J.D. Salinger Çavdar Tarlasında Çocuklar
11:50:00
Çavdar Tarlasında Çocuklar, diğer bir adıyla Gönülçelen J.D. Salinger'ın 1941'de yazdığı romanıdır. Adını romanın ana karakteri Holden Caulfield'ın büyüyünce olmak istediği meslekten almıştır: Çavdar tarlasında oyun oynayan çocukları uçurumdan düşmekten koruyacaktır.
"Doğru söylüyordu. Doğrusu, "Rastlarsa birine biri, çavdarlar arasında," olacaktı. Demek ki, bilmiyormuşum.
Ben "Yakalarsa birini biri," sanıyordum. Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey."
Kitapta, ağırlıklı olarak argo kullanılmıştır. Bu yüzden Amerika’da dönem dönem yasaklansa da diğer ülkelerde okunmaya devam edilmiştir. Yasaklanan kitapların okunması gerektiğini düşünüyorum çünkü içindeki mesajlardan dolayı insanların okumasını engellediklerini anlamak zor değil. Bu kitap da kendinizden bölümden bulacağınıza eminim. Ben bir çok yerin altını çizdim. Samimi bir anlatımı var ama dediğim gibi argo da kullanılmıştır. Kitapta olaylar kitabın baş karakteri olan Holden Caulfield tarafından anlatılmaktadır ve Holden Caulfield’ın üç gün boyunca yaşadıkları anlatılmaktadır.
Holden gitmekte olduğu yatılı okuldan noelden birkaç gün önce atılır. Okuldan derslerinin kötü olması yüzünden atılmıştır. Atıldıktan sonra ailesinin yanına gitmek yerine okulda eskiden tarih öğretmenliği yapan Mr. Spencer’ın yanına gider. Ama Mr. Spencer’ın yanında da rahat edemez ve yurda gider. Yurda gittikten sonra yurtta bulunan oda arkadaşı ile küfürlü bir şekilde tartışıp oradan da uzaklaşır.
New York sokaklarında alkollü bir şekilde gezmeye devam eden Holden etrafındaki kimseyi, sevmediğini söyler. O geceyi geçirmek için bir otel ve kadın satıcısı bulur. O gece de işleri yolunda gitmemeye devam eder. Sabah olduğunda eski sevgilisi olan Sally Hayes ile tekrar görüşmeye başlar. Ama Sally ile de işler yolunda gitmez ve bir çok küfürle ondanda uzaklaşır. Bu olaydan sonra kız kardeşi olan Phoebe’yi görmeye gider. O anda ailesi evde yoktur. Kızkardeşi ona elindeki paraları verir ve Holden evinden tekrar ayrılır.
Holden okulundan tanıdığı hoca olan Mr. Antolini ziyaret eder. Ondan bir çok öğüt alan Holden hocasının evinde uyuya kalır. Uyandığında ise hocasının onun yüzünü okşadığını farkeder. Bu olaydan dolayı hocasının eşcinsel olmasından şüphelenen Holden o gece oradan da kaçar ve bir tren istasyonuna gider. Orada uyumaya devam eder. Sabah uyandığında başka bir hayat kurmadan önce kardeşinden aldığı parayı geri vermek ister. Phoebe’nin okuluna gider ve derste olan kızkardeşi için onu müzede beklediğini söyleyen bir not bırakır. Phoebe ise abisinin kaçma isteği doğrultusunda onunla beraber gitmeyi planlamaktadır. Ama Holden bunu kabul etmeyerek kız kardeşi ile güzel bir gün geçirir. Ardından kaçmaktan vazgeçer.
Holden'in kız kardeşine olan sevgisi beni etkileyen olaylardan biridir. Kardeşini anlatırken sanki onları hayalimde canladırıyorum ve diyalogları beni başka yerlere götürüyor.
"Ayrılışlarım acıklı, hatta kötü olabilir, ama bir yerden artık ayrılıyorsam bunu anlamak istiyorum. Bunu anlamadığınız zaman kendinizi daha kötü hissediyorsunuz."
"İnsanlar bazen, bir şeyin tümüyle doğru olduğunu sanırlar."
"Hayat tabi ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur."
"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."
"Bazı insanlarla dalga geçmemek gerek, bunu hak etseler bile."
"Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum, olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı. Neyse yürürken hep bunları düşündüm."
"Öldü biliyorum! Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama onu yine de sevebilirim, değil mi? Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?"
"Neyse işte, şu anı seviyorum, dedim. Şu anı, seninle oturup çene çalmayı, gırgır...
Ama bu gerçek bir şey değil!
Bu çok gerçek bir şey! Kesinlikle öyle. Neden olmasın ki? İnsanlar hiçbir zaman bir şeyin gerçek bir şey olduğunu anlayamıyorlar."
"Biri sizi en azından dinliyorsa, durum o kadar da kötü sayılmaz."
"Sizi pek fazla ilgilendirmeyen bir şeyi anlatmaya girişmeden önce, en çok neyin ilginizi çektiğini bilemiyorsunuz çoğu zaman. Bence, birisi bir şey hakkında en azından ilginç bir şey söylüyor ve bunu heyecanla yapıyorsa, bırakacaksınız, anlatsın. Bu güzel bir şey."
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir." Wilhelm Stekel
"Bir şeyi yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? Yanıtı belli bunun; bilemezsiniz."
"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."
0 yorum