Han Kang Vejetaryen
20:16:00Vejetaryenliğin, et yemeyen kişiler için söylenen bir terimden çıkarıp bambaşka bir çerçeve üzerinden ilmek ilmek işlenmiş bir eser sunuluyor okuyucuya. Kore kültüründe birçok yemeğin ana malzemelerinden olan hayvani ürünlerin reddedilişini çarpıcı bir bakış açısıyla göstermek istemiş Han Kang. Farklı olmak veya toplumsal normlara baş kaldırma olarak da düşünülebilecek bir eser olan Vejetaryen, insanın düşüncelerinin en derin sınırlarına doğru sorgulayıcı içsel bir keşfe davet ediyor. Bu eser ayrıca 2016 yılında Uluslararası Man Booker Ödülü'nü almıştır.
"Hayalini kurduğu imgeyi, başka biri onun yerine nasıl bulabilirdi ki zaten?"
Bu kitabı sıradan bir evlilik süren Yonğhe'nin gördüğü rüyalardan sonra bir anda et yemeyi bırakması olarak düşünmeden okunması gerekiyor. Yazıldığı dönem olan 2007'lı yıllarda vejetaryenlik yeni popüler olmaya başlamış ve birçok kişi tarafından ise etsiz nasıl yaşanacağı sorgulanmıştır. Bu düşünceler ışığında aslında toplum tarafından kabul edilmeyen bir eylemin gerçekleştirilme isteği de denilebilir Yonğhe'nin vejeteryan olması...
Yonğhe'nin vejetaryen olmaya karar vermesi sadece kendi yaşamını etkilemesi gereken bir unsur olarak görülse de aslında çevresinin bu duruma karşı tepkisini ilk önce kocasının ağzından "Vejetaryen" bölümünde tanık oluyoruz. Yonğhe ile evlenme nedeni olarak onun sıradan bir insan olmasını dile getiren kocasının, eşinin özel bir insan olacağı hiçbir zaman düşünmediği tokat gibi yüzüne çarpıyor okuyucunun.
Vejetaryen olduktan sonra bu kararın toplum ve ailesi tarafından nasıl karşılandığına şahit olurken "birey olmak" eylemini düşündürtmek istemiş yazar.
İkinci bölüm olan "Moğol Lekesi" ise insan vücudunun gizli odalarına yapılan bir ziyaret. Bu bölüm Yonğhe'nin eniştesi tarafından anlatılırken sanat ve şehvetin uç noktaları bitkilerin doğuşu imgesi ile aktarılıyor okuyucuya. Özellikle bu bölümlerde saplantının insan yaşamını çıkmaza doğru sürüklediğini gözlemlerken, insan beynindeki buz dağının görünmeyen kısımlarındaki rahatsız edici düşüncelerin eyleme dönüştüğünde yaşanacaklara tanık olacaksınız.
Üçüncü bölüm "Alev Ağacı" ise Yonğhe'nin ablası tarafından anlatıyor. Bu bölümde geçmişin izlerini takip ederken insanın doğa ile bütünleşmesini keşfedeceksiniz. Yaşamın anlamı ve farklılık olgusu üzerinde durarak bir kişinin başkaları için mi yoksa kendisi için mi nefes alması gerektiği sorusunu sorarken bulacaksınız kendinizi.
"Yaşamak denilen şey çok tuhaf, diye düşündü gülmesi biterken. Bazı olaylar geçtikten sonra bile, insan yiyor, içiyor, tuvalet ihtiyacını görüyor, yıkanıyor ve yaşamaya devam ediyor."
Yonğhe'nin yaşadıklarını hep başkalarının gözünden tanıklık ederken o sadece birkaç rüyasını anlatacak okuyucuya. Hayatı boyunca sıradan biri olarak görülen ve topluma göre farklı bir seçim yapmasından dolayı bu şekilde yaşananların ele alındığını düşünüyorum. Ancak her bir sayfada Yonğhe'nin bedeni ve sesi mevcut, o beden bir et yığını olarak, bitki gibi açıp toprakla bütünleşmek istiyor.
Birey olmak üzerine incelikle düşünülmüş ve akıcı bir anlatım ile kaleme alınmış bu eserin sindirilerek ve düşünerek okunması gerekmektedir.
0 yorum