Sadık Hidayet, hayatın karanlık yönlerini görmek isteyerek yaşayan birisi olmuş. Bu karanlık yönü eserinde hissedebilirsiniz. Kitabı okurken umutsuzluk ve mutsuzluk ana karakterin içinde filizlenerek canlanıyor. Tıpkı hayatında yaşadıkları gibi...
Kitabı okumadan önce Sadık Hidayet'in hayatını okudum. Böylece kitabı daha iyi anlayacağımı düşündüm. Öyle de oldu. İlk başta şunu söylemem lazım kitap ince olsa da bir anda okuyacağınız bir kitap değil. İçinde bulunan gizli anlamlardan dolayı "Bu ne demek istedi şimdi?" gibi düşünceler ile okuma ihtimaliniz var. Bu yüzden sakin bir zamanınızda okumanızı tavsiye ederim.
“Hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olmadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsa çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı. Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de." Sadık Hidayet
Sadık Hidayet hayata karşı olan düşüncelerini aktarmış Kör Baykuş kitabında. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde afyon içtikten sonraki hayal dünyasında dolaşırken ikinci bölümde ise ana karakterin hayatından kesitler okuyoruz. Beni etkileyen olaylardan biri ise afyon içtikten sonra yaşayan bulanıklık ve bu bulanıklıkta düşünülen kişiler, yerler, hayal dünyasında yaşanan olaylar ve nesnelerin; ikinci bölümde yani yaşanan hayat ile bağlantılarının olması oldu. Bunu bazı rüyalarımızın yaşadığımız hayat ile benzer olduğu o zamanlarda yaşadığımız "sanki rüya değildi, gerçekti." duygusunu hissettirdi.
Kitapta yazarın kendi düşünceleri de yer alıyor. Örneğin; Ölüme olan isteği, sevgisini Kör Baykuş'ta da görüyoruz. Hatta kitabın ana teması ölüm ve yaşamdır. İki zıt kelime belki de onun hayatının özetidir. Ölmek istediği için intihar ediyor ama yaşamaya devam ediyor. Yaşam ona ölüm gibi acı veriyor.
“Yalnız ölüm yalan söylemez. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır.” Sadık Hidayet
“Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntiharda bazı kimselerle birlikte doğmuştur. Ben, yaşamı sürekli alaya aldım. Dünya, tüm insanlar; gözümde bir oyuncak, bir rezillik, boş ve anlamsız bir şeydir. Uyumak bir daha uyanmamak istiyorum. Rüya da görmek istemiyorum”
Dikkatimi çeken bir nokta ise Sadık Hidayet'in vejetaryen olması ve bunu Kör Baykuş eserinde de aktarır. Kasabı etleri zevk alarak kesmesini anlatırken aslında insanları eleştirmek ister.
Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?" Franz Kafka gibi düşünüyorsanız bu kitabın siz sarsacağına eminim. Zaten Sadık Hidayet'e Doğu'nun Kafka'sı denilmesi belki de bu kitabın okuyucuları sarsmasından dolayı olabilir.
"Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan"
"Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir..."
"Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."
“Hayatta öyle yaralar var ki, ruhu inzivadayken cüzam gibi yer, kemirir. Bu acıları kimseye belli etmek de olmaz, zira inanılmaz acıların nadir görülen olaylardan sayılacağı kanısı yaygındır."
Kitabı okumadan önce Sadık Hidayet'in hayatını okudum. Böylece kitabı daha iyi anlayacağımı düşündüm. Öyle de oldu. İlk başta şunu söylemem lazım kitap ince olsa da bir anda okuyacağınız bir kitap değil. İçinde bulunan gizli anlamlardan dolayı "Bu ne demek istedi şimdi?" gibi düşünceler ile okuma ihtimaliniz var. Bu yüzden sakin bir zamanınızda okumanızı tavsiye ederim.
“Hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olmadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsa çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı. Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de." Sadık Hidayet
Sadık Hidayet hayata karşı olan düşüncelerini aktarmış Kör Baykuş kitabında. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde afyon içtikten sonraki hayal dünyasında dolaşırken ikinci bölümde ise ana karakterin hayatından kesitler okuyoruz. Beni etkileyen olaylardan biri ise afyon içtikten sonra yaşayan bulanıklık ve bu bulanıklıkta düşünülen kişiler, yerler, hayal dünyasında yaşanan olaylar ve nesnelerin; ikinci bölümde yani yaşanan hayat ile bağlantılarının olması oldu. Bunu bazı rüyalarımızın yaşadığımız hayat ile benzer olduğu o zamanlarda yaşadığımız "sanki rüya değildi, gerçekti." duygusunu hissettirdi.
Kitapta yazarın kendi düşünceleri de yer alıyor. Örneğin; Ölüme olan isteği, sevgisini Kör Baykuş'ta da görüyoruz. Hatta kitabın ana teması ölüm ve yaşamdır. İki zıt kelime belki de onun hayatının özetidir. Ölmek istediği için intihar ediyor ama yaşamaya devam ediyor. Yaşam ona ölüm gibi acı veriyor.
“Yalnız ölüm yalan söylemez. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır.” Sadık Hidayet
“Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntiharda bazı kimselerle birlikte doğmuştur. Ben, yaşamı sürekli alaya aldım. Dünya, tüm insanlar; gözümde bir oyuncak, bir rezillik, boş ve anlamsız bir şeydir. Uyumak bir daha uyanmamak istiyorum. Rüya da görmek istemiyorum”
Dikkatimi çeken bir nokta ise Sadık Hidayet'in vejetaryen olması ve bunu Kör Baykuş eserinde de aktarır. Kasabı etleri zevk alarak kesmesini anlatırken aslında insanları eleştirmek ister.
Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?" Franz Kafka gibi düşünüyorsanız bu kitabın siz sarsacağına eminim. Zaten Sadık Hidayet'e Doğu'nun Kafka'sı denilmesi belki de bu kitabın okuyucuları sarsmasından dolayı olabilir.
"Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan"
"Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir..."
"Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."
“Hayatta öyle yaralar var ki, ruhu inzivadayken cüzam gibi yer, kemirir. Bu acıları kimseye belli etmek de olmaz, zira inanılmaz acıların nadir görülen olaylardan sayılacağı kanısı yaygındır."
Kitaba puanım: 10/10
Keyifle okumalar.