Şükrü Erbaş Bağbozumu Şarkıları

21:06:00

Şükrü Erbaş sözcükleri ilmek ilmek işleyerek  onlardan bir sanat çıkarır. Bu sanatı okuyucunun önüne sunarak onlara duygularını hissetmesini söyler. Hissederek okumak gerekir onun şiirlerini tıpkı hissederek yaşamak gibi...


Yaşamın bir gerçeği ölüm. Bunu kabul edip ilerliyoruz hayat yolculuğumuza. İlerlerken anıların tozları üzerimizde duruyor bu tozların içinde duygularımınız kalıntıları da mevcut.

Kitabın özeti bana göre şu dörtlüktür:

“Yaşamayı kimse bağışlamaz bize
Biz onu ölümün ana rahminden
Aşka dönmüş bir beden arzusuyla
Harf harf yaratarak çeker alırız.”

Yaşamın ne olduğunun sorgulanacağı bir kitap. İçindeki sözlerle, şiirlerle yaşanılmış kokuları  duyularak buram buram yaşamla tanışacaksınız. Yaşamın içindeki aşkı hissedeceksiniz. Bazı yerlerde ise yaşamın içindeki ayrılığı duyacaksınız.

Şiirleri okurken bir doyum oturacak yüreğinize. Yüreğiniz konuşmaya başlayacak. Hayatı yüreğinizin sesiyle dinleyeceksiniz bu şiirlerde. Yüreğiniz canlanıp şarkı olacak. Şarkı bağıracak içinizde dışarı çıkmak isteyecek. Her sayfa çevrildiğinde yeni bir hayat karşınıza çıkacak. Onlara sarılmak istecek yüreğiniz. Sözcüklerle yarenlik edecek.

Şiirlerindeki doyumsuz yolculukta düşünceleriniz de yanınızda olacak. Yaşanılanları düşüneceksiniz. Hayatı onun gözüyle yeniden yaşayacaksınız.

Şiir okumayı seviyorsanız mutlaka okumanızı istediğim bir şair. Benim kendisinden okuduğum üçüncü kitap oldu ve yolculuğuma devam edeceğim. 

"BAŞ DÖNMESİ

Ölümle konuşmaya başlamıştım
Ağaçlar avuçlarımda dünya masalıydı
Çiçekler nasıl da sonsuzdular
Zaman bedenimde tozlanıyordu
Ara sokaklarda bulanık perdeler
Bir eski bahçede sedef düğmeler
Uykulardan kopuyordu yıllardır
Yağmur değil ben çekiliyordum
Yeraltı sularının rahmine
Ey kalabalığın kara yalnızlığı
Yıldızlar taşlarla söyleşiyordu
Sokak köpeklerinden öğreniyordum
Sevgisizliğin açık yarasını
Çakıl taşlarında kış denizleri
Bedende yanıp bedende sönen
Odalar dolusu hayal kandili
Güneş evlerden çok
Mezar taşlarını ısıtıyordu.
Sonra siyah bir denizde bir ışık goncası
Bir baş dönmesi kanatlı gamzeler
Dünyayı doğuran bir dünya ürpertisi
Bir tek söz söylemeden
Ağzıyla sabaha çıkardı beni
Üstüm başım kirpik saç topuk dil
Şimdi daha çok konuşuyorum ölümle...
2009"


"Damla damla akıyorsun gözlerimden."

"Bir denizden bir denize kocaman bir ışık vuruyor. Işık gül oluyor. Gülün ortasında kırmızı bir ocak, ocağın ortasında dağılmış bir nar, narın her tanesinde dünya var. Yalnız seni sevmiyorum ben."

"Gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor böyle... Usul bir gülümsemeyle yürüyorum. Kırmızı bir bulut yüzün. Bir çınar ağacının gölgesindeyim. Yapraklar değil saçların dökülüyor üstüme. Mavilikte bir görkem. Şarkılar dinliyorum. Parmakların, sesinden önce akıyor içime. ‘Uçan kuşlar sarhoş olur’ bir daha inanıyorum. Saka kuşları bayram yerine çeviriyor alacakaranlığı. Öyle zamanlar bağışladın ki, ölüm de ayrılık da yitirdi hükmünü. Günaydın büyük güzellik. Acı sonsuzluk merhaba..."


"AY TUTULMASI ya da ŞEB-İ GAM

Aşk ihtiyarlar, vücut da soğur.
    ŞOLOHOV
Denizin yataklara dolduğu bir gece
Şarabın denize dolduğu bir gece
Sözcüklerin şaraba dolduğu bir gece
Dünyanın sözcüklere dolduğu bir gece
Bedeninin dünyaya dolduğu bir gece
Seni değil
Kendi etimi öpüyordum ben.
Ey mazlum hayal, kanatlı yalnızlık
Sensin bütün arzulardan esen.
2011"


"TANRININ BEŞİĞİ

Serçelerin sulardan önce aktığı bir şadırvanda
Ölümden, tanrıdan, zamandan özgür dedem
Yüzünde beni severkenki sabahların buğusu
Sonsuz bir günbatımını gülümseyip duruyor.
Ey ıhlamurların çınarlarla söyleştiği bahçe
Geç okudum yapraklarının açık defterini
Senin bağışınmış gövdemde çiçeklenen hayat
Senmişsin sonsuzluğu canımdan taşıran aşk.
Sevgilim...
Tanrının beşiğiymiş koynun diye uyuduğum rüya.
2012"


"DEVLET DERSİNDE ÖLMEK

Bilmez misin ki bu dağların ağaçları kayalardır.
Ferit Edgü/ Yaralı Zaman
Bilmez misin bu evlerin özgürlüğü mezarlardır
Üç renkli bir kefene sarılır rüyaları.
Harflerden ve taşlardan bir gelecek ağıdı
Herkes dağlardan bir kandile pervanedir burada.
Ölüm korkudan merhametli, diyor, avuçları toprak
İçinde soğumuş bir tanrı, tükenmiş namazlar kılıyor.
Kar yosunları, dişbudaklar, yaban cevizleri
Evlerin pencerelerine üşümüş fotoğraflar getiriyor.
Halkın kirpiklerinden bir beşikte çocuklar
Üç zamanı birden büyüyor katillerine gülümseyerek.
Beyaz tülbentlerinde siyah zamanlar
Kadınlar çaresizliğin cenazesini kaldırıyor.
Ölüler son nefesleriyle karları tutuşturarak
Üniformalı bir sabaha çıkıyor dağlardan soğuk.
Ben sana geliyorum, ters lale, yedi göller, zeytin acısı
Her sözünle o çocuklar yeniden doğuyor ağzından.
2012"


“Benden sonra çiy tanelerini dökeceksin ama
Yıldızlar seni uzun yaşatacak, unutma”

"Zaman sayılmıyor sevgilim
Hayat Kaf dağının ardına çekildi
Çiy taneleri kumlarda birer Leyla masalı
Yıldızlar başka avuçlarda terliyor
Kimse kendinden bir yere gitmiyor
Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek."


"TURNA TÜRKÜSÜ

Bozkır. Yelkovan otları. Gökyüzü masalı.
Irmakla birlikte bulutlara akan kavaklar
Boşluğun alın yazısı bir çift tekerlek izi
Güneşte bembeyaz kesilmiş mısır tarlaları
Rüzgâr değil, otların yedi renkli soluğu
Ayrılıktan yapılmış bir turna katarı
Toprağın buğusu tanrıya değdi değecek.
Sığırcık kuşlarından bir serinlik ağzında
Adam maviliğin ıssız türküsü
Eski zamanlardan bir emek cümlesi kadın
Bahçe duvarındaki sarmaşık sözüne karışıyor.
Köpek uyandı. Bir toz yumağı kadının ardında
Rüyaları uykulardan uzun salkım çocuklar
Elma ağaçlarında birer kırmızı şarkı.
İnce çılgaları uzakların harfleri
Tepeler her gün biraz daha yüksek.
Kuyu, kendi ipiyle asılmış
Bir sonsuz can sıkıntısı çatılarda zaman
Elinde bir masal azığı, kadın tarlaya gidiyor.
Babam Tahtalı Köprü’nün ayakları dibinde öldü
Annem bahçelerden namazlara ölüm hazırlığı
Kuyuyla birlikte kayboldu avlu
Sarmaşık, komşu bahçelerde el çırpıyor
Çocuklar çoktan birer rüyasız uyku
Sığırcıklar puhu kuşlarına bıraktı yerini
İnce çılgalardan gidenler hâlâ uzaklık hevesi
Ey çocukluğun sonsuz baş dönmesi
Bir turna türküsüyle yazdım bu şiiri
Sevgilim
Hangi acıyla yaprak dökersek dökelim
İnsan kendini seveceği bir dünya buluyor...
2012"


"Kalabalığın pervanesi sustu
Gecenin çıplak atlasında
İlk insanın elleri konuşuyor."

"Avuçlarında yağmurun küçük harfleri
Kumlar bir ırmağı denize taşıyor."

"Yaşamadıklarımızın hatırası, dedi
Elindeki kitabı uzatarak."

"Susmak iyileştirmiyor yarayı
Yeni yerlere varıyor eski sözler."


You Might Also Like

8 yorum

  1. Şiir kitaplarına bayılırım bir tane edinmem gerek bu kitaptan.

    YanıtlaSil
  2. Şükrü Erbaş kitaba ne güzel bir isim vermiş bağbozumu şarkıları çok naif bayıldım. Hele de bu dizeler
    “Yaşamayı kimse bağışlamaz bize
    Biz onu ölümün ana rahminden
    Aşka dönmüş bir beden arzusuyla
    Harf harf yaratarak çeker alırız.”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah çok güzel şiir kitabı mutlaka okumanı öneririm :)

      Sil
  3. Biraz melankolik sanki, şu sıralar hiç ihtiyacım yok. :D Kitap ilgimi çekmesede yorumuna bayıldım, emeğine sağlık^^

    YanıtlaSil
  4. Tanıtım ve yorum için teşekkürler🧡

    YanıtlaSil