Sıddıka Zeynep Bozkuş İnsan Çiftliği Dönüşüm Hikayeleri

18:09:00

Bir yerde yürüdüğünüzü hayal edin. Ara sokağa giriyorsunuz ve etrafınızda bir sürü canlı. Canlı dememim nedeni yaşayan tüm canlılardan bahsetmek istememden dolayı. Her canlının yaşamı birbirinden farklıdır. Her canlı yaşamında zorluklar yaşar ve bu zorluklarla mücadelesi farklıdır. Hayat nedir?  Bu dünya gerçek mi? Hayallerimiz yaşamımızı etkiliyor mu?

İçinde yirmi dört tane hikaye bulunan bir kitap. Bu hikayelerde dikkatimi çeken durum kurmaca ile gerçeğin içi içe harmanlanması oldu. Gerçek hayatın izlerinin arkasında hayal gücünün kurmacası. Hayat da böyle değil midir; ne yaşarsak yaşayalım düşüncelerimizi, hayal gücümüzü hep yanımızda götürürüz.

Hikayelerde dikkatimi çeken diğer durum ise yazar vermek istediği mesajları hikayelerinin aralarına serpiştirmesi oldu. Sanki okuyucuya "Mesajı bulacağını biliyorum. Okuyunca beni anlayacaksın." diyordu. 

Aile, teknoloji, insan ilişkisi, zengin ve fakir çatışması, insanın kendi ile ilişkisi (bu konuyu işlemesini sevdim çünkü insanın kendini kendi olduğu için kabul etmesi gerekir. Artıları ve eksileriyle.), doğanın güzelliği, aşk, topraklara duyulan özlem konularını hikayelerinde harmanlamış.

Öykü türünden kitaplar okumayı seviyorsanız seveceğinizi düşündüğüm bir kitap. Ancak öykü türüne yeni başlayacak bir kişi için kurmaca ve gerçeğin iç içe olması okuyucuyu yorabileceğini düşünüyorum.  

Gelelim öyküleri ayrıntılı inceleme;

ilk öykü Gazoz Kapakları. 1978 yılında Nişantaşı.

"Nişantaşı'nda vakit sabah serinliği... Bir elinde misket torbası, diğer elinde ekmeğiyle kocaman naylon terlikli  bir yavrucak kapıda. Bakmayın yavrucak dediğime siz. Öyle başına vurup ekmeği alacak bir velet değil ha! Her gün akşama kadar soğuk taşlarda oturur, o dönem yalnız, zengin çocuklarının satın alabileceği, kapaklarını da sokağa fırlattığı gazozların bitmesini öylece gözler; sonra bu kapakları toplayıp saatlerce taşla ezer, ezer, ezer, biriktirirdi. Akşam olunca hepsini tek tek sayar, bez torbaya büzer, yastığının altına koycuğu hazineleriyle dünyanın en zengin çocuğu olurdu."

O gün Nişantaşı iki çocuğun yaptığı takasa şahit olur. Spor ayakkabı ve gazoz kapakları. fakat bu takas öğrenildiğinde işler değişir.

İkinci öykü Nankör Kedi. Kediler nankör müdür? Yoksa nankör olan insanlar mıdır? Bunu bir de yıllarca ona ait olan bir yerde bulunan bir kediden dinleyelim.

Üçüncü öykü Umay. 
"Hayat küçük ve önemsiz olanda gizlidir, yuvasını buralara yapar." Georgi Gospodinov

Kadın düşündü. Küçük olanlar ve önemsiz olanlar neydi? Kadınlara anlamak zor muydu?

Dördüncü öykü Topuk. Yürümek. Basamakları inip çıkmak. Yukarda durmak mı önemli yoksa aşağıda durmak mı? Peki topuklar kadına neden gülüyor? Bu durum kadının hoşuna gitmedi. 

Beşinci öykü Terapsikopat. Yüzleşme vaktiydi. Aynaya baktığında gördükleri onu korkutmuştu. Belki de en zoruydu bu. Kendi ile yüzleşmek. Peki onu ne mutlu eder?  Hayat nedir?

Altıncı öykü Sonradan Gurme. Göbekli orta yaşlı bir adam her zaman aynı mekana gider. Fakat gittiği yerin kepenkleri indiğinde ne yapacağını bilemez.

Yedinci öykü Kabus Gibi. Bazen duyduğumuz bir şeyleri duymamazlığa geliriz. Hayata devam ederiz. Bu bir çırpınış mıdır? Yoksa kendini saklama mı? Duyduğu şey kendi ile ilgiliydi. fakat sessiz de kalmak istemiyordu.

"Off, ne zor aynadaki benle hemfikir olup, ben olup çıkabilmek bazen."

Sekizinci öykü Pervaz. Atların kişnemesi, sarhoşların sesleri sadece Süha'nın pervazlarından duyuluyordu. Yaşanmışlıklarla alakası var mıydı?

Dokuzuncu öykü O, Bilmiyordu. Meryem kasabanın en iyi terzisi olduğundan hayat onu şehre götürmüştür. Kendisini bir anda kasabada bulur. Fakat o bazı şeyleri bilmiyordu.

Onuncu öykü Mavi Ladin. Mavi Ladin'i söküp köydeki evin bahçesine dikecek adam. Peki ya onlar topraklarından sökülüp gelmediler mi buraya?

"Vicdanlar doğuştan mıdır? yoksa aldığımız tinsel kültürün bilinçaltımızda uyandırdığı yankılar mıdır?"

On birinci öykü Maskesiz Balo. aracını yokuştan salarken belki de olanlardan habersizdi. Onu izleyenden habersiz. iki ayrı dünya iki ayrı hayat.

On ikinci öykü Kaynanam Sömestir Tatilinde. Vedat Bey haftanın yedi günü üç ayrı yerde çalışan atanamamış biri. Sömestr tatilinde eşi ile istanbul'u gezmeyi planlarken bir anda kaynanası geliyor.

On üçüncü öykü Hiç. Genç adam kar yağarken anılara doğru sürükleniyor. Gecenin ilerleyen saati ve beklenmeyen kişiler de ona eşlik ediyor.

"Her çocuğun masal dünyasına girmeye hakkı olmalıydı. Hayır girmek yetmez, masal gibi bir çocukluğu olmalıydı onların."

On dördüncü öykü Estetik Haz. Kitapların boylarının aynı olması mı estetik haz yoksa kitapçıktaki kitapların içeriği mi?

On beşinci öykü Emanet Organ. O hatırlıyordu. Peki ya yıllar önce verdiği emanete gözü gibi bakmış mıdır? Yıllar sonra istediği şeyi yapacak mıdır? Emaneti ona geri verecek midir?

On altıncı öykü Dönüp Duran. Tren gelmek üzere. O içindeki -dım-tıs-dım-tıs ile dönmeye devam ediyor. Çaresiz bir kuş gibi dönüp duran izmarit. Neden dönüp duruyor?

On yedinci öykü Aile grubu. Teknolojinin gelişmesiyle aile kavramına ne oldu? Teknoloji ile iç içe olan aile. Peki teknoloji ile arası olmayan yedi yaşındaki Mert? 

On sekizinci öykü Bir Kadın Saçlarından Kesildi. melek adamın gömleğini ütülerken zamanın artık kendisi için çalışması gerektiğine karar verir. kendi isteği olmalıydı. Melek on u kadın olarak görmeyen birisiyle evliydi. Peki melek ne yapmalıydı? 

On dokuzuncu öykü Damdakinin oğlu. O, annesi ve dayısı köylerine doğru yolculuğa çıkarlar. Bu yolculukta yaşananlar anlatılır.

Yriminci öykü Çakmak. Birbirini anlamayan belki de anlamaya çalışmayan evli bir çiftin hikayesi.

Yirmi birinci öykü Badem Ağacı. Tanem hanım ile Halil bey elli yıla aşkın bir ömür devretmişler. Tabiatın güzelliklerini Tanem hanım görürken Halil bey görmek istemez. Peki ya ne farkı vardı bademin diğer kuruyemişlerden?

Yirmi ikinci öykü Aydın. Berber dükkanında sıra bekleyen kişiler. küçük bir çocuğun saçlarını nasıl kesecekler? aydın ne yapmalıydı?

Yirmi üçüncü öykü Taş-At. Bir çocuğun camide yaşadıklarını anlatır.

Yirmi dördüncü öykü Şeytanla Dans (uzun hikaye). O gece olanlara merakına daha da yenik düştü Cemal. Annesi Senem ile yaşayan Cemal, mahallenin ayyaş olarak bildiği bu adamların ne yaptığını merak ederdi. bu merak sonrasında hayatlarındaki değişimi okuyoruz.

"Demek insan derin bakınca, yüzeyseli görmüyordu."








You Might Also Like

0 yorum