Bu kitapta ince sızılar mevcut. Kaybedilen hayat arkadaşının ardından yazılan sözler.. Kirpiklerin arasından bakmak eskisi gibi değil. Belki de eskiye özlemlerin ağır yükü işlenmiş şiirlerde.
"Kül
Toprak dilsiz
Su yalnız
Ateş bir gözyaşı külü
göklerin ardına çekildi rüzgar.
İnsan dersen
Ha var, ha yok.
Çengeli mezarına asılı
Bir soruyorum dünyanın ortasında:
İnsan neden ölür Hatice
Ölüm neden vardır?
Herkes boşluğun fotoğrafı
Bir bilen yok."
Şükrü Erbaş, Ömrü'nün güzel yıllarını birlikte yaşadığı hayat arkadaşı Hatice Hanım'ın ölümünden sonra yazdığı şiirlerinde hasret, özlem, anıların sessiz konuşması ve daha nice duyguyu içinizde hissedeceksiniz.
"Gidelim diyorum. Gidelim diyorsun. Sermayemiz hayal.
insan yaşlanınca bir yere gidemez değil mi
çocuklara başka bir kader, bize bir gelecek masalı
tam su yüzüne çıktık, dünya kalbimizin hizasında
sen hak ettin bu mucizeyi diyorum, ağzım kan ter içinde
gözlerin biliyor her şeyi, gözlerin bir yaşam çığlığı
ölüyorsun…"
çocuklara başka bir kader, bize bir gelecek masalı
tam su yüzüne çıktık, dünya kalbimizin hizasında
sen hak ettin bu mucizeyi diyorum, ağzım kan ter içinde
gözlerin biliyor her şeyi, gözlerin bir yaşam çığlığı
ölüyorsun…"
Yaşam ve ölümün iç içe birlikteliği, bir kalan ve kalan kişinin artık hayatının eskisi gibi olmadığının en gizli belirtileri bu şiirler...
"Ağzında sevdiklerinin cümlesiz güzelliği
Dünyadan elini çekmiş bir sonsuzluk
Girdi içeri."
Şükrü Erbaş'ın nahif diliyle yazdığı, eşine olan sevgisini ve duygularını sessizce yalnızlığa dönüşüp evrildiği şiirler.. Belki bir koku, bir ses veya bir eşyanın görüntüsü ile canlanan anılar...
"Ne zaman öğreneceksiniz bilmiyorum ki
Evlerin yalnız eşyalardan yapılmadığını."
Okuyucunun derinlerindeki yalnızlığa sessizce yaşadığını gösteren bu şiirleri mutlaka okumalısınız.
"Bilmek hiçbir yalnızlığa benzemiyor.
Bir kuyu çanına dönüyor dünya
İnsan en çok yakınlarından ölüyor Hatice..."