Hayatımın amacı ne? Kişisel yolculuğumu nasıl yapmam gerekir ? gibi sorular soruyorsanız bu kitabı okuduktan sonra cevapların hepsini bulacaksınız dersem bana: "Daha neler abartma." diyeceksiniz. Bu yüzden ben de en azından kişisel yolculuğunuzun ilk adımını atacağınızı söylesem yalan olmaz.
Bir gece, yıkık bir kilise bahçesinde firavun incir ağacı altında uyurken rüyasında Mısır Piramitleri’nde hazine bulduğunu görür. Rüyasını falcı bir kadına yorumlatır. Kadın, orada gerçekten bir hazine bulacağını söyler ve bulduğu hazinenin onda birini kendisine vermesini ister. Bunun üzerine Santiago, rüyasını ciddiye almamaya karar vererek yoluna devam eder.
Santiago, bir gün kasabada bilge bir adamla tanışır. Adam Santiago hakkında doğru tahminlerde bulunmaktadır. Salem Kralı olduğunu söyleyen yaşlı adam, Santiago’ya yaşamın gizemleri hakkında bir çok şey anlatır. Bunun üzerine Santiago, yaşlı adama rüyasından bahseder.
Santiago, hem falcı kadından hem de yaşlı adamdan aldığı tavsiyelere uyarak koyun sürüsünü satıp Mısır Piramitleri’ne gitmek üzere yola düşer.
İlk başta bu kişisel yolcuğu yazar, bir olay örgüsüyle harmanlamış. Gezgin olmak isteyen ve mutluluğu dünyanın farklı yerlerinde bulacağına inanan çoban Santiago’nun hazine bulmak için İspanya’dan Mısır piramitlerine olan yolculuğunun hikayesini anlatıyor. Santiago'nun kişisel yolcuğu ile aslında kendi kişisel yolcuğumuzun en büyük adımını onunla atmamızı sağlamış yazar.
Asıl soruya geliyorum: "Bu kişisel yolculuğu ya da kitaptaki değişiyle "Kişisel Menkıbe"ye nasıl ulaşacağız?"
"Senin her zaman gerçekleştirmek istediğin şeydir. Hepimiz, gençken, Kişisel Menkıbe'mizin ne olduğunu biliriz.
Hayatın bu döneminde, her şey açık seçiktir, her şey mümkündür ve hayal kurmaktan, hayatında gerçekleştirmek istediği şeylerin olmasını istemekten korkmaz. Ama zaman geçtikçe, gizemli bir güç, Kişisel Menkıbe'nin gerçekleştirilmesinin olanaksız olduğunu kanıtlamaya başlar.
Olumsuz gibi görünen güçlerdir bunlar, ama aslında sana Kişisel Menkıbe'ni nasıl gerçekleştireceğini öğretirler. Zihnini ve iradeni bunlar hazırlar, çünkü dünyada bir büyük gerçek vardır: Kim olursan ol, ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman, Evrenin Ruhu'nda bu istek oluşur. Bu senin yeryüzündeki özel görevindir.
Kendi Kişisel Menkibe'sini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür."
İlk başta kendi Kişisel Menkıbe'nizi bulmakla başlayın bu göreve. Zaten hayatınızda ipucu vardır. Bu Kişisel Menkibe'niz için bir şeylerden fedakar etmeniz gerekiyorsa sizin için önemli bir şeyse bazı durumlarda fedakarlık yapın. Yoksa ilerde pişman olabilirsiniz.
Gelelim kitaptaki olay örgüsüne:
Santiago, rahip olması için ailesi tarafından papaz okuluna gönderilmiştir. Endülüs’te yaşayan Santiago, bir yandan okula devam etmekte, bir yandan çobanlık yapmaktadır. Koyunları otlatmaya götürdüğü için Endülüs dağlarını gezme imkanı elde etmektedir.
Bir süre sonra Endülüs’ten sıkılan Santiago, dünyanın gizemli yerlerini gezip görmek istemektedir. Babası Santiago’nun da kendisi gibi peder olmasını istemektedir. Ama Santiago, hayatı kilisede yaşayarak değil, Dünyayı gezip görerek öğrenebileceğini düşünmektedir.
Santiago, on altı yaşına geldiğinde babasıyla konuşarak rahip olmak yerine gezgin olmak istediğini söyler. Bunun üzerine babası, Santiago’ya içinde üç adet altın olan bir kese vererek dünyayı dolaşmasına izin verir.
Santiago, yüreğinin sesini dinleyerek yollara düşer. Babasının verdiği altınlardan biriyle bir koyun sürüsü satın alır. Bu koyun sürüsü onun yol göstericisidir. Koyunlar nereye giderse o da oraya gitmektedir.
Bir süre sonra Endülüs’ten sıkılan Santiago, dünyanın gizemli yerlerini gezip görmek istemektedir. Babası Santiago’nun da kendisi gibi peder olmasını istemektedir. Ama Santiago, hayatı kilisede yaşayarak değil, Dünyayı gezip görerek öğrenebileceğini düşünmektedir.
Santiago, on altı yaşına geldiğinde babasıyla konuşarak rahip olmak yerine gezgin olmak istediğini söyler. Bunun üzerine babası, Santiago’ya içinde üç adet altın olan bir kese vererek dünyayı dolaşmasına izin verir.
Santiago, yüreğinin sesini dinleyerek yollara düşer. Babasının verdiği altınlardan biriyle bir koyun sürüsü satın alır. Bu koyun sürüsü onun yol göstericisidir. Koyunlar nereye giderse o da oraya gitmektedir.
Bir gece, yıkık bir kilise bahçesinde firavun incir ağacı altında uyurken rüyasında Mısır Piramitleri’nde hazine bulduğunu görür. Rüyasını falcı bir kadına yorumlatır. Kadın, orada gerçekten bir hazine bulacağını söyler ve bulduğu hazinenin onda birini kendisine vermesini ister. Bunun üzerine Santiago, rüyasını ciddiye almamaya karar vererek yoluna devam eder.
Santiago, bir gün kasabada bilge bir adamla tanışır. Adam Santiago hakkında doğru tahminlerde bulunmaktadır. Salem Kralı olduğunu söyleyen yaşlı adam, Santiago’ya yaşamın gizemleri hakkında bir çok şey anlatır. Bunun üzerine Santiago, yaşlı adama rüyasından bahseder.
Santiago, hem falcı kadından hem de yaşlı adamdan aldığı tavsiyelere uyarak koyun sürüsünü satıp Mısır Piramitleri’ne gitmek üzere yola düşer.
Santiago, Kişisel Menkıbe'sini gerçekleştirmek için bir şeylerden fedakar etmiştir. Eğer sizinde hayalleriniz veya amaçlarınız için yapacağınız fedakarlıklar hayallerinize yaklaşmak için bir adım olabilir.
"Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor,"
"Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, insan her zaman yeni dostlar edinir., İnsan her zaman ayni insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar.İyi,ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar.Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır.Çünkü,efendim,herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini bildiğine inanır.Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatının nasıl yasaması gerektiğini kesinlikle bilmez."
"Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla görmeyiz onları."
"Bir şeye karar vermek başlangıçtan başka bir şey değildir. İnsan bir şeye karar verdiği zaman, karar verdiği sırada hiç öngörmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru, şiddetli bir akıntıya kapılıp gidiyordu."
"Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun...çünkü hayat , yaşamakta olduğumuz andan ibarettir ve sadece budur."
"Sözcüklerinde ötesinde bir dil var...Sözcüklere gereksinim duymayan bu dili çözümlemeyi öğrenmeyi başarırsam,dünyayı kavramayı başaracağım."
"Delikanlı ile Bilge'nin Öyküsü : Kaşıktaki Yağ
Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış.Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış.Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş. Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da . varmış.Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.“Ama, sizden bir ricada bulunacağım,” diye eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.“Güzel” demiş bilge, “Peki, yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvan başının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?”Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.“Öyleyse git, evrenin harikalarını tanı.” demiş ona bilge. “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş.Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini tüm ayrıntılarıyla anlatmış. “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge.Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.“Peki” demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, “Sana verebileceğim tek öğüt . var.
Mutluluğun gizi dünyanın tüm harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan..."
Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış.Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış.Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş. Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da . varmış.Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.“Ama, sizden bir ricada bulunacağım,” diye eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.“Güzel” demiş bilge, “Peki, yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvan başının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?”Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.“Öyleyse git, evrenin harikalarını tanı.” demiş ona bilge. “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş.Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini tüm ayrıntılarıyla anlatmış. “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge.Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.“Peki” demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, “Sana verebileceğim tek öğüt . var.
Mutluluğun gizi dünyanın tüm harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan..."
''Bulunduğum yerden,'' diye yanıtladı Güneş, ''Evrenin Ruhu'nu görebiliyorum. Benim ruhumla iletişim halindedir ve ikimiz, birlikte, bitkileri büyütüp gölge arayan koyunları yürütürüz. Bulunduğum yerden (ve Dünya'dan çok uzaktayım), sevmeyi öğrendim. Dünya'ya biraz daha yaklaşacak olsam, üzerinde bulunan her şeyin yok olacağını ve Evrenin Ruhu'nun yok olacağını biliyorum. Bu nedenle karşılıklı bakışmakla yetiniyoruz ve birbirimizi seviyoruz: Ben ona hayat ve ısı veriyorum, o da bana yaşama nedeni veriyor.''
"Yüreğim acı çekmekten korkuyor," dedi bir gece Simyacı'ya, aysız gökyüzüne bakarlarken. "
"Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı, Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır."
"Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı, Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır."