Francesc Miralles & Héctor Garcia Ikigai (Japonların Uzun Ve Mutlu Yaşam Sırrı)

20:27:00

Hayatınızda bir hedefiniz var mı ? Hayatınızın sıkıcı ya da monoton geçtiğini mi düşünüyorsunuz? Yaşam isteğiniz mi azaldı?

İşte bu soruların cevabı sizin amacınızın olmadığı yönündeyse Japonlara göre yaşamınız mutsuz ve kısa süreceği yönünde. Her Japona göre herkesin bir İkigaisi yani varoluş sebebinin olması gerekmektedir. Bu ister evlilik olsun ister kariyer olsun ya da hayatınızda ne yapmak istediğiniz şey olsun. Ama mutlaka hayatta bir amacın olması gerekiyor.

"İkigaimiz içimizdeki derinliklerde saklıdır ve onu bulmak sabırlı bir arayış gerektirir. Okinawa'da yani asırlık insanların en fazla bulunduğu adada doğan insanlar yeni bir güne başlama nedenimizin ikigaimiz olduğunu söyler."

Benim en çok dikkatimi çeken konu ise Japoncada "emekli olmak" diye bir kelime yok. Aslında Japon turistler emekli değil sadece işinden izin alan kişiler. İşlerini temelli bırakmıyorlar. Bu yüzden yapacağınız mesleği çok iyi seçmeniz gerekiyor. Her sabah kalkarken mutlu bir şekilde kalkmak ve ilerideki hayatınızda amacınızı gerçekleştirmek için mutlu ve stressiz olmanız gerekmektedir. Sevdiğiniz iş ve yeşil çay stresi azaltmanın yollarından biridir.

"... stres ne kadar büyükse hücreler üzerindeki yıpratıcı etkisi de o kadar büyüktür."

Japonların başkalarına yardım  etmenin insanı daha mutlu ettiğine ve ikigaiye katkı sağladığını belirtmiş. Yardımlaşmanın desteğin insanın güvenini ve motivasyonunu arttırdığını dile getirmişler. 

Az yemek yemenin öneminden de bahsediyor. Eğer doyduğunuzu hissettiğiniz an yemek yemeği bırakmak gerekiyor. 

"Japonya'da yemek yemeden önce veya sonrasında tekrarlanan en yaygın deyişlerden biri "Hara hachi bu" cümlesidir ve "Midenin yüzde 80'ini doldur" anlamına gelmektedir."

İkigai'nin iki ana unsuru vardır. Bunlardan ilki zihni aktif tutmaktır. Eğer ruhsal ve bedenen aktiflik hareketlilik yaşamı daha canlı hissetmenizi sağlar. İkincisi ise yaşamlarımız sürecince ve zorluklar karşısında hiçbir zaman yılmamak gerektiğini anlamanızı ister. Yaşamın şu anda olduğunu şimdiki zamanın yaşanması gerektiğini geleceğin ve geçmişi kontrol edilemez olduğundan bahseder.

Tabi şimdiki zaman her zaman istediğimiz gibi gelişmemektedir. Bu yüzden ek alternatifler (anti-kırılgan) üretmeniz gerekir. 
- Yedekler yaratın. Örneğin hobilerinizi işe çevirmek gibi.
- Küçük riskler al.
-Kırılgan yapan şeylerden kurtul.

Bir de yapmak zorunda olduğumuz işler var. Temizlik, bulaşık ya da faturaları ödemek gibi ( Burası daha da uzayabilir.) Bunun içinse mikro akış tekniğinin uygulanmasından bahseder. Yani rutin işleri zevk alarak yapmak anlamına geliyor. Müzik dinleyerek ütü yapmak ya da sıra beklerken kitap okumak gibi. Tabi bunları yaparken tek bir şeye odaklanmanın daha doğru olduğunu da belirtiliyor. 

Ve en önemli konulardan biri de Logoterapi. "Freud ve Adler’den sonra 3cü Viyana Okulu olarak adlandırılan Logoterapi’nin kurucusu Viktor Emil Frankl, çağımızda insanın en önemli psikolojik sorununun, yaşamda anlamsızlık ve varoluşsal boşluk olduğunu ileri sürmektedir.

Logoterapi, Yunancada ‘anlam’ anlamına gelen logos ve terapi sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Logoterapi, yaşamın her koşulda, hatta en kötü koşullar altında bile potansiyel olarak var olduğunu varsayar. Frankl, insanın düşünebileceği en kötü koşullara bile direnerek ve mücadele ederek, göğüs gerebileceğini söyler. Ancak kişinin hayata asılması için, yaşamı ve ölümü anlamlı kılacak bir nedeni,uğruna yaşayacak bir şeyi olması gerekir. Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler,uğruna yaşamaya değer bir anlam bilincinden yoksun kalarak, iç dünyalarında oluşan boşluk duygusuna,yani varoluşsal boşluğa yakalanmışlardır. İşte bu noktada, Logoterapistin rolü, danışanın yaşamda bir anlam ve bir amaç bulmasına, ya da, var olan anlam spektrumunu bilinçli ve görünür hale getirmesine yardımcı olmaktır."
Logoterapi bir amacın yani İkigai'nin varlığından bahsediyor. Umarım İkigai'nizi bulursunuz.

"Yedi kez düş, sekiz kez kalk."

"Epiktetos'un dediği gibi, " Konu sana ne olduğu değil, buna nasıl tepki verdiğindir."

"Direğe iple bağlanan bir eşek kendini kurtarmak için direğin etrafında dönüp durdukça direğe yapışık hareket edemez halde kalır. Aynı şey kendi korkularından ve rahatsızlıklarından kurtulmaya çalışıp acılarına daha fazla saplanan obsesif düşünme biçimine sahip insanlar için de geçerlidir."


You Might Also Like

0 yorum