Yusuf Güroğulları Düş Sarısı

19:05:00

Yusuf Güroğulları'nın ilk kitabı olan Düş Sarısı ile karşınızdayım. Dört tane öyküden oluşan bu kitapta aşkın enginliğini okuyucularının önüne sunmuş yazar.


Aşk duygusunun kişiden kişiye değiştiğini düşünenlerdenim. Kimine göre basit bir ilişkiden ibaret olan aşk, kimine göre de hayatın kendisi olmuştur.

Bu dört tane öykünün içinde de aşk kavramı sıkılıkla karşımıza çıkar. Kimi öykülerde ilahi aşk, kimi öykülerde ise kişinin ruhuna duyulan aşk...

İlk öykünün ismi Boloş'tur. Boloş köyünde yaşayan Hacı'nın köyündeki insanlar için yaptıklarını anlatır. Hacı her zaman ilahı aşkla çalışıp kimsenin hakkını yemeden elindekilerle geçinip gider. Köylüler onun bu kadar çalışmayla zengin olacağını söyler. Fakat o her zaman çalıştığını başkalarıyla paylaştığı için o maddi zenginliğin tadını çıkarmamıştır ama manevi zenginliği iliklerine kadar hissetmiştir.

"Kimsenin yüzüne kapanmazdı kapısı evin. Dergahı andıran bu evde tek geçer akçe 'İnsanlık'tı."

Hacı ansızın öldüğünde ruhunu teslim etmenin mutluluğu yüzüne yansımıştır. Artık eve karısı bakmaktadır. Misafirleri de o ağırlar. Fakat o öldüğünde artık Boloş köyünün sakinleri derin bir yas içinde kalırlar.

"Fani olmasına faniydi dünya, ama 'İnsanlık' bakiydi. Dünya durdukça söylenirdi. Issızdı artık Boloş. Neresine bakılsa hüzündü... 
Boloş'un kalbi durmuştu."

İkinci öykü Düş Sarısı'dır. Bu hikaye beni derinden etkiledi. Okuduğumda sanki boğazımda bir düğüm olduğunu hissettim. Ali Kerem yalnız yaşayan yalnızlığı seven biridir. Hayatı işe gidip gelmekle bir de evde kendince yazılar yazarak geçirir durur.

Bir gün parka sonbahardan dolayı dökülen yapraklara takıldı gözü. Onu o rüyadan telefonun sesi uyandırdı. Arayan liseden arkadaşı Cemil'di. Onunla buluşmak istediğini söyledi o da telefonu kapatmak için tamam deyip kısa kesti konuşmayı. Cemil ile buluştuğunda Cemil'in kendisinden istediği rica karşısında ilk başta afalladı. Ne diyeceğini bilemedi. en sonunda 'tamam gelin' demek durumunda kaldı. Üniversitede okuyan Cemil'in kız arkadaşı ve kız arkadaşının en iyi arkadaşı Erzincan'a gelmişlerdir ama kalacak yerleri yoktur. Cemil de Ali Kerem'den bir günlüğüne onda kalıp kalamayacaklarını sormuştu.

Cemil'e evin adresini verdikten sonra eve gitti. Evi düzenledi ve misafirlerini bekledi. Cemil ve sevgilisi Miray,Ali Ekrem'in odasında ; Şehper ile Ali kerem ise salonda uyudular. Fakat Ali Kerem'in uykusu kaçınca yazı yazmak için masasına geçerken birden Şehper'in battaniyesinin üstünden düştüğünü görür ve üstünü örtmek için yanına gider. Tabi bu kızı uyandırır ve Ali Kerem özür diler. Zaten Şehper'in de uykusu yoktur.

Şehper çok üzgündür. Ali Kerem'e hayat hikayesini anlatmaya başlar. Öz dayısının ona tecavüz ettiğini, erkeklerin onun ruhunu değil dış güzelliğini gördüğünü söyler. Çok sevdiği sevgilisi onun tecavüze uğradığını öğrendiğinde ondan soğur ve ayrılırlar.

Ali Kerem bu durum karşısında çok üzülür ve onun gözyaşlarını siler. Ertesi gün gittiklerinde Ali Kerem parktaki yaprakları düşünür. Sarı yapraklar...

Ali Kerem arkadaşından Şehper'in telefon numarasını ister. Arkadaşı onu uyarsa da dinlemez ve Şehper'e mesaj atar. Şehper güz yapraklarıyla gelen sarı yapraklardır. Yani onun Düş Sarısıdır.

"Yerdeki yaprakların sarısına takıldı gözü, dün de incelemişti uzun uzun. Şehper'i hatırladı birden.Evet, Şehper'i hatırladı birden. Evet, Şehper'in saçları da bu renk sarıydı. Kıvır kıvır saçları... Anlattıkları derinden sarsmıştı kalbini. Buna yoruyordu bu hatırlamayı ve kurduğu benzerliği. Hayır, olamaz diyordu, bu Şehper'in sarısı değil, bu benim düşlerimin sarısı. Şehper'den önce de vardı bu sarı. Şehper'den önce.. Bir an Şehper'den öncesini düşündü, sahi var mıydı ondan öncesi?"

Şehper ile Ali Kerem sevgili olduklarında çok mutlu olurlar. Şehper Erzincan'a ; Ali Kerem de Ağrı'ya onu görmeye gider. Fakat artık mesajlarda soğukluk olduğunu anlayan Ali Kerem Şehper'e bir şey olup olmadığını sorar. Şehper'de ona ayrılmak istediğini söyler. Aşık olduğunu sandığını ama aşık olmadığını anladığını söyler. Artık Düş Sarısı gitmiştir....

Çok yakın arkadaşı olan Şair, ona sen onun ruhunu tamir etmek istedin o da korktu ve kaçtı der. Bir ay sonra yine mesaj atsa da Şehper onun hayatından çıkmasını ister. Ama Şehper hala onun Düş Sarısıdır..

"Günlük yazıyordu bir süredir. Yazmak onun tek rahatlama yöntemiydi. İçini kimseye dökmezdi kolay kolay. Bu yüzden kimileri gizemli bulur kimileri de suskunluğunu kibrine yorardı."

"Kişi yalnızca kendini mi düşünür, yalnızca kendi dertlerine mi ağlar Şehper? Baksana etrafına bak neler olup bitiyor dünyada. İnsanlar çalıyorlar, taciz ediyorlar, işkence ediyorlar, öldürüyorlar. Ve hep gülümsüyorlar..
evet. Kötülere bir şey olmuyor. Olan kurbana oluyor her zaman. Ömrünce ağlasa kaybettiği de geri gelmiyor ne yazık ki..."

"Birine ağlıyorsan ona güvendiğin içindir. Kalbini açmaktır ağlamak.."

"Bilmedikleri şey, benim bedeni değil kalbi aradığımdı.evet, güzel bir kalbi arıyordum ben ve yaklaştığım herkes benim ümidimi tamamen kırıyordu. Ben kalbimin okşanmasını istiyordum, onlar bedenimde geziniyordu."

"Huzursuzdu işte, kendi küçük dünyasına karşı tehdit algılamaya başlamıştı. aşk bir tehditti onun için, dünyasına birinin girmesi, ördüğü kozaya sığmaması demekti, kozası yırtılınca ne olacaktı peki? Aşk, zihninin kalabalığa karışması demekti çünkü..."

"...durma öyle ağaç sensin, ben yaprağınım, sen sallanırsan ben düşerim bu rüzgarda. Çiğnenirim.
Yapraksız bir ağaç neye yarar senin titremene bile razı olamam, sevgiyle, sevgimle yeşereceksin sen, tomurlanacak, çiçekleneceksin dallarımda, göğe uzanacağız birlikte..."

"Aşk bu değil miydi zaten, sevmek için yanında olması mı gerekiyordu? Hem ona yar demişti bir kere, insan hiç yarine kötü söz söyler miydi, ah eder miydi, onun kendisi ne kadar güzelse, gelişi ne kadar güzelse, hatırası da o kadar azizdi."

Üçüncü öykü Istırabınızı Göğsümde Hissediyorum adlı öyküdür. Bir adamın annesi için çırpınışlarını anlatır. Elindeki parası o kadar azdır ki sadece annesinin yanına gidebilir ama onun için çalışması da gerekir. Annesine bakacak kimse yoktur. Ne yapacağını bilemez sadece onu dinlemek durumunda kalır. Istırabınızı kalbimde Hissediyorum...

"Sabit cümlelerle kalbe ulaşılamıyordu."

"Kendini onun yerine koymaya çalışıyordu. Anne, öz varlığı, biriciği, uzakta, kardeşinin yanında feryat ediyordu. Kendisi uzaklarda çare peşinde koşuyordu. ne büyük imtihandı Ya Rabbi.. Ve dünya üzerinde ne çok feryat vardı.. Nefes alınan her yerde acılar doluyordu yüreklere. Televizyonda izlediği savaş, katliam görüntüleri doluştu zihnine...Annelerinin peşinden ağlayan küçücük çocuklar, evlatları gözünün önünde öldürülen anneler, sokaklarda çaresizce yardım bekleyen yaralılar. İyice daraldı, göğsü sıkıştı."

Son öykü ise Kimse Kimsenin Kalbini Sormuyor Sevgilim adlı öyküdür. Maddi durumu kötü olduğu için yıllar önce sevgilisini terk etmişti. Bir gün onun o güzel ellerini rüyasında gördü.Ona mektup yazıyordu.'Neden beni terk ettin?' Artık insanların derdi paradan başka bir şey olmayan bu dünyada onu özlüyordu. Kimse Kimsenin Kalbini sormadan, hayatlarına devam ediyorlardı.

"Adım başı bir tanıdığa rastladı, karşılaştığı her arkadaşı halini hatrını, işini gücünü sordu ve hatta sigortasının olup olmadığını, okulunun bitip bitmediğini, ailesinin nasıl olduğunu, evlenip evlenmediğini sordular. Sıkılıyor, sinirleniyor, belli etmemeye çalışıyor ama geriliyordu iyice. Kalbi dopdoluydu ve onu kimse sormuyordu. İstiyordu ki, kalbinin ne halde olduğunu sorsun birileri. Anlatma isteğiyle doluydu, taşıyamıyordu bu sevinci ve coşkuyu. Ama kimse sormuyordu işte." 


You Might Also Like

0 yorum