Susanna Tamaro Kökler, Yollar Ve Yitik Benler

20:46:00

Susanna Tamaro insan psikolojisini ele alan yazarlardan biridir. Bireysel konulardan, insanın varoluşunu sorgulaması, ana karakterlerinin kendini ruhsal olarak tanımaya çalışmasını ele alır. İnsanların köklerini arayışını hayatlarındaki etkisini dile getirir. Tıpkı Kökler Yollar ve Yitik Benler kitabında olduğu gibi.
Jiri, İtalya'daki doğu sınırlarında bulunan bir köyde doğmuş daha sonra ise ailesiyle Roma'ya gitmiştir ve şu anda orada da yaşamaktadır. Fakat ailesinden özellikle de annesinden ilgi göremediği için hayata karşı huzursuzdur. Bu yüzden ailesinin köklerinin olduğu yere Illmitz'e yolculuk yapar. İtalya'ya gittikten sonra oraya ailesinden hiçbiri bir daha gitmemiştir.  Illmitz, Avusturya sınırlarında olan göl kenarında sakin bir köydür.
Bu yolculukta kendi içindeki duyguları tartmaya başlar. O duyguları tartarken de ölen kardeşi Agnese'i düşünür. Erken ölümünü onun diğer çocuklardan farklı olmasını ve ona yaptığı davranışları düşündü. Ona mektup yazar. Gördüğü rüyaları anlamaya çalışır. Orada tanıştığı biyolog olan Attila ile bir kuşun peşinden bir kayıkla gider. Kız arkadaşı Cecilia ile olan anılarını tartar. 
Roma'ya döndüğünde rüyalarından ve yaşadıklarından yola çıkarak kendisinin kaçık olduğuna karar verir.
"Oradaki etnik gruplar da, konuşulan diller de, inançlar da çeşit çeşitti; bu heterojen doku, içinde kadim bir huzurun sırrını barındırabilir, diye düşünmüştüm."
"Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor."
"Çocuksu düşüncenin lütfu kaderin alçaklıklarını bilmemektir."
"Doğayı herkes sever, herkes anlar onu; doğa kor iyiliktir, yozlaşmamıştır, insanın ilk ve elbette olumlu ruhudur. Ne tatlıdır serçeler, ilkbaharda kırları örten çiçekler nasıl da bir güvencedir!"
"Jiri bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşündü. Şu değil de bu renge sahip olduğu için nasıl suçlanabilirdi zavallıcık?"
"Odamın içinde sessizce dörtnala koşmaya başlayan hayal gücüm her şeyin, her nesnenin sonsuz ve sınırsız olasılıklar bakımından ne kadar zengin olduğunu göstermeye başladı. Kendimi her şey için inceden inceye sorguladıkça bedenimin tüm enerjisini çaldım; ta ki onu tümden kıvamsızlaştırana ve benliğimde yarı gölge yarı insan olduğuma ilişkin bir fikir oluşana kadar."
"Suyun görüntüsü beni her zaman avutmayı bilmiştir."
"Arada sırada ölümün kemiklerimi çatırdattığı, hafif bir soluk gibi içime sızdığı izlenimine kapılıyorum. Bazen de, özellikle geceleri, derin mi derin bir yalnızlık duygusunun içine yuvarlanıyorum. Kalbimin attığını, ciğerlerimin genişlediğini hissediyorum, nabzımın her atışını duyuyorum; bu beni hiç sevindirmediği gibi sadece derin bir kaygı yaratıyor."
"En çok nefret ettiğim şey bazı insanların her ilişkide sıra dışı, uygunsuz bir şeyler keşfetmeye çalışma arzularıydı."
"Köylerin küçük hayvanat bahçelerine benzediğini düşünüyorum; kötülük peşindeki bir hayvan gibi her birimiz bir kaderle doğuyoruz ve küçük neşeler ve ağrılarla bu kaderi yavaş yavaş yerine getiriyoruz. Herkes ne olduğunu ve ne olması gerektiğini biliyor. Bu iyi yürekli vahşinin efsanesi değil; birbirine geçişli bir oyunda olduğu üzere herkes kendine yakın olan ötekinin kutusunu dolduracak. 
Şehirde ise durum değişiktir; herkes kendisinin olduğundan farklı olabileceğine inanır; herkes yüce bir şeylerin peşindedir ve gündelik hayatı yaşamanın nasıl bir yücelik olduğunu anlayamaz. Şehirler kuralları olmayan hayvanat bahçeleridir, güneş ışığında ortaya dökülen çılgınlığın yerleri."
"Uzun bir aradan sonra arkadaşların yanına dönmek birlikteliğin hatlarını yavaştan yeniden keşfetmek demektir ve bu, yudum yudum tadılacak bir keyiftir."
"Doğanın zamanı yok etme gücü var."
"Hayat bana menfaatlerle yüklü gibi görünüyordu ve dünyada bir yer fethetmeye odaklanmaktan o kadar gerilmiştim ki seni unutulası bir iç sızısı olarak görüyordum."
"Ne güzeldir çınarları kucaklamak! Birilerinin dünyanın kaotik dönüşü sırasında uzun ve düğümlü köklerini mis kokulu topraklara saldığını, dallarıyla kırları gölgelendirdiğini bilmek ne rahatlatıcı!"


You Might Also Like

0 yorum