Hayatımızda yaşadığımız birçok olay veya durum karşısında çıkan zorluklarla baş etme yöntemimiz kişiden kişiye göre değişiyor. Mesela ben genelde o sorunlardan ya kaçardım ya da sinirlenirdim niye başıma geliyor diye. Ama aslında o zor durumlar veya olaylar bizi başarılı biri ya da hayatını normal bir şekilde yaşayanlar olarak ayırıyor. Peki biz bu zorluklardan neden kaçıyoruz (Ben de dahil) ?
İşte bu kitap da sizin hayatınızda yaşadıklarınız karşısında aldığınız kararların hayatınızı nasıl etkileyebildiğinden bahsediyor. Neden zorluklardan kaçıyoruz ? Neden zor bir durum karşısında pes ediyoruz ? Ya da başarılı olmak istiyoruz ama bunun için çaba sarf etmiyoruz ?
Bernard Shaw"Dünyada değişiklik yapmakta başarılı olanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır."
Gelin birlikte nedenlerine bakalım. İlk nedenlerden biri ATALET. Peki nedir Atalet ? "Ataletin kelime anlamı 'eylemsizlik hali'dir. Bir insan bir işi yapması gerektiğini biliyor, niçin yapması gerektiğini biliyor, isterse nasıl yapabileceğini biliyor, yapmazsa ne kaybedeceğini biliyor, yaparsa ne kazanacağını biliyor ama yine de yapmıyorsa, o kişi atalet halinde yaşıyor demektir."
Herkesin hayatında yapması gereken bir çok iş var. Benim de var. Bazen yapmak istemiyorum fakat yapmazsam hayatımın zorlaşacağını biliyorum. Bu yüzden de istemesem de yapıyorum. Ama istemediğim bir şeyi yaparken motivasyonumu artırıcı unsurlar kullanıyorum. Örneğin; ders çalışmaktan nefret ederim ama başarılı olmayı çok seviyorum. Bu yüzden de mecburen ders çalışmam gerektiğini biliyorum. Ben de ders çalışmayı kendimce eğlenceli hale getiriyorum. Defterlerimi rengarenk kalemlerle yazıyorum (Gerçekten rengarenk). Veya o derse girerek anlamadığım şeyi o anda anlamaya çalışıyorum. Siz de yapmakta zorlandığınız bir olayı ya da durumu kendinizce eğlenceli hale getirmeye çalışın.
Bir diğer neden de Cam Tavan Sendromu. Peki nedir bu ?
“Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda ise aklınız bu sefer de yapmak üzere ve çözümler bulma doğrultusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar.” diyor Dr. David J. Schwartz.
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel “burada 30 cm’den fazla zıplanamaz inancı” varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denilmektedir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır.
Cam tavan sendromunun bir diğer ifadesi “Öğrenilmiş çaresizlik”tir. Kişinin davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesinden sonra, davranışlarıyla olumsuz sonucu ortadan kaldırabileceği durumlarda gereken çabayı gösterememesi olarak tanımlanır.
Öğrenilmiş çaresizlik bir nevi kabullenme durumudur. Elinizden bir şey gelmeyeceğini bilme, kabullenme ve kendinizi pasifize etme durumudur. Kontrol edemediği çevre ve olaylarla durmaksızın muhatap olan insanlar, içlerinde bulundukları durumu değiştireceklerine olan inançlarını yitirir ve özgüvenlerini kaybetmeye başlarlar. Özgüven kaybı da zamanla diğer insanlara olan güvenin yitirilmesi, isteseler değiştirebilecekleri çevre ve olaylar karşısında da pasif ve umutsuz bir hale bürünülmesi, zamanla içe kapanıklık, sosyallikten soyutlanma, kendi kendine yetememe, depresyon gibi rahatsızlıklara yol açabilir.
Çaresizlik öğrenilebildiği gibi bütün zincirler kırılıp çare de öğrenilebilir. Beyinlerimizdeki bariyerleri fark edebilmek bu noktada çok önemlidir. Hayat ve şartlar sabit değildir. İnsan değişime gelişime açık bir varlıktır ve benzer durumlarda aynı sonucun alınması her zaman mümkün değildir. Bu noktada zincirlerimizi fark edip kırmak için çaresizlik içeren her düşüncenin üzerine gitmeli, önce beynimizi sonra ruhumuzu özgür bırakabilmeliyiz. Aslına bakarsanız hemen şimdi, yapamayacağımızı düşündüğümüz her şeyi gözden geçirme vaktidir diyebiliriz.
Her şey kendimizde başlayıp kendimizde bitiyor. Çaresizliğin girdabına kapılıp majör depresyon, manik depresif, şizofren vs. gibi bazı etiketleri gidip de bir yerlerden satın almak yerine pozitif düşünerek ve “Ben istersem aşamayacağım engel yoktur!!!” düşünce yapısını beynimize yerleştirerek, kazıyarak pozitif komutlarla beynimizi besleyerek Çare BİZ olabiliriz.
Öğrenilmiş çaresizlik, çaresizlikten daha tehlikeli bir durumdur. Çaresizken çaresiz olduğunuzu bilirsiniz. Fakat çaresizliği öğrendiğiniz zaman çaresizlik sürecini uzatmış olur ve yaşayan bir ölü haline gelirsiniz. Yapabileceğiniz tek şey kendi zavallılığınıza kanlı gözyaşı dökmek ve her şeye son verme isteği yaşamaktır. Çaresizlik öğrenildiğinde “yapamıyorum, nasıl yapacağımı bilmiyorum, ben başaramam, yapamayacağımı biliyorum” gibi olumsuz cümleler telaffuz edilmeye başlanır. Kişi çaba harcamaktan vazgeçer, olumsuz uyaranlara pasif bir şekilde maruz kalmaya devam eder. Yapabileceğini gösteren her şeyi reddeder. Bu durumda şunu bilmek çok önemlidir. İnsan çaresizliği öğrenebileceği gibi güçlülüğü de öğrenir.
Kendimden örnek vermem gerekirse lisede Fransızca dersim çok kötüydü. 45 almam gerekiyorsa 45, 50 almam gerekiyorsa 50 alırdım. Daha fazlası için uğraşmazdım. Okuldaki hocalarım bile benden umudu kesmişti. Veli toplantısında anneme "Fransızcası kötü çaba göstermiyor." deyip yollarlardı. Bir gün annemin yanında, Fransız hocamla Fransızca konuştuğunuzu duyunca çok şaşırdı ve "Senin Fransızca kötü falan değil çok güzel konuşuyorsun." dedi. İşte bu öğrenilmiş çaresizlik. Kendime yapamam yapamam deyip sınırlarımı çizdim. Halbuki yapabileceğim bir şeyi kendi ellerimle engelledim. Bunun gibi örnekler hepimiz hayatında var. Önemli olan bunlardan ders çıkarıp kendimizi daha da güçlendirmemiz gerekir. Unutmayın bu hayata bir kere geliyorsunuz ve zaman akıp gidiyor. Kendinize üzülmek yerine yapabileceğiniz veya istediğiniz (hayal ettiğiniz) şeylerin listesini çıkartıp uygulamaya başlamalısınız. Hemen olacak diye bir şey yok. yavaş yavaş da olabilir. sakın olmuyor diye pes etmeyin !
"Başarı üniversitesinden mezun olmak için hatalar fakültesinden ders almak gerekebilir."
İşte bu kitap da sizin hayatınızda yaşadıklarınız karşısında aldığınız kararların hayatınızı nasıl etkileyebildiğinden bahsediyor. Neden zorluklardan kaçıyoruz ? Neden zor bir durum karşısında pes ediyoruz ? Ya da başarılı olmak istiyoruz ama bunun için çaba sarf etmiyoruz ?
Bernard Shaw"Dünyada değişiklik yapmakta başarılı olanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır."
Herkesin hayatında yapması gereken bir çok iş var. Benim de var. Bazen yapmak istemiyorum fakat yapmazsam hayatımın zorlaşacağını biliyorum. Bu yüzden de istemesem de yapıyorum. Ama istemediğim bir şeyi yaparken motivasyonumu artırıcı unsurlar kullanıyorum. Örneğin; ders çalışmaktan nefret ederim ama başarılı olmayı çok seviyorum. Bu yüzden de mecburen ders çalışmam gerektiğini biliyorum. Ben de ders çalışmayı kendimce eğlenceli hale getiriyorum. Defterlerimi rengarenk kalemlerle yazıyorum (Gerçekten rengarenk). Veya o derse girerek anlamadığım şeyi o anda anlamaya çalışıyorum. Siz de yapmakta zorlandığınız bir olayı ya da durumu kendinizce eğlenceli hale getirmeye çalışın.
Bir diğer neden de Cam Tavan Sendromu. Peki nedir bu ?
“Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda ise aklınız bu sefer de yapmak üzere ve çözümler bulma doğrultusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar.” diyor Dr. David J. Schwartz.
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel “burada 30 cm’den fazla zıplanamaz inancı” varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denilmektedir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır.
Cam tavan sendromunun bir diğer ifadesi “Öğrenilmiş çaresizlik”tir. Kişinin davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesinden sonra, davranışlarıyla olumsuz sonucu ortadan kaldırabileceği durumlarda gereken çabayı gösterememesi olarak tanımlanır.
Öğrenilmiş çaresizlik bir nevi kabullenme durumudur. Elinizden bir şey gelmeyeceğini bilme, kabullenme ve kendinizi pasifize etme durumudur. Kontrol edemediği çevre ve olaylarla durmaksızın muhatap olan insanlar, içlerinde bulundukları durumu değiştireceklerine olan inançlarını yitirir ve özgüvenlerini kaybetmeye başlarlar. Özgüven kaybı da zamanla diğer insanlara olan güvenin yitirilmesi, isteseler değiştirebilecekleri çevre ve olaylar karşısında da pasif ve umutsuz bir hale bürünülmesi, zamanla içe kapanıklık, sosyallikten soyutlanma, kendi kendine yetememe, depresyon gibi rahatsızlıklara yol açabilir.
Çaresizlik öğrenilebildiği gibi bütün zincirler kırılıp çare de öğrenilebilir. Beyinlerimizdeki bariyerleri fark edebilmek bu noktada çok önemlidir. Hayat ve şartlar sabit değildir. İnsan değişime gelişime açık bir varlıktır ve benzer durumlarda aynı sonucun alınması her zaman mümkün değildir. Bu noktada zincirlerimizi fark edip kırmak için çaresizlik içeren her düşüncenin üzerine gitmeli, önce beynimizi sonra ruhumuzu özgür bırakabilmeliyiz. Aslına bakarsanız hemen şimdi, yapamayacağımızı düşündüğümüz her şeyi gözden geçirme vaktidir diyebiliriz.
Her şey kendimizde başlayıp kendimizde bitiyor. Çaresizliğin girdabına kapılıp majör depresyon, manik depresif, şizofren vs. gibi bazı etiketleri gidip de bir yerlerden satın almak yerine pozitif düşünerek ve “Ben istersem aşamayacağım engel yoktur!!!” düşünce yapısını beynimize yerleştirerek, kazıyarak pozitif komutlarla beynimizi besleyerek Çare BİZ olabiliriz.
Öğrenilmiş çaresizlik, çaresizlikten daha tehlikeli bir durumdur. Çaresizken çaresiz olduğunuzu bilirsiniz. Fakat çaresizliği öğrendiğiniz zaman çaresizlik sürecini uzatmış olur ve yaşayan bir ölü haline gelirsiniz. Yapabileceğiniz tek şey kendi zavallılığınıza kanlı gözyaşı dökmek ve her şeye son verme isteği yaşamaktır. Çaresizlik öğrenildiğinde “yapamıyorum, nasıl yapacağımı bilmiyorum, ben başaramam, yapamayacağımı biliyorum” gibi olumsuz cümleler telaffuz edilmeye başlanır. Kişi çaba harcamaktan vazgeçer, olumsuz uyaranlara pasif bir şekilde maruz kalmaya devam eder. Yapabileceğini gösteren her şeyi reddeder. Bu durumda şunu bilmek çok önemlidir. İnsan çaresizliği öğrenebileceği gibi güçlülüğü de öğrenir.
Kendimden örnek vermem gerekirse lisede Fransızca dersim çok kötüydü. 45 almam gerekiyorsa 45, 50 almam gerekiyorsa 50 alırdım. Daha fazlası için uğraşmazdım. Okuldaki hocalarım bile benden umudu kesmişti. Veli toplantısında anneme "Fransızcası kötü çaba göstermiyor." deyip yollarlardı. Bir gün annemin yanında, Fransız hocamla Fransızca konuştuğunuzu duyunca çok şaşırdı ve "Senin Fransızca kötü falan değil çok güzel konuşuyorsun." dedi. İşte bu öğrenilmiş çaresizlik. Kendime yapamam yapamam deyip sınırlarımı çizdim. Halbuki yapabileceğim bir şeyi kendi ellerimle engelledim. Bunun gibi örnekler hepimiz hayatında var. Önemli olan bunlardan ders çıkarıp kendimizi daha da güçlendirmemiz gerekir. Unutmayın bu hayata bir kere geliyorsunuz ve zaman akıp gidiyor. Kendinize üzülmek yerine yapabileceğiniz veya istediğiniz (hayal ettiğiniz) şeylerin listesini çıkartıp uygulamaya başlamalısınız. Hemen olacak diye bir şey yok. yavaş yavaş da olabilir. sakın olmuyor diye pes etmeyin !
"Başarı üniversitesinden mezun olmak için hatalar fakültesinden ders almak gerekebilir."