Fulden Ufacık

Bu tuzağa düşen gençlerden birisi ise Esra’dır.

Esra, kınalı saçlı ve mavi gözleri ile herkesin dikkatini çeken çok güzel bir genç kızdır. Aynı zamanda da  okulda çok başarılı bir öğrencidir. En büyük hayali ise liseden mezun olduktan sonra doktor olmaktır. Bu hayali için gece gündüz çalışır ve başarısı herkes tarafından görülmektedir. Fakat eğitim aldığı yer, zengin öğrencilerin olduğu bir okul olması ve annesinin de bir mekanda aşçı olarak çalıştığı öğrenilince Esra’ya söylenenler onu derinden etkiler ve bu durumdan dolayı annesi Gülay’ı suçlamıştır.

Her şeyin başlangıcı olan bu durum okulda uyuşturucu satan kişilerin dikkatini çektiğinde Esra onlar için artık yeni bir avdır. Esra’nın yalnızlığı ve mutsuzluğunu kullanarak onu bu bataklığın içine doğru atmak için her şeyi yapmaya hazırlardır.

Esra kendisine kurulan tuzağı fark ettiğinde her şey için çok geç olacaktır. 

Eroin almak için yaptığı eylemler ise bağımlı bir bireyin gözü döndüğünde neler yapabileceğinin en büyük kanıtıdır. Daha önce annesine hiç yalan söylemeyen Esra; yalan ustası, para bulabilmek için hırsızlık ve kendisine uyuşturucu vermesi için gittiği en son kapı ise hayatının en zor durumu ile karşılaşacaktır. Bedenini sermaya olarak gören uyuşturucu satıcılarının elindedir artık. 

Peki o kendini ateşe attıktan sonra tıpkı bir Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğabilecek midir?

Öncelikle yazarın sade ve anlaşılır bir dil kullanmasına rağmen eserin ele aldığı konu itibariyle derin bir kitap. Esra’ya kurulan tuzakları okurken kendimi Esra’yı sarsmak isterken buldum. Yanlış arkadaşlıklar ve aile içi iletişimsizliğin hazın sonuna tanıklık ettim.

“Yaşanan zorluklar olmadık anlatı beraberinde getiriyordu.”

Yazarın aynı zamanda bağımlılarda görülen ruhsal ve fiziksel özelliklerini, değişen davranışlarını aktarması eserin içeriğini derinleştirmiştir bana göre. Ayrıca bağımlıktan nasıl kurtulabileceği, rehabilitasyon hizmetlerinden de eserde bahsedilmesi farkındalık için önemli bir unsurdur.

Bu eseri özellikle ebeveynlerin irdeleyerek okumasını ve çocuklarına bu konuyla ilgili farkındalık kazandırmaları gerektiğini düşünüyorum. 

Her şey o trene binmesi ile başladı. Okul hayatında başarılı olmayan mangalara takıntılı sıradan bir liseli olan Gunji Akira'nın okuldan dönerken bindiği trende yaşananlar bilinmeyenlerin de ortaya çıkmasında en büyük etken. 

Kimsenin neden binmediğini anlamadığı trende otururken yaşlı bir kadının da bu trende olduğunu fark eder. Üstelik her yer boşken tam karşısında dikilen birisi vardır. Neler olduğunu anlamaya çalışırken bir anda sırtında dokungaçlar çıkan bu yaşlı kadın tarafından kaçırılır. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemezken kadının başka bir gezegenden gelen bir uzaylı olduğunu öğrenir. Aynı zamanda bu uzaylının peşinde olan ve Akira'yı da kurtaran kişi okulda popüler ve zeki kişilerin olduğu sınıfta yer alan Tenkuubashi Shou'dur. 

Bazı bilinmezlerin açığa çıkması ile Akira kendisini gerçeklerin içerisinde buldu. Üstelik geçmişte babasının ölümünde sakalan perde ise açılmıştı. Bu gerçeklerin ardından ise yapması gerekeni yapıp Özel Çevik Kuvvet Timi'ne girmek için zorlu test sınavına girecekti. 

Öncelikle bu manga serisinin kendisine has konusunu çok beğendim. Dünyalılar ve uzaylıların bir arada yaşaması, olayların dünyada geçmesi ve ana karakterin tanık olduğu her olayda okuyucuyu gülümseten tepkiler vermesi manganın daha da akıcı olmasını sağlamış bana göre.

Manganın devam kitaplarında Akira'nın verdiği karardan sonraki hayatında neler yaşanacağı ve geçmişte yaşananların yavaş yavaş ortaya çıkacağını düşünüyorum. Benim için farklı bir deneyime imza attı Tokyo Uzaylıları. Serinin devamını merakla bekliyorum.

Eğer fantastik türde eserler okumaktan hoşlanıyorsanız ve mangalara ilginiz varsa bu seriye mutlaka bir şans vermenizi isterim.

Sam, üçüncü kitapta hiç bilmediği bir deneyimin kapısını aralayacak: Arkadaşlıktan öte ilişki fikri. Daha önce aklına gelmeyen düşünceler kafasında dönerken vücudunun tepkilerinin çizimi ve olay örgüsü okuyucuda merak uyandırıyor. Aynı zamanda yan karakterlerin de geçmişte yaşadıkları olaylara serinin üçüncü kitabında da değinilmesi benim hoşuma giden unsurlardan sadece bir tanesi.

Öncelikle bu seriye başlamak isterseniz mutlaka serinin ilk kitabından başlamalısınız. İkinci veya üçüncü kitaptan başladığınızda olay örgüsü havada kalacaktır ve ana konu net bir şekilde anlaşılmayacaktır. Çünkü ikinci ve üçüncü kitapta daha çok karakterlerin özellikle de Sam'in sosyal gelişimine şahit olurken ilk kitapta sosyal medyanın insan üzerinde yarattığı sarsıcı sonuç irdelenmektedir.

Bu serinin bana göre en güzel yanlarından birisi de sayfaları çevirdiğimde sanki çizgi film/anime izliyormuşum gibi hissetmem. Bu his benim için güzel bir zaman geçirmemi sağlarken ayrıca çizgi romandaki karakterlerin neler hissettiğini ve düşündüklerini de anlamama yardımcı oluyor. Let's Play serisinin çizimleri ve kurgunun gidişatının bu etkiyi bende yarattığını düşünüyorum.

Kaygı, utanma, yanlış anlaşılma, öfke, korku, sevinç ve birçok duyguya sahip karakterlerin aslında görünenden ne kadar farklı olduğunu da gösteriyor yazar. Bireylerin herkes tarafından sevilmesi ve daha birçok nedenden kendi hislerini kamufle etmek için bambaşka birisi gibi davranmasını Sam ve çevresi ile aktarılmasına şahit olmaya değer. 

Serinin dördüncü kitabında Sam'ın ve yan karakterlerin hayatlarında neler olacak diye düşünerek kapattım kitabı.

Eğer çizgi roman okumaktan hoşlanıyorsanız veya çizgi romana başlayacaksınız bu seriye bir şans verebilirsiniz.

Let's Play Volume 1 (Oyun Başlasın) Kitap Yorumu

Let's Play Volume 2 (Oyun Başlasın) Kitap Yorumu

Yazar, Kore'deki bir yayınevinin sosyal medya yöneticiliği yapmaktadır, bu işte başarılı olmasına rağmen içinde her zaman yer alan depresyon onun ruhunu ve düşüncelerini ele geçirdiğinde kendisi için ilk adımı atarak psikiyatriste gider. Yazar sosyal çevresine karşı takındığı maske, çevresi tarafından depresyonda olmadığını düşündürebilir ancak her bir bölümde depresyonun izleri mevcut. Yapılan eylemlerin ince eleyip sık dokuyarak yazarın zihinde canlanması, çevresinde bulunan kişilerin söyledikleri veya söylemekleri her bir şeyin detaylıca kötü yönden analiz edilmesi, ruhsal mutsuzluk gibi durumlar psikiyatristi ile paylaştığı birçok anısında mevcut.

"Mutsuzluk yağ gibi üste çıkarken mutluluk dibe çöküyor. Fakat ikisini de içinde bulunduran kaba hayat diyor ve tam da burada teselli ve neşe buluyoruz."

Yazarın bu seansları ses kaydı almasından dolayı seansların olduğu yerler diyaloglar şeklinde ilerlemektedir. Diyaloglarda yazarın kendi eylemleri hakkında daha sonrasında neler düşündüğünü hiçbir sansür uygulamadan kaleme alması belki de kitabın bilinirliğini arttırdı.

"Bir şeyin farkında olmak doğru yöne doğru ilk adımdır."

Kendi hayatını ve davranışlarının nedenini sorgulayabilmek için aldığı bu kararın ondaki etkisini de kitabın son sayfalarında sunmuş. Benim için bu son kısımlar daha düşündürücü oldu, çünkü bir bireyin yaşam ve düşünce şeklini yeniden tartması kolay bir eylem değildir.

"Bu anılar bana “Bu kişi değişti” kelimelerinin bazı durumlarda tamamen boş olduğunu düşündürüyor; birisinin daima aynı şekilde kalmasını ya da tutarlı bir şekilde davranmasını beklememin o kişi üstünde büyük bir yük oluşturduğunu fark ettim sonunda."

Eserle ilgili söyleyebileceğim bir diğer konu ise gerçek yaşamın ele alındığı bilinci ile okunması gerektiği yönünde olur. Kişisel gelişim olarak değil, yazarın hayata bakış açısının sunulduğu ve bu sunuşda kendi hayatınızı irdeleyebileceğiniz bir yoldaş gibi düşünebilirsiniz bu eser. Yol arkadaşlığı yaparken yargılanma ve başka bireylerin neler düşündüğü, yetiştirilme tarzı gibi etkenlerin bireyin karar verme eylemi üzerindeki bilinmeyen etkisini fark edeceğiniz bir kılavuz. Aynı zamanda yaşananlar ve düşünceler edebi bir dile gerek duyulmadan kaleme alınmış. Çok bilinen bir eser olduğu için de bu kitabı yazarın iç döküşü olarak okursanız beklentinizi karşılayabileceğini düşünüyorum.