Cahit Sıtkı Tarancı Otuz Beş Yaş
20:33:00Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerini Halk Edebiyatından, Divan Edebiyatından ve Cumhuriyet Edebiyatını harmanlayarak oluşturmuştur. Ona göre şair olmanın ilk koşulu içsel bir hayata sahip olmaktır. Bir okuyucu kitlesi tarafından sevilip beğenilmenin kolay bir şey olmadığını söyler ve bu anlayışla çalışmaya koyuldu.
"Şiirle hayat arasındaki bu sıkı ilişkiye inandığım içindir ki, şiiri hiçbir zaman bir düşüncenin kanıtlanması, bir davanın savunulması, bir felsefe sisteminin sunulması olarak düşünmedim. Şiirin yapısının gerektirdiği bu bağımsızlık, şairlerin özgürlük aşkıyla da açıklanabilir. Bunun için, baskı rejimlerinde ilk isyan bayrağını açanların daima şairler olduğuna şaşmamak, bunun doğal karşılamak, buna sevinmek gerekir."
O kendisine"şiir ne yapabilir demek insanoğlu ne yapabilir demeye gelir." ilke edinmiştir. Sanatçı gönül rahatlıyla işini yapabilmesi için sanatçıya karışılmaması gerektiğini söyler.
"Şiir bir çılgınlıktır, bir ilan-ı aşktır, sallanan bir yumruktur, bir umuttur, bir kurtuluştur."
"Şiir bir deyiştir, sözcüklerle güzel biçimleri kurmak sanatıdır."
"Söylemek istediğim şeyin -duygu, hayal, düşünce, izlenim vb.- nasıl söylemek istediğimi sezerek, keşfederek, onu o şekilde söylemeye biçim diyorum."
Ona göre asıl sorun, söylemek istediğimiz şeye en tam anlatımını verebilmektir. Sözcükleri sevmemiz gerekir ki şiirleri sevelim.
"GİDİYORUM
Çölde bir yolcu gibi yalnızlığım içinde
Kavrulup gidiyorum.
Serseri bir rüzgar gibi hep ganimet peşinde
Savrulup gidiyorum
Serçe kadar pervasız, bir günden ötekine
Atlayıp gidiyorum.
Bütün kumaşlarını açtığım gibi yine
Katlayıp gidiyorum.
Bir kış güneşi gibi ben keyfimin esiri
Görünüp gidiyorum.
Ne belli yerim var, ne de sevdiğim biri
Sürünüp gidiyorum."
Kavrulup gidiyorum.
Serseri bir rüzgar gibi hep ganimet peşinde
Savrulup gidiyorum
Serçe kadar pervasız, bir günden ötekine
Atlayıp gidiyorum.
Bütün kumaşlarını açtığım gibi yine
Katlayıp gidiyorum.
Bir kış güneşi gibi ben keyfimin esiri
Görünüp gidiyorum.
Ne belli yerim var, ne de sevdiğim biri
Sürünüp gidiyorum."
"ESKİ SAADETİNLE
Mazim! Ah,o bir daha bulunmazbir hazine!...
Mazim çılgınca çalan,çalan bir orkestra!
Her günüm bir ahenkte,her biri bir hatıra!
...
Eski saadetinle,geçmiş günleriyle kal!
Gözlerini yumarak o dünyayı seyre dal!
O değil mi hayatta tutunduğun en son dal!
Eski saadetinle,geçmiş günlerinle kal!"
"Batan Gemi
İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
Sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum;
Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim;
İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
Sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum;
Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim;
İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
...
Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman!
Bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden.
Batacağım galiba bir limana varmadan!
Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman."
Bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden.
Batacağım galiba bir limana varmadan!
Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman."
"Gel Çadır Kur
...
Her gün başka ahenkte söylediğin şarkılar
İnandırmıştı beni ömrümün düğününe.
Ne yazık, şimdi her dal hasretinle hışırdar'
Ah, nasıl inanmıştım ömrümün düğününe'
Rüzgar bir cellat gibi sallarken satırını,
Yapraklar dökülüyor, günler bir bir düşüyor;
Kupkuru bir gövdeye ümitler üşüşüyor.
Hayat bir cellat gibi sallıyor satırını!
Gel yine gölgemde kur ömrünün çadırını,
Sen ki benim şeklini sevdiğim ilk baharsın;
Bir doğdun bir de batma, hayatıma kıyarsın,
Gel yine gönlümde kur gönlünün çadırını"
Her gün başka ahenkte söylediğin şarkılar
İnandırmıştı beni ömrümün düğününe.
Ne yazık, şimdi her dal hasretinle hışırdar'
Ah, nasıl inanmıştım ömrümün düğününe'
Rüzgar bir cellat gibi sallarken satırını,
Yapraklar dökülüyor, günler bir bir düşüyor;
Kupkuru bir gövdeye ümitler üşüşüyor.
Hayat bir cellat gibi sallıyor satırını!
Gel yine gölgemde kur ömrünün çadırını,
Sen ki benim şeklini sevdiğim ilk baharsın;
Bir doğdun bir de batma, hayatıma kıyarsın,
Gel yine gönlümde kur gönlünün çadırını"
"Yalnızlık
...
Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü,
Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı.
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü
Kimsesiz gönlüm kadar hiçbir gönül duymadı. "
Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı.
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü
Kimsesiz gönlüm kadar hiçbir gönül duymadı. "
"Ömrümde Süküt
...
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek.
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!"
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek.
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!"
"Hatıralar
Bilmem ki hâtıralar,
Ne istersiniz benden,
Gelir gelmez sonbahar?
Bu kanad çırpış neden?
Cama vuracak ne var
Ey eski hâtıralar
Sanmayın güller açar,
Bülbül değildir öten;
Bu rüzgâr başka rüzgâr.
Ne istersiniz benden,
Bilmem ki hâtıralar,
Gelir gelmez sonbahar?"
Ne istersiniz benden,
Gelir gelmez sonbahar?
Bu kanad çırpış neden?
Cama vuracak ne var
Ey eski hâtıralar
Sanmayın güller açar,
Bülbül değildir öten;
Bu rüzgâr başka rüzgâr.
Ne istersiniz benden,
Bilmem ki hâtıralar,
Gelir gelmez sonbahar?"
"Düştüğüm Yer
Yeryüzünde bir iklim,
bir yer var ki ,sevgilim,
düşündüğüm orası,
bir ayva gibi olgun,
sert ve mayhoş havası.
tam mizacına uygun,
orada hiç işlenmemiş,
bakışla kirlenmemiş,
saf bir tabiat vardır;
ve mevsim istediğin
gibi, bir sonbahardır,
ta kıyamete değin
orda gökler bakırdan,
çadır kurmuş bir kervan
bir bulutlar diyarı.
mat bir gümüştür sular,
şimşekli havaları
sabah akşam buğular,
yaprağı solgun duran,
dalları yorgun duran
ağaçlarında hele,
bir yanık bülbül olmuş,
geçmişi türkülerle
yadeder durur her kuş.
orası izin midir,
gölgen mi, aksin midir?
yer, gök, su, kuş ve çiçek
o donuk güzellikler,
orda herşey sen demek,
o kadar sana benzer.
sevgilim, burdan uzak,
uzaklarda yaşamak,
sevmek ve ölmek için,
açılıp denizlere,
bir gün gitsek mi dersin
sana benzeyen yere."
bir yer var ki ,sevgilim,
düşündüğüm orası,
bir ayva gibi olgun,
sert ve mayhoş havası.
tam mizacına uygun,
orada hiç işlenmemiş,
bakışla kirlenmemiş,
saf bir tabiat vardır;
ve mevsim istediğin
gibi, bir sonbahardır,
ta kıyamete değin
orda gökler bakırdan,
çadır kurmuş bir kervan
bir bulutlar diyarı.
mat bir gümüştür sular,
şimşekli havaları
sabah akşam buğular,
yaprağı solgun duran,
dalları yorgun duran
ağaçlarında hele,
bir yanık bülbül olmuş,
geçmişi türkülerle
yadeder durur her kuş.
orası izin midir,
gölgen mi, aksin midir?
yer, gök, su, kuş ve çiçek
o donuk güzellikler,
orda herşey sen demek,
o kadar sana benzer.
sevgilim, burdan uzak,
uzaklarda yaşamak,
sevmek ve ölmek için,
açılıp denizlere,
bir gün gitsek mi dersin
sana benzeyen yere."
"Bir Şey
I.
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lâzım insana lâzım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor
Bir şey ki gözünüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki hasretine dayanılmıyor
II.
Bir şey daha var yürek acısı
Utandırır insanı düşündürür
Öylesine başka bir kalp ağrısı
Alır beni ta Bursa'ya götürür
Yeşil Bursa'da konuk bir garip kuş
Otur denmiş oracıkta oturmuş
Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
Ne güzel şey dünyada hür olmak hür
Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin
Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
En yavuz evlâdı bu memleketin Nazım ağabey hapislerde çürür."
"Otuz Beş Yaş Şiiri
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında."
0 yorum