Demir Özlü Paris Günleri

16:25:00

Kitapçıda gezerken karşıma çıkan bir kitap Paris Günleri. Tezer Özlü'nün abisi olduğunu anladıktan sonra kitabı alıp okumaya başladım.  Şehirlerin ve insanların uyumuna inanan biriyim. Her şehrin ayrı bir büyüsü ve ruhu olduğuna inanırım ve şehrin ruhunu bulan kişilerin ruhunu buldukları şehir ile ayrı bir bağ kurduklarını düşünüyorum. Tıpkı Demir Özlü ve Paris gibi.

Kitap iki bölümden ayrılıyor. "Paris Güncesi" ve "Balkur'da Akşam Yemeği". 

Kitap, yazarın 1997 yılında yazdığı "Sunu" isimli bölümle başlıyor. "Paris Güncesi (1961-62), sanırım, her şeyden önce yazarına sesleniyor. Notlar tutulurken, bir gün yayımlanacağını hiç aklıma getirmemiştim. Bunu çok iyi anımsıyorum. Fakat, şimdi bana notlar, benim dışımda da kalmış bir dünyanın o yıllardan ışık veren çizgilerini yansıtıyorlar. Daha da önemlisi bir  kuşağın entellektüel ilişkilerini, ruhsal konumunu gösteriyorlar. O yıllarda pek çok Türk ressamın yanında, kuşağımın yazarlarından Güner Sümer, Ferit Edgü, Onat Kutlar da Paris'teydiler. Dostlukları hiç unutulmayacak olan bu yaratıcı insanların ikisi bugün dünyamızda değiller. Güner'le Onat'ın bitmeyecek ışıkları, arada bir, bu satırlara yansımışsa ne mutlu bana. Güncelerde görüleceği gibi, kimi Batılı yazarlara da bağlı olarak intihar düşüncesi, beni de gençlik yıllarımda çok meşgul etmişti."

Paris Güncesi, 1961 yılında gemiye binerek Paris'e gitmesiyle başlayan anılarını okuyoruz. 1961 ve 1962 yıllarında Paris'te yaşadıklarını okuyoruz. Bu anılarını tarihleri ile yazdığı için günlük niteliğinde de denilebilir. 

Yazarın hem Paris'te olması hem de o dönemde yaşayan edebiyatçıların Paris'ten etkilenmesi ile Demir Özlü de kendisini bu büyünün içinde bulur. Nihilizmin etkisini yazdıklarında hissediyoruz. 

"Sanıyorum ki, nihilizmin en temel kuralı, kendini ortadan silmektir. Ecinniler'in nihilist kahramanları öyle değil mi? Stavrogin gibi parlak olanları ya da Krilov gibi sönük olanlar. Bir nihilist, hangi konumda olursa olsun, bir şehvet duygusu gibi saran şey, bu kararlı intihar fikri değil mi? Hayatın yanılsamalarını önceden gören kişi o değil mi? Nihilizme vardıktan sonra, bir insanın, gene de kendini oyalamalara bırakmasını, yaşamı gözlemlemeyi sürdürmesini, şakaya alırcasına olaylar düzenlemesini anlıyorum. Ama hepsinin sonu aynı yere çıkmıyor mu onun için? Ya da, oyalanması, neşesi ya da üzüntüsü bir noktaya kadar gelip, orada takılmıyor mu? Kendi kararlı düşüncesine, yeniden, hep yeniden dönüşmüyor mu? Gerçek bir nihilist, hiçbir dış etki olmaksızın, insanın kendini ortadan kaldırmasındaki yüceliğe inanmıyor mu?"

İkinci kısım Balkur'da Akşam Yemeği bölümü düz yazılardan oluşuyor. Demir Özlü içinde yaşadığı ruhsal durumu yazarak kelimeler ile aktarmaya çalışır. Çocukluk anılarının etkisini hissediyoruz yazılarında tıpkı kız kardeşi Tezer özlü gibi. Delilik hep içinde onun.

Balkur'da Akşam Yemeği isimli yazıda Ferit Edgü'nün yazısında, kendisi ve Demir Özlü'nün 45 yıl önceki karşılaşmalarını kitapların onları buluşturduğu rastlantının dostluğa dönüşmesini okuyoruz.

"Sözcüklerin gücüne, daha kalemi ellerine ilk aldıklarında inanan bu iki genç insan da, tüm genç yazarlar gibi, dünyayı ve insanoğlunu değiştirileceklerine (yazarak) inandılar. Çünkü örnek aldıkları ustaları da buna inanmıştı. Eğer yazdıklarında, umutsuzluk, karamsarlık ağır basıyorsa, bu yaşamı olduğu gibi kucaklamak istemelerinden doğuyordu. Yalancı ve yanıltıcı bir umut yerine, umutsuzluğun gücünü seçtiler. Ama edilgenliği değil. Yazmanın başlı başına bir eylem olduğunun bilinciyle yazdılar hep."  

Eğer bu tarz kitaplardan hoşlanıyorsanız mutlaka okumalısınız. Ben severek okudum.

"Hayatı, bu türlü kendiliğinden, hayatı kendi doğasına uygun, bu yalın haliyle ele alabilseydim. Sanırım mutlu olmak, hayatı böylecene ele alan insanlara özgü. Onlar da eksik değil, belki fazla bir şey var. Doğalarından gelen fazla bir şey."

"Yalnızlık ne kadar sıkıntı verecek olursa olsun. Nereye savrulursam savrulayım, kendi yalnızlığım gerekli bana."

"Kendini yeniden bulmanın hazzını tattım. Büyük, derin bir şey: Kimsenin payı bulunmayan, sadece benim olan bir başarı. Yalnızlığın yarattığı başarı."

"Yazmak, ölüme yakın bir konumda yer almaktır. Oysa, yazan bir kişi mi, yazmayan bir kişi mi ölüme daha yakındır? Bunu bilemiyorum."

"Yazmak arınmaktır. Düşünmesi bile ne denli mutluluk verici: Bu kentte her dilde yazan kişiler var: Arap harfleriyle, Yunan, Çin, Slav harfleriyle yazanlar, belki Polonezce yazanlar... Dünya ile hesaplaşan bir yığın insan, seven, nefret eden, umutsuzluğa kapılan, mutlu olan... Yazmak büyük kavramlarla boğuşmaktır: Sonsuzlukla, varlıkla, varoluşla, tarihle, dünyayla..."

"Hayat kendi başına bırakıldığında başıboştur, hayatta bir değer arayansa tutunmaktadır bir şeylere."

"Kitaplar okumasaydım, "canlı hayatı" (bu ayrım Dostoyevski'de de var) tanıyacak mıydım? Gerçek yaşam içinde olmak ne demektir? Yaşam üzerinde hiç düşünmemek midir? Elde mi bu? Salt gerçek yaşam içinde olan kişi, bilebilir mi yaşamayı? Başka bir yaşamı bilmediğinden gerçek yaşama üzerinde de düşünebilir mi? Yaşam üzerine düşünmeyince, yaşam, gerçekten bir yaşam olabilir mi?"

"Ce que tu cherches, cela est proche et vient déjà à ta rencontre"

"Her yazar, her sanatçı kendine özgü dünyayı kendinden önceliklerin yardımı olmadan kuramaz. Özgünlük, hiç kimseye benzememek değil, tüm benzerlikler, yakınlıklar içinde tekil olmayı başarmaktır."



You Might Also Like

4 yorum

  1. İlgi çekici bir kitap. Yorum için ellerine sağlık^^

    YanıtlaSil
  2. Yazarların tüm o klişeleşmiş cümlelere inat, kendilerine has eşsiz tesbitlerde bulunmalarına her zaman hayran olmuşumdur. Velev ki, biraz delilik, biraz karamsarlık olsun. 😂 Bir kenara not edildi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunda umarım seversin canım ben severek okudum :)

      Sil