Francis Spufford Altın Tepe

14:55:00

Rotamızı 1746 yılına çevirelim. O zamanlardaki New York ile şimdiki zamandaki New York arasında dağlar kadar fark vardı. Yeni keşfedilmiş, 7000 nüfusa sahip, herkesin birbirini tanıdığı küçük bir yer New York. İşte bu küçük şehre yabancı biri geliyor. Bay Smith. Neden geldiği bilinmeyen gizemli biri. Tabi onun bu şehre gelmesi ile dedikodu kazanı kaynamaya başlıyor. Yeni bir durum. Yeni bir hikaye. 

Tıpkı Tolstoy'un dediği gibi:
"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:
ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.."

New York şehrine bir yabancı gelmesi şehre damga gibi düşmüşken elinde bin sterlin değerinde senetle gelmesi ve bunu bozdurmak istemesi kafaları iyice karıştırıyor. Peki Bay Smith'in amacı ne? Kim bu adam?

“Sen kimsin ki?”
“Ne gibi görünüyorsa o. Ben de ne görüyorsanız oyum.”


Bu iki cümle beni kitabı merak ettirmeye yetti. Bazen çok fazla düşündüğümüzün ve bu düşünceler ile hayatımızı zorlaştırdığımızı fark etmemi sağladı. Aslında görünen göründüğü gibi olabilir. Bunun için fazladan düşünmek kişinin en çok kendisini yoruyor.

Akıllarda yeni bir kişinin gelmesinin merakı ile okumaya devam ediyoruz romanı. O bir yere gitmeden önce onun hakkında yapılan dedikodular ondan önce gittiği yere ulaşan 1746 yılındaki New York'u Bay Smith ile betimlemeler ile yürüyoruz. Etrafımıza bakıyoruz ve seyrediyoruz. Etrafı seyrederken de kişinin çıkarlarının önemini bir kere daha aktarmış oluyor yazar. Yazar ayrıca kişinin birbirine güveninin ve arkadaşlığın önemine de vurgu yapmış kitabında. Okurken bir kişiye duyulan sevgiyi ve kendinden başkasını da düşünmenin insanlar üzerindeki etkisini de okuyucuya aktarmak istemiş.


1746 yılında New York; Özgürlük, Krallık, İngiltere, Bağımsızlık, Savaş demekti. O zamanlar 4 Temmuz Bağımsızlık Günü yoktu ama okurken bu durumun çalkantılarını okuyucuya aktarmak istemiş yazar. Ya Kraldan yanasın ya da değilsin. Bu iki grubun oluştuğu New York'a Bay Smith adım atmıştı ve iki grubun en önemli isteği bu yabancı adamı kendi tarafına çekmekti. Ancak Bay Smith'in görevi vardı. Bu görevi kitabın sonunda öğreniyoruz ve belki de yazarın bütün taşları bir araya topladığı yer oluyor. Sırlar açığa çıkıyor. Okuyucuyu tahmin etmeyeceği bir son ile bırakarak aslında usta bir kalemi olduğunu gösteriyor.

Kitap, 2016 yılında Costa Book ödülü, 2017 yılında RSL Ondaatje Ödülü ve aynı yıl Desmond Elliot ödüllerini almıştır. Eğer sizi etkileyecek bir roman arayışındaysanız bakmanızı öneririm.

"İnsanlar birbirinden farklıdır, dedi. En çılgın fikirleri bile birbirine kıyasla değişkenlik gösterir."

"Fazilet dolu özgürlükle geçen bir gün, hatta bir saat, Esaretle geçen bir ömre bedeldir."

"Kendime dünyadaki en muazzam şeyin kendi seçimlerimi yapabilme gücü olduğunu söyleyip durdum."

"Ancak eğer kalemim haraket etmeyi durdurursa ve eğer kendinden öncekileri besleyip yaşatmak için kağıdın üzerine siyah siyah akacak yeni kelimeler kalmadıysa ve eğer mürekkebim kuruyarak sonbahar kahverengisi tonlarına bir renk aldıysa - o halde geçmiş de çatlıyor ve soluyor demektir. İnsanlar kayboluyor, şehirler de öyle."

“Ümidin kötü tarafı beklentiydi ve beklenti her zaman için hakikatten daha vahimdi.”

“Senin problemin korkuyor olman, diye bir gözlemde bulundu neşeyle Smith’e. “Sürekli kötü bir şeyler olmasını bekliyorsun. Saklanabileceğin küçük güvenli bir yer arıyorsun. Ama güvenli bir yer yok ve kötü şeyler her zaman olur. Bu akşam seni neredeyse öldürüyorlardı. Sadece şanslıydın, o kadar. Yarın ne olacak kim bilir? Yarım saatliğine mutlu olsan yeter.”




You Might Also Like

0 yorum