Kâğıthane’deki çadırlarda, Maçka Kışlası ve Beylerbeyi Sarayı yanındaki binalarda öğretime devam etti.
Kuleli Askerî Lisesi, 6 Ekim 1923’te İstanbul’un kurtarılmasını takiben tekrar binasına taşındı.
Kuleli Askerî Lisesi,  İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 6 Nisan 1941’de Konya’ya taşındı ve okul, askerî hastane hâline getirildi. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra 18 Ağustos 1947’de İstanbul’a intikalini tamamlayarak tekrar Kuleli kışlasına yerleştirildi. Kuleli Askerî Lisesi, 1964 yılında restore edilerek ahşap kısımları kaldırılmış, müteakiben kuleleri yeniden yaptırılmıştır.
1964-1981 yılları arasında ihtiyacın artmasıyla Kuleli binası dışındaki binalar yapılmıştır.
Okul, 1947 yılından beri görevine Boğaziçi’nin Çengelköy ile Vaniköy arasında bulunan bölgede devam etmektedir. Kuleli Askeri Lisesi'ne 2006 yılında dikilen dev Türk Bayrağı, 43 metrelik boyu ile İstanbul'un 2. en büyük Türk Bayrağı'dır. Bayrak, İstanbul'un birçok noktasından rahatça görülebilmektedir. Özellikle eklenen yüksek voltajlı projektörler, bayrağın geceleri de rahat görünmesini sağlamaktadır.
Okul müzesinde öğrencilerin aldığı ödüller ve bir adet Fil kuşu yumurtası bulunmaktadır. Ayrıca altın sırmalı koltuklar ve çeşitli antika eşyalarda mevcuttur.​"
Sadece Ortaköy ve Boğaz turunu anlatmak bile uzun bir yazı olmasını sağladı. Bu yüzden yazıyı burada bitireceğim ve Ortaköy'de güzel bir gün geçirmenizi dilerim. 


İstanbul yazısının ikinci bölümünde görüşmek üzere umarım seversiniz. 

You Might Also Like

2 yorum

  1. Aynı yaştaymışız.:) Ben de İstanbulluyum, İstanbul'a tutkunum. ^-^
    Kalabalık bir şehir olsa da her geçen gün nüfusu artsa da bu şehir hep bambaşka. Güzel İstanbul! Fotoğraf kareleri harika bu arada. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok seviyorum İstanbul’u nedense o kadar kalabalık ama beni kendine çekiyor :) Beğenmene çok sevindim çok teşekkür ederim :) Blogumunu çok beğendim ❤️

      Sil