Christine Orban Virginia İle Vita
19:21:001927 yılı İngiltere'sinde Virginia Woolf için edebiyat anlamında verimli bir yıldır. Aynı zamanda aşk için de bu durum geçerlidir. Virginia, kendisinden 10 yaş küçük kendisi gibi evli olan Vita Sackville- West ile aşk yaşarken bu aşkın Orlando'yu oluşturacağını kim bilebilirdi ki?
Tabi Orlando'yu yayınlayabilmesi için eşinden izin alması gerekmektedir. 1927 yılında bir kadının eşinden habersiz bir şey yapması söz konusu olamaz. Kadın- Erkek eşitsizliği Virginia'nın yazma isteğini arttırır. Kendine Ait Bir Oda'da da bu eşitsizliği yazarlar üzerinden anlatmıştır. Ondan önce yazarlık yapan kadın yazarlara olan saygısı hiç bitmeden kendini göstermek ister.
"Eteğini çekiştirip durmayı bırak, uzun da olsa, kısa da olsa fark etmiyor! Virginia bir yazarsın sen! Jane Austen gibi. O nasıl giyiniyordu sanıyorsun?
Virginia bir adım geriye sıçradı:
Beni Austen'le kıyaslama! diye haykırdı. Aslında erkeklere ayrılmış bir dünyada adını duyurmayı kendinden önce hayal etmiş kadınlara saygı duyuyordu: Evli bir adamla olan ilişkisini açıklayarak zamanının toplumsal uzlaşmalarına meydan okuyan George Elliot'a , Jane'in yeteneğine, Charlotte ve Emily Bronte'nin umutsuzluğuna.
Makalelerinde hayranlığını ifade ediyordu ama kendisiyle herhangi bir karşılaştırma düşünemezdi; onları aşmak istiyordu o."
Orlando'nun yaşamını (nasıl yazıldığını, yazım aşamasının) anlatılığı bu eser Virginia Woolf'un günlüğünde yazdıkları ile oluşturulmuş bir eser. Bir nevi anı diyebilirim. Zaten onun eserlerinin yaşanmışlık kokmasının nedeni de anılarının onu yazmaya itmesi de denilebilir.
"Konuları ben seçmiyorum, zorla dayatıyorlar bana kendilerini."
Orlando romanı için Vita'nın oğlu Nicolson; “Bu roman edebiyattaki en uzun ve en büyüleyici aşk mektubu, öyle ki kitapta Virginia, Vita’yı keşfediyor, onu yüzyıllara serpiştiriyor, bir cinsiyetten diğerine döndürüyor, onunla oynuyor, ona kürkler, danteller ve zümrütler giydiriyor, kızdırıyor, flört ediyor, etrafını bir sis bulutuyla sarıyor sonunda Vita’yı Long Barn’da köpeklerle çamurlar içinde Virginia’nın gelişini bekler şekilde resmediyor.”
Eğer benim gibi yaşanmışlık kokan kitaplardan hoşlanıyorsanız bu kitabı tavsiye ederim.
"Anılar anı olarak kalıyor, zaman onları ne zenginleştiriyor ne de iyileştiriyordu. Cazibe ve şiirden mahrum bir gerçeklikti anılar; fazla basit, soğukta sertleşmiş bir model hamuru gibi fazla somut. Biçimlerini kaybetmiyor, şarkı söylemiyor, çoğalmıyorlardı. Kısırdılar ve pek de romantik sayılmazlardı."
"Önemli olan, insanın yazdıkları konusunda asla sıkıntı hissetmemesi."
"Beynini aşıp geçmesi gereken geniş bir düzlük gibi hissetti. Anıları, duyguları toplamak ve kâğıdın üzerine saçmak. Duyguları, dokunuşları, şefkati sözcüklere dökmek, her birine bir anlam, bir öykü katmak. Bazen günlüğüne yazarken yaptığı gibi kendini öylece bırakıverse, önünde yuvarlanan kaleminin altında kayan ve zaman zaman bir melodi gibi tınlayan cümleleri yazmaya teslim olsa. Biçimsiz, çabasız, zorlamasız yazılmış o sayfalardan birini yazsa, en basit kelimeleri, düşüncelere en az ihanet eden kelimeleri kullansa. Fazla güzel ifadeler olayların gerçekliğini gizler."
Kitaba puanım: 10/10
Keyifle okumalar.
0 yorum