Leyla'nın yaşamak istemediğine karar verdiği ilk günden başlıyor bu kitap. Umudun bir kırıntısının bile hayatında yer almadığını fark ettiği o ilk gün. Aslında bu duruma bir anda gelmiyor. İkizini bir trafik kazasında kaybedince hem onun hem de ailesinin yaşamı eskisi gibi değil. Babası alkolik, annesi de sinir krizleri geçiren aynı zamanda kendisine bi-polar tanısı konuluyor. Evde huzur yok. Bu hengamenin içerisindeyken yaşama isteği de kendisini çoktan yok etmiş. En dipte olduğunu biliyor ancak o dipten kalkmak istemediğini artık biliyor.
“Hayatının büyük bir çoğunluğunu muhtemelen insanların çoğu gibi yaşadın. Hayat çok okkalı bir kavramdır, bunun üzerine çok düşünmek gerek. Fakat bir sabah uyanıp farkedeceksin ki hayat senin sayende var olmuştur. Yaşam, senin tarafından gerçekleşir. Kurban olmak yerine, onu kontrol edebilirsin.Bunu farkettiğinde öylesine büyük bir kişisel güç hissedeceksin ki. Sonra ne mi olacak? Hayatının kurbanı olmak ya da isteklerini belirli yoldan gerçekleştirmeye çalışmak zorunda kalıp savaşmak yerine , hayatı dinleyecek ve anlamaya başlayacaksın. Yani aslında sen hayatın içinde değil, hayatın senin içinde yaşayan bir şey olduğunu göreceksin. Zaman geçtikçe -sıradan an- denen bir şey olmadığını ,yaşamın her anının seninle konuştuğunu göreceksin. Hayatın sana doğru gelmesine izin verdiğinde , hayatın aslında kendin olduğunu fark ettiğinde bambaşka bir insan haline geleceksin. Bu sürecin sonunda artık ayrı bir varlık olmadığını , gördüğün her bir taş parçasının , insanın, bulutun, molekülün, uğur böceğinin sen olduğunu göreceksin. Çünkü hayat sensin.”
Leyla, İstanbul elektrik arıza çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalışırken bir gün Müphem diye bir yer çağrı merkezini arar. Bu isim kendisine çeker onu ve araştırmaya başladığında Müphem ailesi ile tanışması gerektiğine karar vererek oraya gider. Ölmek istediğini ve ona yardımcı olmalarını istediğinde onun için seçtikleri tedavi Leyla'nın hayatını bambaşka bir yola doğru ilerletecektir.
Müphem'in tedavisi, Leyla'yı geçmişe ve geleceğe götürmektir. Geçmiş gözlerinin önünde akıp giderken seyirci mi kalmalı, yoksa bir hamle mi yapmalıydı? Gelecek ise ilk başta onun için bir umutken bir anda gerçekleşmemesini isteyeceği bir anıya dönüştü.
"Bazen gözlerin de müziğe ihtiyacı vardı."
Aşk, dostluk, ölüm, pişmanlık, yaşam, umut gibi duyguların her birisini iliklerinize kadar hissedeceksiniz Leyla ile. Leyla'nın yaşadıkları hiç kolay değil. Yazar kullandığı dil ile bunu okuyucuya net bir şekilde aktarıyor. Okuyucunun Leyla ne hissederse onu hissetmesini istemiş. Aynı zamanda Leyla'nın etrafındaki her bir kişiyi en ince ayrıntısına kadar düşünerek ilmek ilmek kaleme almış. Her bir karakter farklı bir dünya ve bu dünyanın kapılarını kitabın son sayfasına kadar aralıyoruz.
"Hayat başına gelen olaylar silsilesi değil, hayatın senin içinde yaşayan bir canlı olduğunu düşün. O canlıya nasıl yön vermen gerektiğini fark ettiğinde ne yapman gerektiğini de anlayacaksın."
Kitabın sonu ve Leyla'nın yaşadıkları beni derinlemesine etkiledi. Kitabın kapağını kapatırken geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanı düşünürken buldum kendimi. Geçmişin aslında birçok faktöre etkisini yeniden fark ettim.
Sizi sürükleyen ve etkileyecek bu kitaba mutlaka bir şans vermelisiniz.