Wilhelm Jensen Gradiva Bir Pompei Düşü

21:06:00

Bu eseri birçok edebiyat metninden ayıran kısım, Freud'un "Psikanaliz" düşüncesinin temelini oluşturup bu eserdeki karakterlerin her bir düşüncesini ilmek ilmek kazıyarak Düş ve Sanrı metnini kaleme almasıdır. Birbirlerini aslında tanımayan Freud ve Wilhelm Jensen'i beraber anılmasını sağlayan bu eserde, insan düşüncelerinin buzdağı gibi görünen ve görünmeyen kısımlarının olduğunu, rüya ve gerçekliğin iç içe yaşandığını okuyucunun gözlerinin önüne seriliyor.

Her şey genç arkeolog olan Norbert Hanold'un Roma'da bulunan büyük antikçağ müzelerinden birisinde gördüğü rölyef ile başlıyor. Bu rölyefin çekiciliğine dayanamayıp memleketine döndükten sonra bir alçı kopyasını ediniyor. Ana hatları ile 79 yılında Pompei'de yaşamış eteklerini tutarak yürüyen bir kadının kabartıldığı bu rölyef aslında tarihi açıdan pek önemli değil. Yazar rölyefin betimlemesini yaparken okuyucunun rölyefteki kadının eteklerini kaldırıp Pompei sokaklarında nasıl yürüdüğünü kafasında canlandırmasını istemiş. İşte bu canlandırmayı ana karakterimiz de düşününce rölyefe "Gradiva" yani ilerleyen/yürüyen kadın ismini veriyor. Hatta ileriye giderek Gradiva'nın hayatını kafasında kurgulayıp yorumlar yapıyor.Canlandırma ve yorumlardan dolayı düş ile gerçekliğin ayrımından kopan Norbert, rüyasında Pompei sokaklarında yürüyen Gradiva'yı görüyor. 

"Değiştirilemez olanla uzlaşmalı insan."

Rüyadan sonra bu yürüyüş biçiminin eski döneme ait mi yoksa her kadının bu şekilde yürüdüğünü anlamak için kadınları incelemeye başlıyor. Bir gün sokakta Gradiva'yı gördüğünü sanarak üstüne dışarı çıkarken giydiği kıyafetleri giymeden çıkıyor. Bu sanrı ve sokaktaki bir evde gördüğü tutsak kanarya onda bazı düşüncelerin oluşmasına neden oluyor. Bu düşüncelerin peşinden gitmeye karar veren Norbert kendisini İtalya treninde buluyor.

"Fakat ilginç olan, kalabalığın ortadan kaybolmasıyla, birlikte bir zamanlar Pompei şehri olan bu yerin çok farklı bir çehre kazanmasıydı. Yaşam durmuş ve ölü bir kıpırtısızlıkla taşlaşmıştı sanki. Bu da ölümün konuşmaya başladığı duygusunu uyandırdı, ancak insan kulağının algılayamayacağı bir biçimde."

Norbert ile gerçeklik ve düş arasında yolculuk yaparken Freud'un tıpkı insan beynindeki buz dağının görünmeyen kısımlarını çekiç ile vurması gibi arkeolojinin de kazı yaparken incelikle çalıştığına şahit olacağız.

Gradiva'nın sanrı veya gerçek olduğunu Pompei kalıntılarında ararken Norbert'ın beyindeki buzdağını ziyaret edeceğiz. Ölüm ve yaşamın ince çizgiler ile ayrılıp bir bütün olduğu arkeoloji ile psikoloji bilim dallarını Norbert'ın hikayesi üzerinden yeniden idrak edeceğiz.

"Birinin canlanmak için önce ölmek zorunda olması mı? Fakat arkeoloji için bu gerekli herhalde."

Freud'un rüya ve gerçeklik kavramını, Norbert'ın ne düşünürse rüyalarında da onunla ilgili düşler görmesini ve bu rüyaların onun hayatına etkisini fark ederek incelemenizi öneririm. Özellikle kitabın son sayfalarında yer alan diyalogları okurken gerçeklik algısının aslında ne olduğunu gözler önüne serdiğini düşündüm yazarın.

Eğer psikolojiye merakınız varsa bu eseri mutlaka okumalısınız.





You Might Also Like

0 yorum