Bazı gerçeklerin açığa çıktığına kitabın sonlarında şahit olacağınız bir eser Torani. İlk başlarda gizemin korunduğu bu kitapta olayların gidişatını okurken geçmiş ile de karşılacaksınız. Aslında Torani serinin ikinci kitabı. Ben ilk kitap olan Mori'yi henüz okumadım. Bu yüzden isimleri aklımda tutarken biraz zorlandım ancak kitabın ilerleyen kısımlarında bütün taşlar yerine oturdu.
Mori ve Dicle'nin suda boğulmalarını engelleyen doktor Özlem'in hastane bahçesi bırakılması ile hikaye başlıyor veya devam ediyor. Özlem'in de bu kasabayı ziyaret etmesi tesadüf değil. Bunu da kitabın ilerleyen sayfalarında net bir şekilde anlıyoruz. Özlem'in kasabada tanıdığı veya akrabası olmadığı için hastanenin başhekimi Melike onu evinde ağırlıyor. Bu ağırlamada ise Melike kimseye anlatamadığı duygularını Özlem'e anlatırken buluyor.
Bu sohbetleri okurken kendimi onların yanında hissettim. Dile getirelemeyen ancak çoğu kişi tarafından bilenen sözleri eserin içerisinde okumak hoşuma gitti.
"Acının kökü vardır, onu çıkarmanın yolu kendini affetmektir. Bu da duyguları genişletmekle olur. Bu noktada devreye sanat giriyor, özgür düşünmenin alanını genişletiyor. Kendini seninle kıranları anlamanı sağlıyor veya onları görmeni. Hepimizin ayrıkı bir damarı var ama bazılarımızda bu damar çok belirgin, o farkındalığı orada görmeyi seviyorum."
Başhekim Melike güçlü bir kadın. Özellikle kitabın sonlarına doğru bunu daha iyi anlıyorsunuz. Kitapta yer alan her bir karakterin incelikle işlenerek romana aktarmış yazar.
Yazarın olayların gerçekleştiği yerlerin hem mekan olarak hem de sosyolojik kültürünü bilmesi okuyucuya o yerleri gözünde canlandırmasını sağlıyor. Özellikle töre, cinayet, aşk ve insan davranışını bir bütünlük çerçevesinde anlatmasını beğendim.
"Bir duygu davranış yaratmıyorsa o köklü değil, yüzeyseldir."
Kitabın sonu bende devamının geleceği hissi uyandırdı. Severek okuduğum ve beni düşündüren bir roman oldu. Özellikle son kısımlarını merakla okudum.