Buket Uzuner Balık İzlerinin Sesi

21:46:00

Buket Uzuner ile tanışma kitabımla karşınızdayım. Arkadaşımdan almıştım bu kitabı. Kendisi kitabı  çok beğendiğini ve benim de okumam gerektiğini söyleyince ondan alıp okudum. 

İlk başta şunu söylemem lazım. Kitap gerçekten çok etkileyiciydi. Sizi kesinlikle bu dünyadan alıp götürüyor. Afife ile başka yerlerde buluyoruz kendimizi.

Yunus Nadi ödülü alan bir eser. Ödül alan eserleri de ayrı bir zevkle okuyorum. Okumadan önce, 'acaba bu ödülü bu esere neden verdiler ?' diye düşünmek benim için büyük bir mutluluk olmuştur. 

Kitabı okuduktan sonra ödülü hak ettiğini düşünüyorum. Kurgusu, tarihi karakterlerin kitapla bütünleşerek başka kişiler haline gelmesi ile kitap soluksuz sizi Afife'nin yanı başındaki koltuğa götürüyor. 

Kitabın konusu, değişik ülkelerden seçilmiş seksen sekiz özel insanın normallerin dünyasından uzakta yaşamak için bir araya gelmesidir. 

"Balık izlerinin sesi romanının hemen herkesin içinde yatan farklı, aykırı sıra dışı kişiyi yakaladığını hissettim. Beni tahrik eden bu oldu. O içimizde sakladığımız gizli çılgına, deliye, dahiye dokunmak duygusu... Çünkü bütün sıradanlığımıza karşın hepimizin içinde bir sıra dışı yatar."  Buket Uzuner

Romanda dikkati çeken önemli hususlardan biri yazarı sıradan insanları "normaller", sıra dışı insanları ise "seçkinler" diye adlandırmasıdır. Romanda normal insanlar ve seçkinler iki kutup oluşturur. Diğer önemli bir husus ise romanın son bölümünde gördüğümüz ütopik, düşsel dünyadır. Bu düşsel dünyada sadece seçkinlerin yaşaması ve normallerden kaçmaları (ya da normallerin onları istememesinden dolayı) daha huzurlu olmak için bu dünya yaratılır.

Bizim ülkemizi temsil eden Afife Piri'nin Kuzey Ülkesi başkentine gidişi anlatılıyor. Afife Piri, anne tarafından Afife Jale ve baba tarafından Piri Reis’in soyundan gelmiştir. Bu seksen sekiz seçilmiş öğrenci, 1 yıl süreli bir pilot proje çerçevesinde, normal insanların dünyasından uzak yaşayacaklar. Bu programın amacını Buket Uzuner şöyle açıklıyor; "Daha çok bir azınlık olarak yaşadığımız normal insanların davranış ritmlerini çözmeye yönelik" (s.32) 

Roman Afife Piri ve diğer ülkelerden gelen seçkin öğrencilerin yaşadıklarını anlatıyor. Aslında normallerin seçkinleri "deli(!)" sanmalarından dolayı onları "konferans" adıyla akıl hastanesine getirilmelerini öğrendiklerinde kendilerine yeni bir dünya yaratırlar. Asıl soru şu normaller mi deli yoksa normallerin hayatından kaçmak isteyen seçkinler mi?


"Çünkü,sevginin en güzeli,en gereksinildiğinde verilenidir."

"Başlangıç diye bir şey yok.Herkes gibi,sıram gelince ben de doğdum.O zamandan beri de bir ait oluştur gidiyor."

"Anıları,dostluğu,bağlılık denilen duyguyu bir çeyiz gibi sandıkta saklamak da güzeldir.Ama en çok aşkı korumak gerekir Afife.Korunmayan aşk bozuluyor,çürüyor ve çabucak yok oluyor.Ardında kötü kokular ve çirkin görüntüler bırakarak..."

"Bakışlar pek çok sözden daha önemlidir. Her bakışın bir anlamı, anlamların sözden derin, eylemden geniş etkileri vardır. Bazı bakışlar öyle gönendirir, öyle umutlandırır ki, her şeyin eskidiği ve unutulduğu bir sayfada yalnızca o bakışın sevinci anımsanır. Kimi bakışlarsa çok sivri köşelidir, batar, incitir, kanatır, yarası iyileşse de acısı unutulmaz."

"Yaşamak güzel, ama var olmak zor. O halde böylesi bir işin mutlaka bir nedeni olmalı. Yoksa değer mi onca sıkıntı, acı ve hüzne?
Bence var olmanın haklı nedenleri vardır.
1-Azıcık sevgi (eğer),
2-Bir avuç sevinç (kırıntısı),
3-Bir çimdik kahkaha(sesi),
4-Bir beygir gücünde heyecan (titreşimi),
5-Binlerde birlik anlayış (sanısı),
6-Hiç biriminde vefa (umudu),
7-Şaka niyetine dostluk (bir nisan)
Hem sonra 'Ağaç vardır/ İnsansa var olur'.
Var olmak kendini yeniden yaratmaktır.
Ve...
Ve aslında her şey yalnızca bir şakadır Afife!
Hepsi bu."

"Sıra dışı, büyük insanlar, daima sıradan zekaların şiddetli muhalefetiyle karşılaşırlar." Albert Einstein 



You Might Also Like

0 yorum