Burcu Bakdur Ham
21:28:00Yazıma Ham kelimesinin anlamından bahsederek başlamak istedim.( Yazar da böyle başlamış kitabına.) Ham; farsçadan dilimize gelen bir sıfat. 5 tane de anlamı var.
- [sıfat] Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
- "Ham elma."
- İşlenmemiş (madde)
- "Ham petrol."
- İdmansız
- "Ham vücutla ancak bu kadar koşabilirim."
- Gerçekleşme kolaylığı veya imkânı olmayan
- "Ham hayal. Ham teklif."
- Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş
- "Ne ham adam!"
Yazar, Ham kelimesinin anlamı ile şiirlerine ve yazılarına derinlik katarak hayatın anlamını okuyucularına aktarmaya çalışmış. Hayata bir kere geliyoruz ama bu hayatı kendi isteklerimiz doğrultusunda değil başkalarının bildiği bize gösterdiği kalıplarla yaşıyoruz. işte Burcu Bakdur bu kalıpların aslında hayatımızı ne kadar etkilediğinden bahseder. Bu kalıplar yüzünden sevgi ile bakamıyoruz dünyaya. Sevgimiz sulanmayan çiçekler gibi soluyor.
Beni en çok etkileyen deneme yazısı Eli ve Sing'in Cennet İnşası oldu. Burada zamanın ilerlemesini, bir yerlere yetişerek ya da bir yerlerde zamanı düşünerek geçirilen hayata bir eleştiri yapılıyor. Şöyle bir düşündüğünüzde haklı değil mi? Zamana göre yaşamaya çalışıyoruz. Zamanı düşünüyoruz. Peki ya sizce zamanı durdurmak mümkün mü? Bu soruyu hem gerçek anlamda hem de mecaz anlamda düşünülmesi gerekir. Mecaz anlamda bence bir insanın kafasında biten bir durum. Zamanı durdurmak bu kadar zor olmamalı. Zamanın hayatın bütününe eklenerek yaşamaya çalışmasını engelleyebilir miyiz? Denememiz gerekir.
Kitaptaki denemelerde mutlak bir son yok. Siz kendi sonunuzu kendiniz yaratıyorsunuz. Sorular sorarak yapıyorsunuz bunu. aslında yazar burada size kendinizi sorgulatmak istiyor. Ne istediğinizi, ne yapacağınızı, ne olduğunu anlamanızı istiyor.
Şiirler de ise yaşanmışlık kokarak hayatta yer almak istiyor. Bu yeri onlara sizin vermenizi bekliyorlar sanki. Ben de böyle bir his uyandırdılar.
Eğer yeni bir kitap arayışındaysanız ve deneme okumaktan hoşlanıyorsanız size önerebilirim.
”Müzik her şeyi güzelleştiriyor. Söylenecekler, söylenmeseler de olur. Müzik zihnini ele geçirdiğinde, bedenini serbest bırakmak, hiçbir şeye hazır olmamak çok güzel.”
"Aklım, özgürlüğü tattığım ilk gün ermeye başladı. Bileğimdeki saati çıkarıp, bisikletimle ebeveynlerimce yasaklanmıış sokaklarda ve toplumca o yaşta bir kız çocuğunun dışarıda olmaması gerektiğine karar verilmiş bir saat aralığında, kulaklığımdan kulağıma "Bu senin hayatın, özgürlüğü seç" diye haykırdığını düşündüğüm, bana çok yabancı bir dilin eşliğindeki çok yüksek sesli müzikle, yokuşlar çıkıp, yokuşlar inip en nihayetinde kaybolduğum gün; saatin kaç olduğunu bilmeyi ömrüm boyunca istemeyeceğim bir yaşam kurmak için ant içtim. saat; bu boktan, ail olmayan, adına utanmadan düzen denilen kaotik sistemi doyuran, ölüm döşeğindeki hastaya son süratle yetişmeye çalışan bir ambulansın alarm sesiydi benim için."
"Kendini tanıyıp bilince insan, bir başkasının küstahlığını çocukluk olarak görebiliyor. Yanlışlık olmasın! Çocukluğum bende baki hala fakat kalbim çocukluk anılarımın üzerine yeni inşaatlar kuruyor... Eskilerde kalan çocukluğumu arkeolojik kazılar yaptığımda buluyor, hatırlıyorum... Biraz vakit geçiyor ve inşaatlara geri dönüyorum, çünkü değişmek güzeldir..."
"Telaş
Zaman bir çocukmuş
Deniz kenarında deniz kabuklarıyla oynayan.
Öyleyse kapat gözlerini,
O aksın, sen biriktir.
Nasılsa hiç gelmedin vaktinde, şimdi gelsen de ben göremeyeceğim seni.
Vakit sen henüz yanıtı aldığında bile,
Su gibi akıp geçmedi mi?
Bana sorma zamanı!
Saniyeleri sayarak geçirmeyeceğim
Geriye kalanları.
Kalanlardan bir anıt falan da yaptırmayacağım.
O akacak,
Ben bakmayacağım.
Aylak aylak gezeceğim,
Kabuğuyla yiyeceğim denizi,
Ağzıma yakışmayan küfürleri
Ayağıma pabuç yapacağım.
Pembe adamlara yeşil kadınlara doyacağım.
Bir uğur böceğinden medet umup
Kurşun gibi yağan doluya
Dolacağım.
Damsız bir bedbaht geyik gibi
Duracağım,
Yolun orta yerinde.
Bana çarpmandan zevk alacak
Seni kekeme edip
Ormanlarla konuşacağım.
Ağzından çıkacağım,
Burnuna gireceğim.
Bir oyun oynayacağım.
Kulakların uğul uğul...
Son sözünün telaşındayken sen,
Saymaya üçten başlayacağım ben.
Son sözünün telaşındayken sen,
Hangi yöne gideceğime karar vereceğim ben.
İki
Bir
Öldün!
Dört
Beş
Kaç hemen!"
" Unutulan yaralar,
Hiç iyileşmiyorlar.
Ve birini öldürebilmek için,
Önce kendi içinde bir şeyler öldürmen gerekiyor."
0 yorum