Okuduğum, dinlediğim veya izlediğim her gerçek hikaye beni derinden etkilemiştir. Tıpkı Kader Gayrete Aşıktır eserinde olduğu gibi.. Kitabın kapağında "Yaşanmış, gerçek bir hikaye.." yazısını gördüğümde sayfaları hemen çevirmeye başladım.
Eser, bizileri bir konferans salonuna götürüyor. Adım adılacak yer olmayan salonda Erkut seyirciye bir hikaye anlatacaktır. Hikaye uzun olduğu için seyircilerin erkenden gelmesini istemiştir. O söze başladığında zaman, gerçek hikayenin anlatılması için kendisini belli ederek ilerliyordu.
Erkut'un anlattığı hikayedeki Ali Ağa'yı tanımlamak için gaddar bir baba kelimesi az kalır. İki kızına da gün yüzü göstermeyen Ali Ağa, küçük kızı Deniz'i evlendirmeye karar vermiştir. Kendisi karar vermişse kızların diyecek bir şeyi yoktur, onun sözü sözdür mottosuyla ilerlediği için Deniz'in ne düşündüğü önemli bile değildi. Düğün günü Kerem adındaki birisiyle sırf gözleri mavi diye kaçmaya karar verir Deniz. Hani yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyimi tam olarak onun durumu için geçerli. Her şeyin kendisi için daha da güzel olacağını sanan Deniz, cicim ayları bittiğinde ve Ali Ağa kendisini affetmediğinde Kerem'in gerçek yüzü ile karşılaşır. Alkolik Kerem oğluna ve karısına yaşattıklarını okurken içim sızladı. Bir annenin çaresizliğini buram buram hissederken bir babanın evladına bu şekilde nasıl davranabileceğini aklım almadı. Gerçek bir yaşam hikayesi olduğu için de okurken sarsıldım.
"Bazı duyguları anlatacak kelimeler yoktur, yetmez. Hiçbir tabirin gücü anlatmaya yetmez, dostum. Kendini onun yerine koy ve düşün..."
Deniz kaçtıktan sonra ablası Merve ise kaderine bırakılmıştı. Kardeşi ile yıllar sonraki karşılaşmaları da küçük oğlu içindi. Babası tarafından ayakları kırılan oğlu eğer ameliyat olmazsa ayakları kesilecekti. Deniz oğlunu ameliyat ettirmeli ve sağlına kavuşturmalıydı. Fakat hiçbir şey istediği gibi sonuçlanmadı. Kerem kendisini daha ne kadar küçültebilir diye düşünürken öz oğluna yaptıkları kolay sindirilecek şeyler değil.
"İnsan başkasının acısına üzüldüğü zaman insandır!"
Kitabın içerisindeki ana fikirleri beğendim. Her bir bireyin engelli adayı olduğunu, her bir çocuk için ailenin önemini yeniden fark edeceksiniz. Özellikle Deniz'in oğlunun yaşadıklarını okurken yaşamdaki zorluklarla ve bazı insanların davranışlarına karşı mücadele etmesine hayran kalacaksınız.
Özellikle kitabın sonu beni düşündürdü. Bu hikayedeki kahramanların yerinde olsaydım ne yapardım diye kendime sordum. Umudun ve vazgeçmemenin direncinin her olayda hissedildiği, iyiliğin gülümsemesini eğer siz görebiliyorsanız orada olduğunu hatırlatan ve herkesin okuması gereken bir kitap.