İhsan Oktay Anar Puslu Kıtalar Atlası

21:42:00


İsterseniz büyülü gerçekçilik, isterseniz tarihin harmanlandığı bir roman, isterseniz de felsefinin karakterlere nüfus ettiği bir metin diyebilirsiniz bu roman için. Hem büyülü gerçekliğin efsunuyla romanın içine adım atacaksınız hem de düş ve gerçekliğin felsefesini tartacaksınız. 

Descartes'in "Düşünüyorum öyleyse varım." sözünü bambaşka bir bakış açısı ile okuyucuya gösteriyor eserinde İhsan Oktay Anar. Kendi varlığını düşüncelerinden fark eden birisi aslında her an var ancak etrafındaki her şey o düşündüğü için mi vardır? İlk hangisi ortaya çıkmıştır, düşünce mi yoksa varlık mı? 

"Sizler,hepiniz,içinde yaşadığımız dünya, her şey,sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız.Düşünüyorum,ama sadece ben var değilim.Düşündüğüm için asıl sizler varsınız;sizler ve içinde yaşadığınız dünya."

Yazar, aldığı edebiyat ve felsefe eğitimlerini romanına sınırsızlığının ihtişamı ile sunmuş. Yaratılan her bir karakter felsefi düşüncesinin temelini oluşturmak için kullandığı bir parça. Bu parçaların birleşimi ile pusun içerisinden beliren kıtalar kendi düşüncelerini ve bilgilerini yansıtacaktır romanda. 

"Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine girmesine izin vermiyorlardı. "

17.yy'ın Kostantiniyesinde geçen bu eserdeki her bir karakterin hikayesi birbirinden farklıdır. Bu farklılığın bütünü ile atılan birçok maceranın arkasında kalan felsefe, sislerin arasından kitabın sonunda aydınlanıp bütünlük oluşturacaktır. 

Kara paraya sahip olunma arzusu, zamanı yönetme, Bünyamin'in bilinmeyene adım atışı, yeraltının keşfi, dilencilik, tarikat, Uzun İhsan Efendi'nin evden çıkmayıp rüyalarında dünyayı fethetmesi aynı zamanda düşlerinde gördüğü dünyayı defterine çizmesi ve daha fazlası ilk bölümden itibaren okuyucuyu bekliyor.

"Ben dünyaya bilmek için geldim.Benim için kutsal bir şey varsa o da bilgidir, gerek bu dünyanın gerek öte dünyanın bilgisi. Bu yüzden öğrendikleri akıl terazisine tartıp doğru olup olmadıklarına bakarım."

Düşlük ve gerçekliğin bir arada yer aldığı bu eserde yazar kendisine has bir dil kullanarak okuyucuyu Osmanlı dönemindeki Kostantiniye sokaklarına davet ediyor. Benim tavsiyem bu eseri sadece okumak için değil, karakterler üzerinden gösterilen eserin arkasında yatan derin felsefeyi irdeleyerek okumalısınız.

You Might Also Like

0 yorum