Gülsüm Cengiz Yasak Sevda Sözcükleri

22:10:00

Dikkatimi çeken ilk şey: kitabın adı oldu. Sanki, "Beni oku." diyerek seslendi bana. Ben de hemen başladım okumaya. İlk şiirden beni etkisi altına aldı kitap. Şair anlatmak istediklerini bana o kadar güzel aktardı ki kelimelerin ve şiirlerin büyüsü ile saatler geçirdim. Kızına yazdığı şiirle başlıyor yolculuğumuz.  "Kızıma Lirikler" şiirinde bir kadının toplum tarafından nasıl olunması gerektiğinden -kendilerinin koyduğu kuralları karşı çıkmadan uyulmasının zorunluğu- bahsederken en son bölümde kızına hayatı umutla ve kendi istediği ile yaşamasını tavsiye eder.

"Kızıma Lirikler
8 Mart 2005 için...

...

V
Ben, umut işçisi şair anne
sen, dalımda açan narin çiçek;
kırılma sakın fırtınalarda.
Bir incir inadıyla tutun yaşama;
duyumsa, dal ucunda yeşeren
tomurcuğun sevincini,
yaşamın özsuyunu damarlarında.
Ben, umut işçisi şair anne;
sanadır sevgim ve şiirlerim, insanlara...
İsterim ki, bir fidan ol o meşe korusunda.
Yaşa sevgiyi ertelemeden,
öğren yan yana durmanın gücünü,
geleceğe dön yüzünü.
Korkma, ağız dolusu gülmekten
yürümekten bir ormanın içinde
yasakların, korkuların üstüne..".

Bu şiiri okuduktan sonra içimdeki umut kendini göstermeye başladı. Hayatın önemini, umudun içten gelen güzelliğini ve yaşamın değerliliğini..

Kitabın içinde hükümete karşı eleştiri, işçi-zengin çatışmasına yönelik şiirler mevcut. Yaralı, yorulmuş ve haksızlığa uğramış kişlere seslenerek, "Sizinleyim, umut her zaman sizinle olsun." diyor. Umudun aşılanması, devlete yapılan eleştiriler -bunu yazdığı zamandaki siyasi olayların etkisinden de fark edeceksiniz- ile devrimciliğin ve umudun kadını olduğunu dile getirmek istemiş.

"Yaşam Dersinde Sorular ve Yanıtlar
–Dersimiz ölüm, dedi öğretmen
Tuzla’da bir okulda.
Çocuk öğrendi bir derste acıyı
iş kazasında yitirmişti babasını.
Sordu çocuk;
–Neden ekmek bu kadar pahalı
bu kadar ucuz yaşam?
Sorsalardı bana
“Ekmek mi yoksa baban mı?”
Babam derdim, babam
nasırlı elleri ekmek kokan.
Kaynak yapan, çivi çakan,
yük taşıyan kocaman elleriyle
saçlarımı okşayan...
Ah, şimdi nasıl yaşanır babasız?
–Dersimiz ölüm, dedi rüzgâr
yoksul bir evin çatısında.
Kadın öğrendi bir derste yaşamın gerçeğini
iş kazasında yitirmişti sevdiğini.
Sordu kadın;
–Neden ekmek bu kadar pahalı
bu kadar ucuz yaşam?
Sorsalardı bana
“Ekmek mi yoksa sevdiğin mi?”
Sevdiğim derdim, sevdiğim
evler kuran, gemiler yapan
kocaman ellerine gönül verdiğim.
Yumuşacık yüreği,
tenimi okşayan nasırlı ellerinde çiçek açan.
Ah, şimdi yaşam, nasıl da karanlık ve ıssız...
–Dersimiz ölüm, dedi martı
Tuzla’daki bir geminin direğinde.
Adam bir anda gördü ölümün yüzünü,
ardından “iş kazası” diye kayıt düşüldü...
Sordu adam;
kollarıyla kucaklarken rüzgârı.
–Neden ekmek bu kadar pahalı
bu kadar ucuz yaşam?
Sorsalardı bana
“Ekmek mi yoksa yaşam mı?”
Yaşam derdim, yaşam
o sonsuz deniz, evreni kucaklayan.
Acısıyla sevinciyle,
umuduyla direnciyle,
yüreğimde çiçek açan.
Ah, adım artık ölüler listesinde, soyadsız...
–Dersimiz direnç, dedi bulut
bir İstanbul sabahında.
Çocuk öğrendi bir derste sorgulamayı,
tersane işçileri taşırken omuzlarda babasını...
Sordu çocuk;
–Yazgı mıdır yoksulluk,
genç ölmesi insanların?
Nereye akar bunca alın teri,
yeşertir kimin bahçesini?
Neden yasalar hep varsıldan yana,
yaşam bunca acımasız yoksullara?
Sorsalar bana
“Boyun eğmek mi yoksa mücadele mi?”
Mücadele derim, mücadele;
verip el ele, yürümek hep birlikte, acıların üstüne.
Ah, biliyorum şimdi, yürünmez bu yol yalnız.
–Dersimiz yaşam, dedi ozan
bakıp ayak ucundaki güvercine,
öfkesi sayfalardan taşan
tersane işçilerinin resmine...
Sordu ozan;
–Neden ekmek bu kadar pahalı
bu kadar ucuz yaşam?
Sorsalar bana
“Şiir mi yoksa yaşam mı?”
Yaşam derim, yaşam;
o uzak yol gemisi, sonsuzluğa yol alan.
Masmavi gökyüzünün altında
kurulunca kardeşliğin evreni;
yüreklerde birlikte üretip bölüşmenin sevinci...
Ah, işte o zaman, yaşanacak tasasız,
kalmayacak hiçbir insan umarsız..."

Şairin dili gayet anlaşılır. Eğer şiir kitabı okumaya yeni başlayacaksınız sizi yoracağını sanmıyorum. Ben içindeki şiirleri çok beğendim. Eğer şiir okumaktan hoşlanıyorsanız mutlaka bakın.

"Ağaçlar da insanlara benzer;
ince uzun kimi, tıknaz kısa boylu kimisi.
Kimi donatır kendini görkemli çiçeklerle
yalın bir güzelliği kuşanır kimi.
Kimi güçlükle tutar ayakta çürümüş gövdesini,
kimi yayıp dallarını alabildiğine
keser genç ağaçların güneşini.
Ağaçlar da insanlara benzer;
kiminin, kucaklar yaşamı geniş dalları,
kiminin göklere uzanır dimdik başı.
Kimi bir başınadır ve cılızdır kökleri,
yıkılır ilk rüzgârda.
Kimi derinlere salar köklerini,
büyür bir ormanın içinde/ büyütür bir ormanı;
direnirler birlikte güçlü kasırgalara."

"Ah, onca rüzgâr onca kar,
yine de her bahar
yamaçlarda bembeyaz papatyalar.
Umudun tükendiği an
yeniden fışkırır yaşam
yakılmış bir ormandan...
Gözünü güneşe diker fidanlar,
büyür bir meşe korusunda.
Ne tamamen karanlıktır gece,
ne aşılmazdır dağlar.
Sonsuza dek sürmez acılar.
Güneş gümüşünü döker de üstümüze
ağlarını umuda atar
her şafakta balıkçılar."

"Rüzgâra Mektuplar Bırakıyorum
Yaşama söz kestiğimden beri
gidiyorum ardından bir yıldızın
devrime nişanlı yüreğimin
çağrısına uyarak.
Serüven değil aradığım
bir gençlik hevesi hiç değil.
Kimsenin kimseyi sömürmediği
ve insanların
sokaklarda kıvrılıp
açlıktan, soğuktan ölmediği
bir dünya istiyorum.
Yaşama söz kestiğimden beri
ardından gidiyorum bir sevdanın
devrime nişanlı yüreğimin
çağrısına uyarak.
Geleceğe umudunu, insana inancını
yitirmiş yüreklerin yere attığı
bir yıldızı parlatıyorum
her gün, her gün yeniden;
resmine bakıp gülümsüyorum.
Ah, ne güzel gülüyorsun...
Yaşama söz kestiğimden beri
ardından gidiyorum bu sevdanın
devrime nişanlı yüreğimin
çağrısına uyarak.
İğneyle kuyu kazıp
sözcüklerin büyüsünü arıyorum;
yağmurun her damlasında
her çiçeğin renginde,
her çocuğun, her kadının yüzünde...
Her acıda kanayıp
sarılarak her umuda
yaşamdan şiirler damıtıyorum;
ve her sabah yeniden
“Günaydın!” deyip güneşe
rüzgâra mektuplar bırakıyorum,
değiştirsin diye yazgısını insanlar
birleşen elleriyle."

"Kayaköy’de
sesinin izi var hâlâ;
rüzgârın kanadında,
çalıların bürüdüğü yollarda,
her avluda, her kapının ardında.
Titreşiyor sözcükleri
kalanın ve gidenin."

"Orkestra Konserinde...
Bir senfoninin notaları gibi yaşam
sürüyor ezgilerin eşliğinde.
Orkestra şefi sallıyor sopasını
inliyor viyolonsel
ağır, acılı bir ezgiyle.
Homurdanıyor kontrbaslar;
–yasak– diyorlar
–yapamazsın, sevemezsin, gidemezsin–
Orkestra şefi sallıyor sopasını,
çalıyor tehlike çanları,
davullar vuruyor bütün gücüyle.
Çanlar, davullar, ağır yaylılar
sarıyor çevresini öfkeyle;
incecik sesiyle titreyerek
bir yüreğin ezgisini söyleyen
solo kemanın...
Susmuyor keman,
ürkek adımlarla dönerken köşeleri
kaygılı ve kuşkulu...
Ardında aceleci ayak sesleri
üflemeli çalgıların;
yakalayıp tutmak
içlerine almak istiyorlar onu.
–Güçtür bizi haklı kılan
sana karşı,
güçlüyüz ve çoğuluz,
sense yapayalnız.
Azınlık çoğunluğa uymalı
diz çökmelisin gücün önünde–
Kalın sesleriyle homurdanırken viyolalar
gözdağı verir gibi,
ansızın tiz bir çığlık solo kemandan
ayrıksı, öncü, başkaldıran...
–susturamazsınız beni
haklı değildir her zaman çoğul olan–
Sürüyor ezgisi solo kemanın
dirençli ve kararlı,
katılıyor ona keman korosu...
Orkestra şefi sallıyor sopasını
kuşlar uçuşuyor kemanın tellerinde.
Ziller çalıyor, davullar vuruyor.
Gülüşler, umut dolu kahkahalar
yükseliyor neşeyle.
Karışıyor birbirine yaşamın sesleri
binbir türlü haliyle
soğuk bir kış akşamı
orkestra konserinde..."

"Çırpınış

Issız bir denizin ortasında
azgın dalgalarla boğuşan
sandalcıyım bir başıma.
Sulara bata çıka
ilerliyorum durmaksızın...
Sağdan bir dalga, soldan bir dalga,
bir kuyruk darbesi balinanın
savuruyor sandalımı.
Keskin dişleri, buzdan gözleriyle
köpek balıkları
dolanıyor çevremde.
Can evimde bir zıpkın...
Asılıp küreklere bütün gücümle,
yararak köpüklü dalgaları
yol alıyorum açık denizlere.
Çırpınıyorum batmamak için.
Kara bulutların arasında
solgun bir ışık ansızın...
Ekim 1999"

"Tarihsel İyimserlik
Kim demiş
yolu düzdür yaşamın?
İnişleri de vardır çıkışları da,
sapakları da vardır
kavşakları da...
Ummadık zamanlarda,
el ele, bir arada
adım adım
umuda çıkan yolları da...
Kim demiş
sona ermiştir sevda
yeni dünya düzeninde?
Taşlar arasında nasıl
filizleniyorsa yaşam
yine yeşerir sevda
tertemiz yüreklerde.
Kim demiş
kurudu yüreği ozanın;
yazamaz bir daha
hiçbir dize?
Gelincikler dalgalandıkça rüzgârda,
kuşlar uçuştukça göklerde,
bembeyaz tomurcuklar
patladıkça dallarda
tükenmez umut,
sürer kalemin ucundaki sevda...
Kim demiş
yaşandı, yaşanacak ne varsa,
tarih bitti
insanlık evreninde?
Güneş her sabah yeniden doğar
ve yeniden kurulur dünya
üreten insanın elleriyle..."

"Zamanın Treni
Yol alıyor zamanın treni
döndürerek tekerleklerini.
Makinist, durmadan körüklüyor ateşi;
rayları umuda döşüyor, demiryol işçileri."

"İyimserlik
Yaşam bir tren, raylarda hızla yol alan,
karanlık tünellere giriyor sık sık.
Korkmuyorum karanlıktan,
biliyorum, tünelin ucu ışık..."

"Ülkeleri Yönetenlere Sorular
Bilirsiniz değil mi
nasıldır ana baba olmak?
Sallamıştınız çünkü siz de
bir zamanlar mutlulukla
bir bebeğin beşiğini...
Nasıl da gönenmiştiniz
duyduğunuzda ilk sözcüklerini,
ilk kez ayağa kalktığında;
ve nasıl da titremişti içiniz
yere düşüp kanatınca dizlerini...
Yolunu gözlemiştiniz
siz de her ana baba gibi
esrik yaz günlerinde,
soğuk kış gecelerinde;
vurulurken gençler
okul önlerinde...
Bin bir kaygı sararken yüreğinizi...
Ya nasıl ya niçin
silah verip çocukların eline
savaşa gönderirsiniz onları
ölmek ve öldürmek için?
Unuttunuz mu o günleri,
kendi çocuğunuz için
nasıl titrediğini yüreğinizin?
–Geçer günler
yitirilir değerler
İki yüzü vardır paranın
ve çok yüzü iktidarın–
Acıtıyor içimizi
bu yaman çelişki.
Savaşa karar verenlerin çocukları
uzak tutulurken savaştan,
sürülür cephelere
yoksul halkın çocukları...
Sanki onları da bir anne baba
büyütmemiş gibi...
Mart 2003"


You Might Also Like

4 yorum

  1. kitabın adı şiir gibiydi içi de şiirmiş demekkiii :)

    YanıtlaSil
  2. Şiir kitapları okumaya hala başlamadım🥲Kitap yorumu için teşekkürler☺️

    YanıtlaSil