Serpil Tuncer Filler Ölüme Yalnız Gider
16:09:00Hayat nedir ? Yaşamak sadece nefes alıp vermek mi yoksa yaşadığını hissetmek mi? Yaşamda mutluluğa nasıl ulaşırız? Peki mutluluk kırıntısını kaybeden biri yaşıyor mudur?
Aslında bu soruların cevabını biliyoruz. Fakat uygulama kısmında zorlandığımızı düşünüyorum. Dertler, sıkıntılar, mutsuzluklar üst üste gelince yaşam sadece akıp gidiyor. Ve size geriye kalan sadece anılar olacak.
Geriye baktığımızda anıların masum gülümsemesinin bizi karşılamasını istiyorsak ilk başta kendimizi olduğumuz gibi kabullenmemiz gerekiyor. Daha sonra da anın tadını çıkarmalıyız. İşte bu kitapta yazılan yirmi öyküde hissettiğim duygu yaşamın ve anın önemi oldu. Hayat bize ne sunarsa sunsun akıp gidiyor. Ölüm yaklaştığında ise bize sadece anılar kalıyor. Anıların engin ve uçsuz bucaksız yolculuğunu hatırlarken yüzümüzde bir gülümseme olmasını istiyorsak bunu ancak kendimiz başarabiliriz.
Yazarın akıcı dili sayesinde ve öykülerin sonunda ne olacak diye okudum öyküleri. Kaleminin gücünü betimlemeler yaparak okuyucuyu o öykünün yanına çekmiş yazar. Sanki öyküdeki karakterlerin yerine geçmemizi istiyor. Onlarla anılarının yolcuğunu ve bu yolculuk sonunda kendi hayatımıza bakmamızı istiyor yazar. Ve bunu yirmi öyküsünde başarıyor. Her öyküde farklı karakterler ve bu karakterler farklı kesimlerden seçilmiş. Böyle yapmasını çok beğendim çünkü hayatın anlamını gülmenin, aşık olmanın ve en önemlisi kendini sevmeyi bu sayede daha net bir şekilde okuyucuya sunmuş. Eğer öykü türünde kitaplar okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitaba bir şans verebilirsiniz.
Gelelim yirmi öyküyü ayrıntılı incelemeye;
Birinci öykü Sinekler De Uyur. Anlatıcımız yaşlı, kocasını kaybetmiş kızı Nihal ile yaşayan artık hayattan beklentisi olmayan biridir. Bu kişi komşusu Kamuran'a kimseye anlatmadığı sırrını anlatmaya karar verir.
"... ama hayallere kim sınır koyabilir ki Kamuran ben koyabileyim."
"Pişmanlık sarmıyorken içini tövbe etmenin bir faydası var mı sence?"
İkinci öykü Dost'a Mektup. Kaderini kendin seçebilir misin? Peki aşık olacağımız kişiyi seçebilir miyiz? Bu soruların cevaplarını anlatıcının dostuna yazdığı mektupta okuyalım.
"Zaman akıp gidiyor ve kader, bizim gibi çöp adamların peşine takılıp kendi ağlarını örüyor. Tıpkı o çok sevdiğimiz Şair Pessoa'nın dediği gibi: "Zamanların akışını geçiyorum" ya da benden geçiyor zaman, belki de ben vazgeçiyorum. Devam ediyor şair; sessizlikle geçiyorum, şekilsiz dünyalar yanımdan akıp gidiyor." Tutamıyorum elimde olanı, sahibim diyebileceğim her neyim varsa benden gidiyor. Buna sürüklenmek diyebilirsin sevgili dostum. İnsanın en büyük düşmanı kendisiymiş anladım. En büyük kötülük ancak benden gelebilirmiş."
Üçüncü öykü Diyojen, Raskolnikov'a Karşı. "Bir roman kahramanına ihtiyacım var Diyojen.", diye başlayan öykümüzde anlatıcının roman kahramanına neden ihtiyacı olduğunu, o roman kahramanıyla ne yapacağını okuyoruz. Bunları okurken onun ve Diyojen2in hayatından kesitlere de şahit oluyoruz.
Dördüncü öykü Mezar Konuşmaları. Pembe Hanımı, yağmurlu bir günde mezara gömdüler. Peki onun yaşamı nasıldı?
"Dünya, sevmek ve sevilmek için yaratılmış bir yer. İnsan içinde bulunduğu şartları iyi kullanıp sevgiyle yaşamalı, çünkü geriye sadece sevgi dediğimiz o büyülü duygu kalıyor."
Beşinci öykü Bu Ne Aşk Yahu. Üst üste gömülen karı kocanın konuşmalarını okuyoruz.
Altıncı öykü Gölge Etme Başka İhsan İstemem. Mezarının başında duran adamın onunla derdi ne? Mezarda bile rahat yok diye düşünen kahramanın hayatını okuyoruz.
Yedinci öykü Ağustos Böcekleri. Bu mezarlığın yapılmasıyla ilk gömülenlerden biri kahramanımız. Onun yaşadığı zamanki ve öldükten sonraki hayatını dinliyoruz.
"Herkese adamakıllı düşünsün diye bir beyin vermiş Allah."
Sekizinci öykü Kameralar. Her gün çalıştığı fabrikaya gelirdi servisle. Servis aracından diğer işçilerle inerdi, girişteki kameraların önünden geçerek turnikelere doğru ilerledi. Peki o kim ve hayatı nasıldı?
Dokuzuncu öykü Sülük Havası. Bir ayda yağması gereken yağmur bir günde yağmıştı. Kısa sürmesi ovalının hali haraptı. Böyle havalara ovalılar sülük havası dermiş. Peki bu havada ne yapılır?
Onuncu öykü Oda. Yoğun bakım odası. Yaşam ile ölümün en keskin hissedildiği bu yer. Peki burada yatan birinden bu yeri dinlemek ister msiniz?
"Yapamadıklarımı düşünüyorum. Ertelenmiş bir hayatmış benimkisi. Hep sonraya itelenmiş, an dururken, geçmiş ya da gelecekte gezinmiş.. Sahibi olduğum hayat kayıp gidiyorken ellerimden ne kadar değerliymiş yaşamak denen şey. Bir tek bunu bilememişim., anlayamamışım meğer. Ah! Yaşamak."
On birinci öykü Sandalda Bir Gün. Lodoslu bir günde abisiyle sandalda geçirdiği bir günü anlatıyor.
On ikinci öykü Ben Bir Ceviz Ağacı Değilim. Pelit, açmış gövdesinin dallarını göğe doğru uzatırken onun yanında bulunan uzayamayan ağaç anlatıyor hikayeyi. Onun yüzünden uzayamayan bir ağaç.
"Ne demişler hayat için... Tek geçişlik bilet. İyi değerlendirmek lazım bu bileti."
On üçüncü öykü Bizim Reis. Reis'in o bilindik halleriyle başlıyor hikaye. Daha sonra da anlatıcıyla konuşmasıyla devam ediyor.
On dördüncü öykü Bıçağın Yarası. Bir pazar günü her zamanki gibi yeri olan karpuz sergisine gelir. Bugün bu sergiyi bitirip ekmek parasını kazanmalıydı. Karpuz sergsindeyken karşısına o çıkar. Ve hikaye başladı. Tekrar döndü anılara.
On beşinci öykü Ziyaret. Oto galerisinde yorgunluktan yoğunluktan çocukluk arkadaşı Kemal'i ziyarete gidememiştir. Her seferinde ziyarete gidecekken karşısına bir şeyler çıkıyordu. Çocukluk anılarının hafızasına gelmesiyle ziyaret etmenin vakti gelmiştir.
On altıncı öykü Dedemin Tarlası. Amca kızıyla çocukluğunun geçtiği tarlayı ziyaret eden Leyla, anılarının o güzel hatırasını da yanında getirir.
"Anıları ortak olanların özlemleri de ortak oluyormuş demek."
On yedinci öykü Filler Ölüme Yalnız Gider. Yazar, yeni başlayacağı bir hikayenin peşindeyken ona ihtiyacı olan hikaye ayağına gelir. O kadının hikayesi. Herkesin onu iman olarak gördüğü onun hikayesi...
"Bir yerlerden başlamalıydım ama o ilk cümle... O ilk cümleyi bulabilirsem gerisi toprak söküğü gibi kendisinden gelecekti."
"Kuru iftiralar en az sanrılar kadar zarar vericidir."
On sekizinci öykü Son Ütücü. İşçiler iş yerinde iş saatinde çay içmeleri sonucu yaşanılanları okuyoruz.
On dokuzuncu öykü Salvador Salih. Salvador salih'e bir yakarış, bir çağrı okuyoruz.
Yirminci öykü Sonsuzluk Treni. Bir gece aklına bir fikir gelir. Tren yaylarının kenarındaki yolda uzun süre yürümek. Daha sonra yorulup uyuyacağını düşünür ancak hayat ona bir sürpriz yapacaktır.
6 yorum
Öykü türünden pek hoşlanmam ama bu kitaptaki öyküler çekici bir güzel geldi denk gelirsem bir şans vereceğim.Eline sağlık :)
YanıtlaSilBen severek okudum umarım seversin :)
SilTeşekkür ederim yorumun için
YanıtlaSilBen teşekkür ederim :)
SilÇok fazla öykü okumadım. Ama kitap güzele benziyor. İkinci mektuptaki
YanıtlaSil"Tıpkı o çok sevdiğimiz Şair Pessoa'nın dediği gibi: "Zamanların akışını geçiyorum" ya da benden geçiyor zaman, belki de ben vazgeçiyorum. Devam ediyor şair; sessizlikle geçiyorum, şekilsiz dünyalar yanımdan akıp gidiyor."
kısmına bayıldım. 😍
Bence bir şans ver umarım seversin :)
Sil